Allah'ı tanımak, yalnızlığın ünsiyetidir
İmam Sâdık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah'ı tanımak; her yalnızlığın ünsiyeti, her kimsesizin sahibi, her karanlığın nuru, her zayıflığın gücü ve her hastalığın şifasıdır”
04.10.2020 23:50:00





H. OKAN EGESEL
İmam Rıza (a.s), Allah'a, O'nun peygamberlerine ve Allah nezdinden gelen şeylere iman etmenin farz oluşunun sebebi hususunda şöyle buyurmuştur: "Bunun birçok illeti vardır. Bunlardan biri şudur: Her kim Aziz ve Celil olan Allah'ın varlığını itiraf etmez, Allah'a isyan etmekten sakınmaz, büyük günahları işlemekten kaçınmaz; nefsani isteklerine uymaktan, fesattan ve zulümden lezzet alırsa, bu işlere bulaşır, herkes hiç kimseden korkmaksızın ve sakınmaksızın heva ve hevesleri peşisıra gidecek olursa şüphesiz bütün insanlar fesada sürüklenir, birbirinin canına, namus ve malına tecavüz eder. Diğer bir delili de şudur: Biz insanların gizlice ve halkın gözünden uzak bir halde fesat ve suça bulaştığını müşahede etmekteyiz. Dolayısıyla Allah'ın varlığını ikrar ve gayb âleminden korku olmasaydı hiç kimse halvet ve yalnızlık durumunda nefsani heva ve hevesleriyle karşı karşıya kalınca hiç kimseden korkmaz ve günahı asla terk etmezdi."
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'ı tanırsa marifeti kemale erer."
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Münezzeh olan Allah'ı tanımak marifetlerin en üstünüdür."
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Büyüyüp, Rabbimi tanımak yerine küçük yaşta ölüp cennete gitmek beni sevindirmez."
İmam Sâdık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer insanlar Allah'ı tanımanın değerini bilmiş olsalardı dünya hayatının cazibelerine kapılmaz, Allah'ın düşmanlarının bile nasiplendirdiği nimetlerine göz dikmezdi. Dünyaları kendi gözlerinde ayaklarının altındaki topraktan daha aşağı olurdu.
Allah'ı tanıma nimetine erişir ve sürekli olarak cennet bahçelerinde olan Allah'ın veli ve dostlarıyla birlikte bulunan kimse gibi bundan lezzet alırlardı. Şüphesiz Allah'ı tanıma her yalnızlığın ünsiyeti, her kimsesizin sahibi, her karanlığın nuru, her zayıflığın gücü ve her hastalığın şifasıdır."
İmam Ali (a.s), meleklerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "İmanın hakikatleri, kendileriyle Hak marifeti arasında bir bağ kurmuştur. Allah'a yakînleri onları her şeyden kesip koparmış, O'na yöneltmiştir. O'ndakileri isteyişleri, başkasındakileri isteyişlerine engel olmuştur. O'nu tanımanın tadını almışlar, sevgisini kana kana içmişlerdir."
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmin meyvesi Allah'ı tanımadır."
İmam Sâdık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah, kendisini tanıyanın dostu ve sözde Allah'ı tanıdığını iddia edenin düşmanıdır."
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah hakkında ilim sahibi olmak iki ilmin en üstünüdür."
Resûlullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İşlerin en üstünü Allah hakkında ilim sahibi olmaktır. Zira ilim ve marifet olduğu takdirde -az veya çok- amelin sana faydası olur. Ama cehalet olduğu zaman (Allah hakkında) ne amelin azlığı sana fayda verir ne de çokluğu."
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimin kalbinde Allah-u Teâlâ hakkında ilim yer ederse onda Allah'ın yaratıklarından ihtiyaçsızlık yer eder." (Muhammed Muhammedî Reyşehrî, Mizanu'l-Hikmet).
İmam Rıza (a.s), Allah'a, O'nun peygamberlerine ve Allah nezdinden gelen şeylere iman etmenin farz oluşunun sebebi hususunda şöyle buyurmuştur: "Bunun birçok illeti vardır. Bunlardan biri şudur: Her kim Aziz ve Celil olan Allah'ın varlığını itiraf etmez, Allah'a isyan etmekten sakınmaz, büyük günahları işlemekten kaçınmaz; nefsani isteklerine uymaktan, fesattan ve zulümden lezzet alırsa, bu işlere bulaşır, herkes hiç kimseden korkmaksızın ve sakınmaksızın heva ve hevesleri peşisıra gidecek olursa şüphesiz bütün insanlar fesada sürüklenir, birbirinin canına, namus ve malına tecavüz eder. Diğer bir delili de şudur: Biz insanların gizlice ve halkın gözünden uzak bir halde fesat ve suça bulaştığını müşahede etmekteyiz. Dolayısıyla Allah'ın varlığını ikrar ve gayb âleminden korku olmasaydı hiç kimse halvet ve yalnızlık durumunda nefsani heva ve hevesleriyle karşı karşıya kalınca hiç kimseden korkmaz ve günahı asla terk etmezdi."
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'ı tanırsa marifeti kemale erer."
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Münezzeh olan Allah'ı tanımak marifetlerin en üstünüdür."
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Büyüyüp, Rabbimi tanımak yerine küçük yaşta ölüp cennete gitmek beni sevindirmez."
İmam Sâdık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer insanlar Allah'ı tanımanın değerini bilmiş olsalardı dünya hayatının cazibelerine kapılmaz, Allah'ın düşmanlarının bile nasiplendirdiği nimetlerine göz dikmezdi. Dünyaları kendi gözlerinde ayaklarının altındaki topraktan daha aşağı olurdu.
Allah'ı tanıma nimetine erişir ve sürekli olarak cennet bahçelerinde olan Allah'ın veli ve dostlarıyla birlikte bulunan kimse gibi bundan lezzet alırlardı. Şüphesiz Allah'ı tanıma her yalnızlığın ünsiyeti, her kimsesizin sahibi, her karanlığın nuru, her zayıflığın gücü ve her hastalığın şifasıdır."
İmam Ali (a.s), meleklerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "İmanın hakikatleri, kendileriyle Hak marifeti arasında bir bağ kurmuştur. Allah'a yakînleri onları her şeyden kesip koparmış, O'na yöneltmiştir. O'ndakileri isteyişleri, başkasındakileri isteyişlerine engel olmuştur. O'nu tanımanın tadını almışlar, sevgisini kana kana içmişlerdir."
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlmin meyvesi Allah'ı tanımadır."
İmam Sâdık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah, kendisini tanıyanın dostu ve sözde Allah'ı tanıdığını iddia edenin düşmanıdır."
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah hakkında ilim sahibi olmak iki ilmin en üstünüdür."
Resûlullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İşlerin en üstünü Allah hakkında ilim sahibi olmaktır. Zira ilim ve marifet olduğu takdirde -az veya çok- amelin sana faydası olur. Ama cehalet olduğu zaman (Allah hakkında) ne amelin azlığı sana fayda verir ne de çokluğu."
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kimin kalbinde Allah-u Teâlâ hakkında ilim yer ederse onda Allah'ın yaratıklarından ihtiyaçsızlık yer eder." (Muhammed Muhammedî Reyşehrî, Mizanu'l-Hikmet).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.