Anadolu'da Türk beyliklerinin kurulması ve bu beyliklerin zaman içinde "devletlere, imparatorluklara dönüşmesi" dünya tarihinin en önemli "devletleşme" olaylarından birini teşkil eder...
Anadolu'da Türk beyliklerinin kurulması ve bu beyliklerin zaman içinde "devletlere, imparatorluklara dönüşmesi" dünya tarihinin en önemli "devletleşme" olaylarından birini teşkil eder. Bazı tarihçiler, özellikle Horasan ve Türkistan'dan Anadolu'ya Malazgirt Savaşı'ndan çok önce bazı dervişlerin geldiğini, Anadolu'da Türk medeniyetinin ilk temellerinin böyle atıldığını söylerler.Bu dervişanın Anadolu'ya girişi uç boylarından gerçekleşmiştir. Anadolu'nun uç halkı, iç halkı ile farklı sosyolojik özellikler taşımaktaydı. İç bölgeler daha barışçıl ve istikrarlı bir düzen içinde iken uç bölgeler sürekli savaş halinde idiler. Zira tehlike ve tehdit uçtan başlayarak içe doğru yayılmaktaydı.Tarih boyunca Anadolu'ya iki önemli göç dalgası gerçekleşti. İlk göç dalgası Malazgirt Savaşı sonrası, diğer göç dalgası ise daha büyük boyutta Moğol istilası sonrası meydana gelmiştir. Bu göç dalgasının en önünde İslam Alperenleri adını verdiğimiz dervişler bulunmaktaydı. Tarihçi Paul Wittek bu hareketi Gazi hareketi olarak adlandırır.Osmanlı Beyliği'nin çok güçlü bir devlet olarak ortaya çıkması, bu beyliği kuranların gaza düşüncesiyle hareket etmelerinden kaynaklanmaktadır.
İlk dönemin öncüleriİlk dönemin öncüleri sahip oldukları dinî inancı yeni muhitlere taşımak için büyük bir arzu duyuyorlardı. Taşımakla şeref duydukları en yaygın unvanları gazilikti (Ertuğrul Gazi, Osman Gazi, Orhan Gazi). Bu gaza düşüncesi aynı ideali paylaşan ve diğer beyliklerde atıl olarak bekleyen insanları kendine çekmiş ve Osmanlılar Rumeli'ye geçerek kendilerine çok münbit bir genişleme alanı bulmuşlardır. Yine Wittek'in tespitinden aktaralım: Diyor ki, bu gaziler kendi dinlerini yeni muhitlere götürür ve herkesin bu dinle tanışmasını arzu ederken, bu muhitlere çok erken dönemlerden itibaren giren ilim adamları (ulema) da bu arzunun bir baskıya dönüşmesini önlemişlerdir.Yabancı tarihçilerin bunu tespit etmesinin altını bilhassa çiziyorum, zira İslam bir kılıç hareketi değil gönül hareketidir. Bugün İslamı habire terörize eden batılı tarihçilerin aksine hiç olmazda dün bu gerçeği kısmen de olsa görmüş olan tarihçiler çıkmıştır.Daha geriye gidersek, Türkistan, Harzem, Horasan, Azerbaycan, Suriye ve Irak'tan gerek fetihlerle birlikte gerekse fetihlerden sonraki göçlerle Anadolu'ya gelen dervişler halkın üzerinde büyük etki bırakmışlardır. Şüphesiz XI. yüzyıldan itibaren Anadolu'da meydana gelen sosyal-siyasal gelişmeler, bu dervişlerin etkinliklerini kolaylaştırdığı gibi, halkın da onlara bağlanmalarına yol açtığı söylenebilir. Özellikle köylerde yaşayanlar ve göçebe kitleler tasavvuf akımlarına mensup şeyh ve dervişlere ve onların tekke/zaviyelerine büyük ilgi gösteriyorlardı.Bu etki zamanla şehirlerde yaşayan Türkmenler üzerinde de çok büyük sonuçlar verdi. Köprülü'nün de belirttiği üzere: "Tahta kılıçlarla kafirlere karşı harbeden, yanındaki bir avuç mürid ile yüzbinlerce kişilik düşman ordularını ezen, kaleleri alan, küfr diyarına kılıç kuvvetiyle İslamiyeti yayan bu savaşçı Türk mutasavvıfları, halkı derinden etkiledi."
