‘Allah korkusundan kalpleri sızlar’
İbn Abbas (r.a.), Allah’tan korkanların halini şöyle anlattı: “Allah korkusundan kalpleri sızlar. Gözleri ağlar. ‘Biz nasıl ferah oluruz; ölüm peşimizde, kabir önümüzde... Kıyametin olacağı kati, Cehennem geçeceğimiz yolda. Durağımız, Rabbimizin huzuru’ derler”
12.10.2023 21:00:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş





İmam Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Yezid-i Rekkâşi diyor ki: "Davud (a.s.) bir gün halka vaaz edip, hata işlememeleri için korkutmaya çıktı. Kırk bin cemaat vardı. Vaaz dönüşünde otuz bini ölmüştü, ancak, on bini geri döndü."
Davud (a.s.) çok kere, cezbeye tutulur, düşer çırpınırdı. O kadar çırpınırdı ki, bacakları yerinden çıkacak gibi olurdu. Bu halini bildiği için daima yanında bulunan iki cariyesine şöyle tembih etmişti: "Çırpınmaya başladım mı, bacaklarımın üzerine oturun." Emrettiği gibi yaparlardı...
Ebu Zer (r.a.) şöyle diyor: "İnsanların yaslanacağı bir ağaç olmayı isterdim."
Hz. Aişe ise şöyle diyor: "İsterdim ki, unutulmuş gitmiş bir şey olayım."
Bir gün Hz. Ali (r.a.) sabah namazını kıldırdı. Selâmdan sonra cemaate döndü. Bir üzüntüye kapıldığı halinden belliydi. Ellerini oğuşturdu, şöyle konuşmaya başladı: "Bu gece rüyamda, Ümmet-i Muhammed'den ibaret bir topluluk gördüm. Şu anda onlara benzeyeni göremiyorum. Renkleri sararmıştı. Saçları dağınık, güç bir hal içindeydiler. Kaşları arasında, keçi kılına benzer bir tutam saç vardı. Yatıp kalkmaları Allah içindi. Secde ve kıyam halinde idiler. Allah'ın Kitabını da okuyorlardı. Ayak üstü ve yüz yüze çiftleşiyorlardı. Bu arada onlara bir azap yeli esti. Hâlbuki o gece Allah'ı anarak sabahlamışlardı. O esen azap yelinin tesiriyle, bir ağaç gibi yere serildiler. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı, elbiselerini ıslattı. Bu karışık hal içinde şaşırdım. Allah'a and olsun, kendimi gafil yatıp kalkan bir topluluk içinde sandım." Bu rüyayı anlattıktan sonra, onun bir defa dahi güldüğünü gören olmadı. Ta, İbn Mülcem tarafından şehit edilinceye kadar...
Hz. Hüseyin b. Ali (r.a.) abdest aldığı zaman, rengi sararırdı. Evdekiler ona, "Nedir bu halin, her abdest alışında böyle oluyorsun" dediler. Onlara şu cevabı verdi: "Biliyor musunuz, şimdi kimin huzuruna duracağım?"
Fudayl'i bir arefe günü görenler şöyle anlatıyor: "Halk dua ediyordu. O evlâdını yitirmiş ana gibi, yanık yanık ağlıyordu. Güneş batmaya az kalmıştı. Sakalını kavradı, başını semaya kaldırdı ve 'Vah ayıplarıma! Beni bağışlasan bile onları unutamam' dedi. Sonra halkla beraber oradan ayrıldı."
İbn Abbas'tan (r.a.), Allah'tan korkanların hali soruldu. Şöyle anlattı: "Allah korkusundan kalpleri sızlar. Gözleri ağlar. 'Biz nasıl ferah oluruz; ölüm peşimizde, kabir önümüzde... Kıyametin olacağı kati, Cehennem geçeceğimiz yolda. Durağımız, Rabbimizin huzuru' derler."
Hammad Hz. bir yere otururken titrerdi ve kıvranır dururdu. Halini görenler, "Rahat otursan nasıl olur" derlerdi. Onlara şu cevabı verirdi: "Sizin dediğiniz şekilde oturuş, halinden emin olanlara has bir şey. Ben emin değilim. Çünkü Allah'a karşı isyanda bulundum."
Ensar'dan bir gencin içine, Cehennem korkusu düşmüştü. Bu halini arz etmek için Peygamber Efendimizin huzuruna çıktı. Başını Peygamber Efendimize yasladı ve öldü. Efendimiz buyurdu: "Arkadaşınızı teçhiz ediniz. Ayrılık ateşi, onun ciğerini dağladı."
