‘Allah’ın iki iradesi ve iki dilemesi vardır’
İmam Hâdî(a.s.) şöyle buyurdu: Allah’ın iki iradesi ve iki dilemesi vardır: Kesinlik iradesi ve azmetme iradesi. Bu nedenle dilediği hâlde nehyeder ve dilemediği hâlde emreder
04.06.2024 18:24:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Ali b. İbrahim, Muhtar b. Muhammed el-Hemedanî'den ve Mu- hammed b. Hasan'dan, o Abdullah b. Hasan el-Alevî'den, hepsi Feth b. Yezid el-Cürcanî'den şöyle rivâyet etmişlerdir:
"İmam Hâdî(a.s.) şöyle buyurdu: Allah'ın iki iradesi ve iki dilemesi vardır: Kesinlik iradesi ve azmetme iradesi. Bu nedenle dilediği hâlde nehyeder ve dilemediği hâlde emreder.
Görmez misin ki, Âdem ve eşini ağacın meyvesinden yemekten sakındırdı fakat bunu diledi. Eğer yemelerini dilemeseydi, asla o ikisinin dilemesi Yüce Allah'ın dilemesine galip gelemezdi.
Aynı şekilde, İbrahim'e oğlu İshak'ı boğazlamasını emretti fakat onu boğazlamasını dilemedi. Eğer dileseydi, kesinlikle İbrahim'in (a.s.) dileği Yüce Allah'ın dilemesine galip gelemezdi."
Eyyûb b. Nuh'tan, İmam Hâdî'ye (a.s.) bir mektup yazdığı, bu mektupta ona, "Yüce Allah eşyayı yaratıp var etmeden önce onları biliyor muydu, yoksa onları yaratıncaya, yaratmayı ve var etmeyi irade edinceye kadar onları bilmiyordu da yarattığını yarattığı sırada, var ettiğini var ettiği sırada mı bildi?" diye sorduğu ve onun da kendi el yazısıyla şu cevabı yazdığı rivâyet edilmiştir:
"Allah, eşyayı yaratmadan önce onları biliyordu, tıpkı eşyayı yarattıktan sonra bilmesi gibi."
Feth b. Yezid el-Cürcanî'den rivâyet edilmiştir: "İmam Hâdî'ye (a.s.) mârifetin en alt mertebesini sordum, buyurdu ki:
'Mârifetin en alt mertebesi; Allah'tan başka ilâh olmadığını, benzerinin ve denginin bulunmadığını, O'nun kadim, sabit ve mevcut olduğunu, yitik olmadığını, O'nun benzeri hiçbir şeyin bulunmadığını ikrar etmektir.'"
Mualla b. Muhammed'den rivâyet edilmiştir: "Âlim'e (İmam Hâdî) (a.s.), 'Allah'ın ilmi nasıldır?' diye soruldu.
Buyurdu ki: 'Allah bildi, diledi, irade etti, takdir etti, hükmetti ve açığa çıkardı (veya geçerli kıldı). Böylece hükmettiğini geçerli kıldı, takdir ettiğine hükmetti ve irade ettiğini takdir etti.
Dolayısıyla dilemesi ilmiyle oldu, iradesi dilemesiyle oldu, takdiri iradesiyle oldu, hükmetmesi takdiriyle oldu ve geçerli kılması hükmetmesiyle oldu.
Buna göre ilim dilemeden öncedir, dileme ikinci sıradadır, irade üçüncü sıradadır, takdir ise geçerli kılınan hükmün üzerine vâki olur.
Yüce Allah'ın ilminin taalluk ettiği şey hususunda dilediği zaman ve eşyanın takdiriyle ilgili iradesi hususunda beda (değişiklik) söz konusu olabilir. Fakat hüküm geçerli kılınarak vâki olunca, artık beda söz konusu olmaz.
