İslam, insanı, sadece kendi kulvarında, namütenahi serbest, alabildiğine başıboş yaşatan bir anlayış değildir.
Bilakis bütün etrafıyla onu bağlantılı hale getirip, sorumluluk duyguları içerisinde, hem kendi iç tabiatındaki tevhid şerbetini, zevkini, hem de dış tabiatındaki sosyal münasebetini doruk noktaya çıkartacak iksiri, aşkı ve de programı veren ilahi bir dindir. Kitabımız Kur'an-ı Kerim budur. O Kitab'ın, o Kur'an'ın nazil olmaya başladığı ay işte Ramazan ayıdır. Cenab-ı Hak, kullarını yarattı. "Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi murat eyledim. Onun için de bu alemi, insanı halkettim/yarattım" (el Aclunî, Keşfü'l hafâ, II, h. no: 2016) diyor Yüce Allah. Cenab-ı Hakk'ın maksadı, Kendini izhar etmesidir. Bu alemi bir maksada binaen yarattı. Onun için Niyazi Mısri diyor ki: Görünen kendi Zâtıdır,Değil sanma ki gayrullah.Yani, insanoğlunun, tabiatın her köşesinde, her varlığında, zerresinden kürresine kadar, o ezeli iradeyi görmesi lazım. Ne mutlu o insana ki, varlığın her zerresinde Cenab-ı Hakk'ı görebilme şuuruna maliktir. İnsanın kendi iç aleminde, kendi iç tabiatında, bu perdeleri aşması, onu yaratan Rabb'ının varlığını kendi iç tabiatında duyması, bir başka ifadeyle onu yaşaması lazımdır. Bunu yaşadığımız zaman işte imanın hakikati da buradadır. Evvela, o ruhun, o arzunun, o isteğin iç tabiatımızda, kalbimizde, gönlümüzde yaşaması, yeşermesi gerekiyor. Namaz kılıyoruz. O hâl olmadan, o sorumluluk, o sevgi, o muhabbet olmayınca başlıyoruz işi mantıkla halletmeye. İşin zevk boyutu, maneviyat boyutu, aşk boyutu kaybolmuş. Zannım o ki, günümüz insanının en büyük problemi, ibadette aşkı kaybetmiş olmasıdır. Bu olmayınca, akıl yoluyla; "Bu olsa böyle olur. Şu olsa şöyle olmaz" gibi, yapılması gerekeni yapmak yerine işi lafla halletmeye çalışıyor...
GÖNÜL SOHBETLERİ / Prof. Dr Haydar BAŞ'ın kaleminden Hikmetin Sırları
Bilakis bütün etrafıyla onu bağlantılı hale getirip, sorumluluk duyguları içerisinde, hem kendi iç tabiatındaki tevhid şerbetini, zevkini, hem de dış tabiatındaki sosyal münasebetini doruk noktaya çıkartacak iksiri, aşkı ve de programı veren ilahi bir dindir. Kitabımız Kur'an-ı Kerim budur. O Kitab'ın, o Kur'an'ın nazil olmaya başladığı ay işte Ramazan ayıdır. Cenab-ı Hak, kullarını yarattı. "Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi murat eyledim. Onun için de bu alemi, insanı halkettim/yarattım" (el Aclunî, Keşfü'l hafâ, II, h. no: 2016) diyor Yüce Allah. Cenab-ı Hakk'ın maksadı, Kendini izhar etmesidir. Bu alemi bir maksada binaen yarattı. Onun için Niyazi Mısri diyor ki: Görünen kendi Zâtıdır,Değil sanma ki gayrullah.Yani, insanoğlunun, tabiatın her köşesinde, her varlığında, zerresinden kürresine kadar, o ezeli iradeyi görmesi lazım. Ne mutlu o insana ki, varlığın her zerresinde Cenab-ı Hakk'ı görebilme şuuruna maliktir. İnsanın kendi iç aleminde, kendi iç tabiatında, bu perdeleri aşması, onu yaratan Rabb'ının varlığını kendi iç tabiatında duyması, bir başka ifadeyle onu yaşaması lazımdır. Bunu yaşadığımız zaman işte imanın hakikati da buradadır. Evvela, o ruhun, o arzunun, o isteğin iç tabiatımızda, kalbimizde, gönlümüzde yaşaması, yeşermesi gerekiyor. Namaz kılıyoruz. O hâl olmadan, o sorumluluk, o sevgi, o muhabbet olmayınca başlıyoruz işi mantıkla halletmeye. İşin zevk boyutu, maneviyat boyutu, aşk boyutu kaybolmuş. Zannım o ki, günümüz insanının en büyük problemi, ibadette aşkı kaybetmiş olmasıdır. Bu olmayınca, akıl yoluyla; "Bu olsa böyle olur. Şu olsa şöyle olmaz" gibi, yapılması gerekeni yapmak yerine işi lafla halletmeye çalışıyor...
GÖNÜL SOHBETLERİ / Prof. Dr Haydar BAŞ'ın kaleminden Hikmetin Sırları
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.