Anadolu'yu Türkleşitiren AlperenlerAnadolu'nun Türkleşmesinden en önemli isim hiç kuşkusuz Ahmet Yesevi ve tarikatıdır. O, Hacı Bektaş Veli'yi, Sarı Saltuk'u, Geyikli Baba'yı, Abdal Musa ve Horoz Dede gibi müritlerini bellerine tahta kılıçlar asarak Anadoluya göndermiştir.Hacı Bektaşı Veli bu hareketin öncülerindendir. Hacı Bektaş Veli'nin yaşadığı dönemde Türkmen topluluklarında başlıca iki insan tipi hâkimdir: Gâzi ve Veli tipi. Bunlardan birinci gruba girenler ülkeler fethetmişler, ikinci gruptakiler ise, alınan ülkelere yerleşmeyi, yerleşik bir toplum meydana getirmeyi başarmışlardır. Hacı Bektaş Veli, Suluca Karahöyük'e yerleştikten sonra orda bir tekke kurarak halkı eğitme ve aydınlatma faaliyetlerine devam etmiştir. Vilâyetnâme'ye göre ona bağlı 36 bin kişi vardı ve bunların 360'ı huzurunda hizmette bulunurdu. Hacı Bektaş Veli'nin halifeleri; onunla birlikte Horasan'dan Anadolu'ya gelmiş olan Sarı Saltuk Dede Rumeli'nde, Abdal Musa Sultan Elmalı'da, Karaca Ahmed Sultan İstanbul'da ve Akhisar'da, Akça Koca Akyazı'da, Barak Baba Bigadiç'te, Hızır Samut Bozok'ta ,Yozgat'ta, Sultan Şüca Eskişehir'de, Hacım Sultan Uşak'ta, Taptuk Emre Sakarya bölgesinde, Geyikli Baba Bursa'da inançlarının, gelişip kök salması için çalışmışlardır.Niyazi Yıldırım Gençosmanoğu bu Alperenlerin nasıl çalıştığını ve onlara Ahmet Yesevi'nin verdiği öğüdü şöyle anlatıyor:Ahmet Yesevi Anadolu'ya gönderdiği alp erenlere iman, Kur'an, hak, hukuk, adalet, usul, erkan, edep, cihat, vatan sevgisi tavsiye ediyor. Anadolu'ya gelen alp erenler bütün bu güzellikler yumağı ile geldiler.
Anadolu'da oluşturulan kimlikPeki, bu Ahmet Yesevi dervişleri Anadolu'da nasıl bir kimlik ve davranış ortaya koymuşlardır?Kimseye el açmamışlar, el emeği ile geçinmişler, toprağa, devlete, vatana, bağlı kalmışlar, farklı dinler saygılı davranmışlar, disiplinli ve çalışkan olmuşlar, vakıflar kurarak muhtaç insanlara yardımda bulunmuşlar, herkese yardım eli uzatmışlar, birlik ve beraberliğin sağlanmasına öncü olmuşlar, direnme ve dayanma gücünü artırmışlar, hülasa örnek insan olmuşlardır.Bu insani davranışlardan dolayı Anadolu'nun en ücra yerlerine dahi islamı taşıdırlar.Moğol zulmünden kaçarak Anadolu'ya gelenler arasında Fahreddün Iraki, Necmeddini Daye, Evhadüddüni Kirvani, Sadreddin Konevi, Ahi Evren, Bahadeedin Veled de bulunmaktaydı. Anadolu bu isimler sayesinde din, dil, kültür, edebiyat yönünden çok önemli gelişmeler gösterdi. Fetihlerin ilk yıllarında Anadolu'ya yönelen Ahmet Yesevi'nin talebeleri ordulardan önce halkın arasına karışmış onların gönüllerini İslama ve Türklüğe ısındırmıştır.Türk dervişlerin Anadolu'ya kazandırdığı en önemli kurumlardan biri de ahilik teşkilatıdır ki başlı başına incelenmesi gereken bir konudur.Ahi teşkilatını kuran kişi bir ehli beyt aşığı olan Hacı Bektaşı Veli'dir.Ahi teşkilatı, ahi tarikatına bağlı olduğu için dini bir disiplin hakimdir.Yamak, çırak kalfa, usta, pir ilişkileri dini ve milli hiyerarşiye göre belirlenir. Ayakkabıcılar, dericiler, bakırcılar, demirciler, kumaşçılar v.s eline diline beline diline sağlam bir başkan seçer. Bu başkana pir denilir.Her iş dalının pirleri kendi aralarında bulundukları şehir temsil etmek üzere bir pir seçerler buna Ahi Baba denilir. Ahi Baba seçilen kişi derhal bir zaviye tesis eder, dayar döşer, burada meslek mensupları ile din, edebiyat ve sanat konusunda sohbette bulunurlardı.Ahilik