Buna göre bilinen şeye yönelik ilim, onun var olmasından öncedir; var edilen şeye yönelik dileme, onun varlığından öncedir; irade edilen şeye yönelik irade, onun ortaya çıkmasından öncedir; bu bilinenlerle ilgili takdir, onların ayrıntılı ve bağlantılı biçimde var olup ortaya çıkmasından öncedir;
Geçerli kılınan hüküm ise kesinleşen şeylerle ilgilidir ki, bunlar fiil aşamasına gelip cisim sahibi olurlar, duyularla idrak edilebilirler; renk, koku, ağırlık ve hacim sahibi olurlar veya insanlar, cinler, kuşlar, yırtıcılar ve duyularla algılanan diğer varlıklar gibi hareketli ve canlı olurlar.
Yüce Allah için bunlarda da aynîleşmedikçe beda söz konusu olabilir. Fakat anlaşılan ve algılanan ayniyet gerçekleşince, artık beda söz konusu olmaz.
Allah dilediğini yapar. O, ilmiyle eşyayı var olmadan önce bilmiştir; dilemesiyle onların niteliklerini ve sınırlarını tanımış, onları ortaya çıkarmadan önce inşa etmiştir; iradesi ile renklerini, niteliklerini ve sınırlarını belirleyerek onları birbirinden ayırmıştır; takdiri ile onların vakitlerini belirlemiş, başını ve sonunu bilmiştir; hükmü ile insanlar için onların yerlerini belirtmiş, İnsanları onlara vâkıf kılmıştır; geçerli kılması ile nedenlerini açıklamış ve durumlarını ortaya çıkarmıştır. İşte üstün güç sahibi ve her şeyi bilen Allah'ın takdiri budur.'"
İmam Hâdî (a.s.) yine şöyle buyurmuştur:
"Allah, kendisini vasfettiği vasıftan başkasıyla vasfedilmez. Duyuların algılamaktan, vehimlerin ulaşmaktan, fikirlerin sınırlamaktan ve gözlerin kuşatmaktan âciz olduğu bir varlık nasıl vasfedilebilir?
Yakın olduğu hâlde uzak, uzak olduğu hâlde yakındır. Niteliği nitelik yapmıştır, ama 'nasıl' denemez. Mekânı mekân yapmıştır ama 'nerede' denemez. O, nitelikten ve mekândan münezzehtir. Birdir, tektir. Celâli celil, isimleri kutsaldır." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hadi eserinden)
"İmam Hâdî(a.s.) şöyle buyurdu: Allah'ın iki iradesi ve iki dilemesi vardır: Kesinlik iradesi ve azmetme iradesi. Bu nedenle dilediği hâlde nehyeder ve dilemediği hâlde emreder.
Görmez misin ki, Âdem ve eşini ağacın meyvesinden yemekten sakındırdı fakat bunu diledi. Eğer yemelerini dilemeseydi, asla o ikisinin dilemesi Yüce Allah'ın dilemesine galip gelemezdi.
Aynı şekilde, İbrahim'e oğlu İshak'ı boğazlamasını emretti fakat onu boğazlamasını dilemedi. Eğer dileseydi, kesinlikle İbrahim'in (a.s.) dileği Yüce Allah'ın dilemesine galip gelemezdi."
Eyyûb b. Nuh'tan, İmam Hâdî'ye (a.s.) bir mektup yazdığı, bu mektupta ona, "Yüce Allah eşyayı yaratıp var etmeden önce onları biliyor muydu, yoksa onları yaratıncaya, yaratmayı ve var etmeyi irade edinceye kadar onları bilmiyordu da yarattığını yarattığı sırada, var ettiğini var ettiği sırada mı bildi?" diye sorduğu ve onun da kendi el yazısıyla şu cevabı yazdığı rivâyet edilmiştir:
"Allah, eşyayı yaratmadan önce onları biliyordu, tıpkı eşyayı yarattıktan sonra bilmesi gibi."
