Asil misyonerlik ya da Şinasi Gündüz olalı çok oldu uyan artık

Bana göre asıl ve en tehlikeli misyonerlik meseleyi "küçümsemektir."

Bir diğeri ise, hizmet iddiasıyla İslam'ı asıl mecrasından çıkarıp, bir ucube Müslümanlık anlayışı ortaya koymaktır.

Misal mi? "Kur'an'daki İslam."

Bu ikinci bölümü bir kenara not edip birinci tehlikeyi irdeleyelim.

Birisi kalkıp da, "korkmaya gerek yok, biz güçlü bir milletiz, öyle misyonerlik falan ve filan bize sökmez" türü edebiyat yapıyorsa bu kişi ya gizli misyonerdir, ya da olayların vahametinin farkında değildir.

Siz, dünyanın en güçlü adamı olsanız ve fakat kafanızı yastığa koyup uyusanız, sizi henüz yürümeye başlamış bir çocuk bile rahatlıkla imha edebilir.

Niye? Çünkü siz uyuyorsunuz. İradeniz, direnciniz, gücünüz ve kuvvetiniz artık yorgan ile döşek arasında hapsolmuştur.

Sizin bütün bu özellikleriniz artık acemaşiran makamında "horlamaktan" ibarettir.

Millet olarak bu hali yaşıyoruz.

Türk Edebiyat Vakfı'nda yapılan toplantı ve o toplantıda "konunun uzmanı" olarak konuşan Prof. Dr. Şinasi Gündüz'ün; "Misyonerlik bize sökmüyor" sözünü okuyunca bu yazıyı yazmak zorunda kaldım.

Giriş cümlemi de bu başlık yüzünden attım.

Yineleyerek söyleyeyim ki; Bu cümleyi talaffüz etmek ve bu cümlenin talaffüz edilmesine imkan tanımak, misyonerlerden başka kimin işine yarar?

Evi yanan insana; "korkma, senin evin çok sağlam temeller üzerinde kurulmuştur, telaş etmene gerek yok" demekten ne farkı var bunun?

Siz insanlara "size sökmez" dedikçe, onlar da elini kolunu sallaya sallaya çalışmalarına devam ederler.

Korkunç bir tehlike karşısında bize düşen, insanların dikkatini bu tehlikeye dikkat çekmektir.

Gerek millî ve gerekse de dinî bütünlüğümüz konusunda son derece tehlikeli boyuta ulaşan misyonerlik faaliyetlerini "bize sökmüyor" gibi çok basit bir cümleyle geçiştirmek, ya olayın vardığı boyutun farkında olmamaktır, ya da -söylemek istemiyorum ama- dikkatleri başka tarafa yöneltip bu faaliyetlerin rahatlıkla yapılabilmesine imkan tanımaktır.

Sayın Gündüz misal vererek diyor ki;

"Son on yılda 300 bin Türk Hıristiyanlaştırılmıştır."

Ve ekliyor; "Bu rakama ülkemize gelip yerleşenler de dahildir."

Elinsaf! Vallahi elinsaf!

Ülkenizde on binlerle değil, yüz binlerle ifade edilecek sayıda insan son on yılda Hıristiyan olmuş, ama siz "Misyonerlik bize sökmez" diyorsanız burada bir sıkıntı var demek olmuyor mu?

Ne olursa size sökecek peki?

Ülkenin yarısı Hıristiyan olunca mı?

O zaman sökse ne, sökmese ne?

Bir başka çok önemli konuyu da çok basit ifadelerle geçiştiriyor sayın Gündüz bey.

Batı'da millet kiliseden kaçıyor olduğundan, buralarda başarılı olamayan misyonerler, başka ülkelerde çalışma alanları arıyor ve bu yüzden ülkemizde misyonerlik faaliyetleri yoğunlaştı.

Bir elinsaf daha!

Kendi ülke insanını bırakıp bu ülkeye dadanan misyonerlerin gayesi dindaş kazanmak değildir. Mesele, bu ülke üzerinde Hıristiyanların geçmişi yüz yıllara dayanan bazı hesapların olmasıdır.

Sayın Gündüz duymamış olabilir ama, bu gizli niyetler uygun zamanlarda aleniyet de kazanmıyor değil.

"Sizin için Mekke-Medine ne ise bizim için Yalvaç, Tarsus odur" sözü bir Hıristiyan din adamına ait olduğunu bilmekte fayda var sanırım.

Ülkede 300 bin insanın Hıristiyan olması yanında, yaklaşık 20 bin kilisenin açılması ve o on yıl içinde ülkemizde beş milyon İncil'in dağıtılması da Gündüz'e göre "bize sökmüyor" olabilir.

Bütün bunlara ilaveten,

"Hıristiyanları Allah Cennet'e korsa ...za bir şey mi girer"

"Hıristiyanlık da haktır"

"Üç semavî dinden hangisine inanırsanız kurtulursunuz" ve benzeri, geçmişi işte o on yıla dayanan düşüncelerin toplumda bolca kullanılıyor olması da mı "bize sökmüyor?"

Bana göre bu son derece talihsiz, tutarsız, yersiz ve riskli sözlere yarım sayfa yer ayıran Millî Gazete, bir kerecik de olsa, 1998'den beri bu tehlikeli sürece "olması gerektiği gibi" karşı duran, dikkat çeken ve "hiçbir kınayıcının kınamasına aldırmadan" insanımızı bu konuda bilgilendirenleri de farketmiş olmalıydı.

Atı alan Üsküdar'ı değil Çengelköy'ü bile çok oldu geçeli.