teşkilatında bütün esnafın yanında çalışan yamak, çırak ve kalfaların her türlü problemleri ile meşgul olunur, onların iyi bir usta olmaları sağlanırdı.Sanatkar olmanın şartları vardı:Küfredenler, iki yüzlü olanlar, yalan söyleyenler, sözünü tutmayanlar, kan dökenler, başkalarına tuzak kuranlar, sattığı malda inkar yapanlar ahi olmazdı. Ahi Baba, usta olan bir kalfaya şu öğütler verirdi:Harama bakma, haram yeme-içme, sabırlı dayanıklı ol, yalan söyleme, kimseyi kandırma,kanaatkar ol, dünya malına tamah etme, yanlış ölçme, eksik tartma,kuvvetli ve üstün durumda iken affetmesini bil ve kendin muhtaç iken başkalarına verecek kadar cömert ol.Son olarak, her peygamber, din büyükleri veya milli kahramanlar bir mesleğin piri kabul edilmiştir. Alay çavuşlarının piri Malik Eşter, çöplük subaşılarının piri Selmani Farisi, Acem oğlanlarının piri Halid bin Velid, Kılman hademelerinin piri Enes bin Malik, Mezarcıların piri Kabil, bağcıların piri Hz. Aziz, çobanların piri Hz. Musa, salahurların piri Kerim Gazi, hallaçların piri Hz. Şit, terzilerin piri Hz. İdris, ekmekçilerin piri Hz. Zülküf, zırhçıların piri Hz. Davut, balıkçıların piri Hz. Yunus, marangozların piri Hz. Nuh. vs.Esnafsınız; mesleğinizin manevi başkanı bir peygamber, bir sahabi, bir evliya ise hile yapar mısınız? İşte Ahmet Yesviler Anadolu'da böyle bir temel attılar. Bugün bu salonda bu toplantıyı yapıyorsak, Anadolu'nun İslam'laşmasını, Ehl-i Beyt'i konuşuyorsak bun Ahmet Yesevi ve erenlerinin sayesindedir. Ahmet Yesevi'yi gelin yine destansı dizelerle anlatalım:
CİHANA SALDI?IN SESTENYEŞERDİ BİR ULU DESTANHAZRETİ PİRİ TÜRKİSTANHOCA AHMET YESEVİ
ŞAHLANINCA EŞKİN ATLARTAYFUNA DONDU İMBATLARKÜLAHINDI ŞU KÜMBETLERKOCA AHMET YESEVİ
ÇÖZDÜM KÖRDÜ?ÜM SIRLARIKURDUN GÖNÜL KASIRLARIAŞIP GELDİN ASIRLARIYÜCE AHMET YESEVİ
DİLEDİ ULU YARADANDA?LAR ÇEKİLDİ ARADAN,VE YÜRÜDÜ MAVERADNNİCE AHMET YESEVİ
Bu dizelerin sahibi olan destan şairi Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu'nu saygıyla anıyoruz.Ve tabi Ehl-i Beyt yolunun asla unutulmaz 7 ulu ozanı, söz ve gönül üstadları Fuzuli, Şah İsmail, Kul Himmet, Virani, Yemeni, Seyit Nesimi ve Pir Sultan Abdal'ı saygıyla selamlıyoruz.
O Pir Sultan Abdal ki şöyle der:
"Hak için kendini kurban eyleyen,Şah-ı Merdan oğlu İmam Hüseyin.Cümle erenlere ferman eyleyen,Erenler serdarı İmam Hüseyin.
Muhammet Ali'nin çeşmi çerağı,Erenler rahının bir gül-i bağı,Ciğerler paresi gönül durağı,Gözlerimin nuru İmam Hüseyin.
Kul Himmet der ki:Yolcu oldum yola düştüm Yollarım Ali çağırır Bülbül oldum güle düştüm Güllerim Ali çağırır
Bulut oldum göğe ağdım Yağmur olup yere yağdım Coşkun coşkun ben kaynadım Sellerim Ali çağırır
Haneye mihman gelmişim Kah ağlayıp kah gülmüşüm Bahr-i ummana dalmışım Göllerim Ali çağırır
Virani der ki:Nedir hey erenler benim yandığım Halden bilmez yar elinden dertliyim Bu aşkın ateşi yaktı sinemi Pervaneyim nar elinden dertliyim Çıktım şu alemi seyran etmeye İkrar verdim bu ikrarı gütmeye İndim bedestana pazar etmeye Şimdi gezer şar elinden dertliyim.
Bu sempoztumun sadece bu topraklarda değil, bütün İslam coğrafyasında barış ve kardeşliğin tesisi için yeni bir yol, yeni bir kapı, yeni bir ufuk açacağına, insanları Alevi-Sünni diye bölerek çıkaracakları ateşle küresel güçlere hizmet edenlerin oyununa dur diyeceğine dair olan umudum sonsuzdur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.