Feth b. Yezid el-Cürcanî'den rivâyet edilmiştir: "İmam Hâdî'ye (a.s.) mârifetin en alt mertebesini sordum, buyurdu ki:
'Mârifetin en alt mertebesi; Allah'tan başka ilâh olmadığını, benzerinin ve denginin bulunmadığını, O'nun kadim, sabit ve mevcut olduğunu, yitik olmadığını, O'nun benzeri hiçbir şeyin bulunmadığını ikrar etmektir.'"
Mualla b. Muhammed'den rivâyet edilmiştir: "Âlim'e (İmam Hâdî) (a.s.), 'Allah'ın ilmi nasıldır?' diye soruldu.
Buyurdu ki: 'Allah bildi, diledi, irade etti, takdir etti, hükmetti ve açığa çıkardı (veya geçerli kıldı). Böylece hükmettiğini geçerli kıldı, takdir ettiğine hükmetti ve irade ettiğini takdir etti.
Dolayısıyla dilemesi ilmiyle oldu, iradesi dilemesiyle oldu, takdiri iradesiyle oldu, hükmetmesi takdiriyle oldu ve geçerli kılması hükmetmesiyle oldu.
Buna göre ilim dilemeden öncedir, dileme ikinci sıradadır, irade üçüncü sıradadır, takdir ise geçerli kılınan hükmün üzerine vâki olur.
Yüce Allah'ın ilminin taalluk ettiği şey hususunda dilediği zaman ve eşyanın takdiriyle ilgili iradesi hususunda beda (değişiklik) söz konusu olabilir. Fakat hüküm geçerli kılınarak vâki olunca, artık beda söz konusu olmaz.
Buna göre bilinen şeye yönelik ilim, onun var olmasından öncedir; var edilen şeye yönelik dileme, onun varlığından öncedir; irade edilen şeye yönelik irade, onun ortaya çıkmasından öncedir; bu bilinenlerle ilgili takdir, onların ayrıntılı ve bağlantılı biçimde var olup ortaya çıkmasından öncedir;
Geçerli kılınan hüküm ise kesinleşen şeylerle ilgilidir ki, bunlar fiil aşamasına gelip cisim sahibi olurlar, duyularla idrak edilebilirler; renk, koku, ağırlık ve hacim sahibi olurlar veya insanlar, cinler, kuşlar, yırtıcılar ve duyularla algılanan diğer varlıklar gibi hareketli ve canlı olurlar.
Yüce Allah için bunlarda da aynîleşmedikçe beda söz konusu olabilir. Fakat anlaşılan ve algılanan ayniyet gerçekleşince, artık beda söz konusu olmaz.
Allah dilediğini yapar. O, ilmiyle eşyayı var olmadan önce bilmiştir; dilemesiyle onların niteliklerini ve sınırlarını tanımış, onları ortaya çıkarmadan önce inşa etmiştir; iradesi ile renklerini, niteliklerini ve sınırlarını belirleyerek onları birbirinden ayırmıştır; takdiri ile onların vakitlerini belirlemiş, başını ve sonunu bilmiştir; hükmü ile insanlar için onların yerlerini belirtmiş, İnsanları onlara vâkıf kılmıştır; geçerli kılması ile nedenlerini açıklamış ve durumlarını ortaya çıkarmıştır. İşte üstün güç sahibi ve her şeyi bilen Allah'ın takdiri budur.'"
İmam Hâdî (a.s.) yine şöyle buyurmuştur:
"Allah, kendisini vasfettiği vasıftan başkasıyla vasfedilmez. Duyuların algılamaktan, vehimlerin ulaşmaktan, fikirlerin sınırlamaktan ve gözlerin kuşatmaktan âciz olduğu bir varlık nasıl vasfedilebilir?
Yakın olduğu hâlde uzak, uzak olduğu hâlde yakındır. Niteliği nitelik yapmıştır, ama 'nasıl' denemez. Mekânı mekân yapmıştır ama 'nerede' denemez. O, nitelikten ve mekândan münezzehtir. Birdir, tektir. Celâli celil, isimleri kutsaldır." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hadi eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.