Doğruyu en iyi bilen Allah'tır. Dönüş ve gidiş O'nadır.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Yezid-i Rekkâşi diyor ki: "Davud (a.s.) bir gün halka vaaz edip, hata işlememeleri için korkutmaya çıktı. Kırk bin cemaat vardı. Vaaz dönüşünde otuz bini ölmüştü, ancak, on bini geri döndü."
Davud (a.s.) çok kere, cezbeye tutulur, düşer çırpınırdı. O kadar çırpınırdı ki, bacakları yerinden çıkacak gibi olurdu. Bu halini bildiği için daima yanında bulunan iki cariyesine şöyle tembih etmişti: "Çırpınmaya başladım mı, bacaklarımın üzerine oturun." Emrettiği gibi yaparlardı...
Ebu Zer (r.a.) şöyle diyor: "İnsanların yaslanacağı bir ağaç olmayı isterdim."
Hz. Aişe ise şöyle diyor: "İsterdim ki, unutulmuş gitmiş bir şey olayım."
Bir gün Hz. Ali (r.a.) sabah namazını kıldırdı. Selâmdan sonra cemaate döndü. Bir üzüntüye kapıldığı halinden belliydi. Ellerini oğuşturdu, şöyle konuşmaya başladı: "Bu gece rüyamda, Ümmet-i Muhammed'den ibaret bir topluluk gördüm. Şu anda onlara benzeyeni göremiyorum. Renkleri sararmıştı. Saçları dağınık, güç bir hal içindeydiler. Kaşları arasında, keçi kılına benzer bir tutam saç vardı. Yatıp kalkmaları Allah içindi. Secde ve kıyam halinde idiler. Allah'ın Kitabını da okuyorlardı. Ayak üstü ve yüz yüze çiftleşiyorlardı. Bu arada onlara bir azap yeli esti. Hâlbuki o gece Allah'ı anarak sabahlamışlardı. O esen azap yelinin tesiriyle, bir ağaç gibi yere serildiler. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı, elbiselerini ıslattı. Bu karışık hal içinde şaşırdım. Allah'a and olsun, kendimi gafil yatıp kalkan bir topluluk içinde sandım." Bu rüyayı anlattıktan sonra, onun bir defa dahi güldüğünü gören olmadı. Ta, İbn Mülcem tarafından şehit edilinceye kadar...
Hz. Hüseyin b. Ali (r.a.) abdest aldığı zaman, rengi sararırdı. Evdekiler ona, "Nedir bu halin, her abdest alışında böyle oluyorsun" dediler. Onlara şu cevabı verdi: "Biliyor musunuz, şimdi kimin huzuruna duracağım?"
Fudayl'i bir arefe günü görenler şöyle anlatıyor: "Halk dua ediyordu. O evlâdını yitirmiş ana gibi, yanık yanık ağlıyordu. Güneş batmaya az kalmıştı. Sakalını kavradı, başını semaya kaldırdı ve 'Vah ayıplarıma! Beni bağışlasan bile onları unutamam' dedi. Sonra halkla beraber oradan ayrıldı."
İbn Abbas'tan (r.a.), Allah'tan korkanların hali soruldu. Şöyle anlattı: "Allah korkusundan kalpleri sızlar. Gözleri ağlar. 'Biz nasıl ferah oluruz; ölüm peşimizde, kabir önümüzde... Kıyametin olacağı kati, Cehennem geçeceğimiz yolda. Durağımız, Rabbimizin huzuru' derler."
Hammad Hz. bir yere otururken titrerdi ve kıvranır dururdu. Halini görenler, "Rahat otursan nasıl olur" derlerdi. Onlara şu cevabı verirdi: "Sizin dediğiniz şekilde oturuş, halinden emin olanlara has bir şey. Ben emin değilim. Çünkü Allah'a karşı isyanda bulundum."
Ensar'dan bir gencin içine, Cehennem korkusu düşmüştü. Bu halini arz etmek için Peygamber Efendimizin huzuruna çıktı. Başını Peygamber Efendimize yasladı ve öldü. Efendimiz buyurdu: "Arkadaşınızı teçhiz ediniz. Ayrılık ateşi, onun ciğerini dağladı."
Doğruyu en iyi bilen Allah'tır. Dönüş ve gidiş O'nadır.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.