‘Allah seninle iftihar ediyor’
Hz. Musa, Asiye’ye buyurdu ki: “Ey Asiye! Göklerin melekleri senin yolunu gözlüyor, yani hepsi senin özlemini çekiyor, Allah seninle iftihar ediyor, ne istiyorsan bana söyle mutlaka yerine getirilecektir”
24.01.2024 08:51:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş
İmam Gazali Hazretleri şöyle anlatıyor:
Müminin özelliği, günah işler işlemez hemen o gün, hatta o anda tövbe etmesi, işlediği kusura karşı pişmanlık duyması, dünyadan azık edecek kadar bir paya razı olarak onun ile oyalanmaması, kendini ahiret için amel etmeye vermesi ve Allah'a ihlâs içinde ibadet etmesidir.
Anlatıldığına göre münafık ve cimri bir adam varmış, karısına hiç kimseye sadaka vermeyeceğine dair yemin verdirmiş, aksi halde boşayacağını söylemiş. Günün birinde kapıya bir dilenci gelmiş ve "Ey hane halkı! Allah hakkı için bana bir şey verir misiniz" diye seslenmiş. Kadın da dilenciye üç çörek vermiş, dilenci yolda münafıkla karşılaşmış, adam "bu çörekleri sana kim verdi" diye sormuş, dilenci de "işte şu evin hanımı" diye cevap vermiş, dilencinin tarif ettiği ev, kendi eviymiş. Münafık koca öfke ile eve girmiş ve karısına, "sen hiç kimseye bir şey vermeyesin diye yemin etmedin mi" diye bağırmış. Kadın, "Allah için verdim" diye cevap vermiş.
Adam kalkmış, tandırı yakmış ve tam kızınca karısına, "kalk, kendini Allah için şu tandıra at bakalım" diye emretmiş. Kadın kalkmış ziynetlerini almış münafık, "ziynetlerini bırak" diye bağırmış, kadın "seven sevgilisi için süslenir, ben sevgilimi ziyaret etmeye gidiyorum" diyerek yeni elbiselerini giymiş olarak kendini kızgın tandıra atmış, adam da kapağını kapatarak oradan uzaklaşmış.
Aradan üç günün geçmesi üzerine münafık, tandırın başına gelmiş kapağını kaldırınca kadının Allah'ın izni ile yanmadan içerde sapa-sağlam durduğunu görerek şaşkına dönmüş, o sırada gizliden kulağına şöyle bir ses gelmiş: "Ateşin sevdiklerimizi yakmadığını bilmiyor muydun?"
Nakledildiğine göre Firavun'un karısı Asiye kocasından gizli olarak iman etmiş, imanını saklıyormuş. Fakat Firavun sonunda durumu öğrenince, ona işkence edilmesini emretmiş, çeşit çeşit işkencelerden geçirildikten sonra Firavun ona, "imanından dön" diye teklif etmiş fakat Asiye dönmemiş.
Bunun üzerine Firavun bir tomar kazık getirtmiş, bunlarla Asi- ye'nin vücudunun çeşitli yerlerine vurmuşlar sonra. Firavun karısına bir daha "dininden dön" diye teklif etmiş. Asiye ona şöyle cevap vermiş: "Senin zorbalığın ancak benim nefsime hükmedebilir, kalbim ise Allah'ın himayesindedir. Beni kıymık kıymık doğrasan bile sadece
Allah'a karşı duyduğum sevginin artmasına sebep olabilirsin."
Derken Hz. Musa (a.s.) Asi- ye'nin yanına varmış, Asiye onu görünce, "Ey Musa! Söyle bana, Rabbim benden hoşnut mu, yoksa bana kızgın mı?" diye seslenmiş. Hz. Musa ona şu cevabı vermiş: "Ey Asiye! Göklerin melekleri senin yolunu gözlüyor, yani hepsi senin özlemini çekiyor, Allah seninle iftihar ediyor, ne istiyorsan bana söyle mutlaka yerine getirilecektir."
Bunun üzerine Asiye dua etmiş. Asiye'nin bu duası Kur'an-ı Kerim'de Allah tarafından bize nakledilmektedir. Allah şöyle buyuruyor: "Ey Rabb'im! Bana Cennette senin yanında bir ev yap. Beni Firavun'dan ve onun amelinden kurtar. Beni zalimler güruhundan kurtar."
(Mukaşefetü'l-Kulüb'den…)
Müminin özelliği, günah işler işlemez hemen o gün, hatta o anda tövbe etmesi, işlediği kusura karşı pişmanlık duyması, dünyadan azık edecek kadar bir paya razı olarak onun ile oyalanmaması, kendini ahiret için amel etmeye vermesi ve Allah'a ihlâs içinde ibadet etmesidir.
Anlatıldığına göre münafık ve cimri bir adam varmış, karısına hiç kimseye sadaka vermeyeceğine dair yemin verdirmiş, aksi halde boşayacağını söylemiş. Günün birinde kapıya bir dilenci gelmiş ve "Ey hane halkı! Allah hakkı için bana bir şey verir misiniz" diye seslenmiş. Kadın da dilenciye üç çörek vermiş, dilenci yolda münafıkla karşılaşmış, adam "bu çörekleri sana kim verdi" diye sormuş, dilenci de "işte şu evin hanımı" diye cevap vermiş, dilencinin tarif ettiği ev, kendi eviymiş. Münafık koca öfke ile eve girmiş ve karısına, "sen hiç kimseye bir şey vermeyesin diye yemin etmedin mi" diye bağırmış. Kadın, "Allah için verdim" diye cevap vermiş.
Adam kalkmış, tandırı yakmış ve tam kızınca karısına, "kalk, kendini Allah için şu tandıra at bakalım" diye emretmiş. Kadın kalkmış ziynetlerini almış münafık, "ziynetlerini bırak" diye bağırmış, kadın "seven sevgilisi için süslenir, ben sevgilimi ziyaret etmeye gidiyorum" diyerek yeni elbiselerini giymiş olarak kendini kızgın tandıra atmış, adam da kapağını kapatarak oradan uzaklaşmış.
Aradan üç günün geçmesi üzerine münafık, tandırın başına gelmiş kapağını kaldırınca kadının Allah'ın izni ile yanmadan içerde sapa-sağlam durduğunu görerek şaşkına dönmüş, o sırada gizliden kulağına şöyle bir ses gelmiş: "Ateşin sevdiklerimizi yakmadığını bilmiyor muydun?"
Nakledildiğine göre Firavun'un karısı Asiye kocasından gizli olarak iman etmiş, imanını saklıyormuş. Fakat Firavun sonunda durumu öğrenince, ona işkence edilmesini emretmiş, çeşit çeşit işkencelerden geçirildikten sonra Firavun ona, "imanından dön" diye teklif etmiş fakat Asiye dönmemiş.
Bunun üzerine Firavun bir tomar kazık getirtmiş, bunlarla Asi- ye'nin vücudunun çeşitli yerlerine vurmuşlar sonra. Firavun karısına bir daha "dininden dön" diye teklif etmiş. Asiye ona şöyle cevap vermiş: "Senin zorbalığın ancak benim nefsime hükmedebilir, kalbim ise Allah'ın himayesindedir. Beni kıymık kıymık doğrasan bile sadece
Allah'a karşı duyduğum sevginin artmasına sebep olabilirsin."
Derken Hz. Musa (a.s.) Asi- ye'nin yanına varmış, Asiye onu görünce, "Ey Musa! Söyle bana, Rabbim benden hoşnut mu, yoksa bana kızgın mı?" diye seslenmiş. Hz. Musa ona şu cevabı vermiş: "Ey Asiye! Göklerin melekleri senin yolunu gözlüyor, yani hepsi senin özlemini çekiyor, Allah seninle iftihar ediyor, ne istiyorsan bana söyle mutlaka yerine getirilecektir."
Bunun üzerine Asiye dua etmiş. Asiye'nin bu duası Kur'an-ı Kerim'de Allah tarafından bize nakledilmektedir. Allah şöyle buyuruyor: "Ey Rabb'im! Bana Cennette senin yanında bir ev yap. Beni Firavun'dan ve onun amelinden kurtar. Beni zalimler güruhundan kurtar."
(Mukaşefetü'l-Kulüb'den…)