İnsanoğlu, ölüm düşüncesinden çekinir. Ölümün bir yok oluş, bir son olarak kabul edilmesindendir bu. Hayatı sadece maddi dünyadan ibaret sayan anlayışlar için ölüm fikri, aşılmaz bir dağ gibidir.
Ölümden sonraki bir hayatın varlığını bilmek ve buna tam olarak inanmak, insanoğlu için temel nüktedir. İnsanlık bugün dirilişe ve bir hesap gününün varlığına inanma noktasında tereddüt içindedir. Problemlerin, bunalımların, zulümlerin ve haksızlıkların temel sebebi de budur. Japon akademisyen Umehara, "öbür dünyaya olan inancın kaybı, modern batı toplumuna ölümcül bir ahlâk sorunu yüklemiştir." diyor.
Doğrudur. Hayatı, 70-80 senelik bir zaman diliminden ibaret olarak telakki eden, ölümden sonra bir hayatın varlığına inanmayan insan neden hırsızlık yapmasın? Neden adam öldürmesin? Neden gayri ahlaki yollara sapmasın? İnsanoğlunu durduracak, kendini kontrol ve muhasebe etmesini sağlayacak olan düşünce, ahiret inancı ve hesap şuurudur.
Sadece ölümden sonra bir hayatın var olduğuna ve fakat hesaba çekilmeyeceğine inanmak da yanlış bir telakkidir. Uzakdoğu dinlerinde bu anlayış hakimdir. Şintoizm ve Budizm'e göre, ölümden sonra bir hayat vardır; ancak hesaba çekilme olmayacaktır.
Bu durumda, ölümden sonraki dirilmeye inanmanın bir manası da kalmaz. Dirilişle beraber insan mutlak hesap günü, yaratıcısının huzuruna çıkacak ve her zerrenin hesabını verecektir:
Diriliş muhakkak gerçekleşecek, hesap günü mutlak surette vuku bulacaktır.
Ölüm, insanoğlunu hesap gününe taşıyan bir geçit hükmündedir.
İnsanlık bugün bu hakikatlerden mahrum bulunduğundan dolayı dünyada haksızlık ve zulüm yaygınlaşmıştır. Hayat görüşü vahşi kapitalizm ve maddecilik üzerine kurulu olan batı uygarlığı, bugün ölüm sonrasına ait bir fikre sahip olmadığı için mânen bir çöküş noktasındadır.
Muharref Hıristiyanlığın manevi yönden batı insanını tatmin etmesinin mümkün olmayışı da bu çöküşte önemli rol oynamıştır.
Brezinski'nin dediği gibi, "Hayatın manevi yönünün de maddi yönü kadar önemli olduğunu kabul etme zamanı artık gelmiştir". Şark medeniyetinin asırlar önce kabullendiği, bir hayat felsefesi haline getirdiği bu gerçeği, batı uygarlığı yeni keşfetmektedir.
Ölüm denen geçitle beraber insan, yaratıcısına kavuşur ve sonsuz bir alemin kapısı kendisine açılır. İnsanoğlunun her iki dünyadaki huzur ve mutluluğunun sırrı bu gerçeği kavramasında ve hayatını buna göre tanzim etmesinde gizlidir.
Ölümden sonraki bir hayatın varlığını bilmek ve buna tam olarak inanmak, insanoğlu için temel nüktedir. İnsanlık bugün dirilişe ve bir hesap gününün varlığına inanma noktasında tereddüt içindedir. Problemlerin, bunalımların, zulümlerin ve haksızlıkların temel sebebi de budur. Japon akademisyen Umehara, "öbür dünyaya olan inancın kaybı, modern batı toplumuna ölümcül bir ahlâk sorunu yüklemiştir." diyor.
Doğrudur. Hayatı, 70-80 senelik bir zaman diliminden ibaret olarak telakki eden, ölümden sonra bir hayatın varlığına inanmayan insan neden hırsızlık yapmasın? Neden adam öldürmesin? Neden gayri ahlaki yollara sapmasın? İnsanoğlunu durduracak, kendini kontrol ve muhasebe etmesini sağlayacak olan düşünce, ahiret inancı ve hesap şuurudur.
Sadece ölümden sonra bir hayatın var olduğuna ve fakat hesaba çekilmeyeceğine inanmak da yanlış bir telakkidir. Uzakdoğu dinlerinde bu anlayış hakimdir. Şintoizm ve Budizm'e göre, ölümden sonra bir hayat vardır; ancak hesaba çekilme olmayacaktır.
Bu durumda, ölümden sonraki dirilmeye inanmanın bir manası da kalmaz. Dirilişle beraber insan mutlak hesap günü, yaratıcısının huzuruna çıkacak ve her zerrenin hesabını verecektir:
Diriliş muhakkak gerçekleşecek, hesap günü mutlak surette vuku bulacaktır.
Ölüm, insanoğlunu hesap gününe taşıyan bir geçit hükmündedir.
İnsanlık bugün bu hakikatlerden mahrum bulunduğundan dolayı dünyada haksızlık ve zulüm yaygınlaşmıştır. Hayat görüşü vahşi kapitalizm ve maddecilik üzerine kurulu olan batı uygarlığı, bugün ölüm sonrasına ait bir fikre sahip olmadığı için mânen bir çöküş noktasındadır.
Muharref Hıristiyanlığın manevi yönden batı insanını tatmin etmesinin mümkün olmayışı da bu çöküşte önemli rol oynamıştır.
Brezinski'nin dediği gibi, "Hayatın manevi yönünün de maddi yönü kadar önemli olduğunu kabul etme zamanı artık gelmiştir". Şark medeniyetinin asırlar önce kabullendiği, bir hayat felsefesi haline getirdiği bu gerçeği, batı uygarlığı yeni keşfetmektedir.
Ölüm denen geçitle beraber insan, yaratıcısına kavuşur ve sonsuz bir alemin kapısı kendisine açılır. İnsanoğlunun her iki dünyadaki huzur ve mutluluğunun sırrı bu gerçeği kavramasında ve hayatını buna göre tanzim etmesinde gizlidir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ahmet Hamza Baş / diğer yazıları
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü (2) / 25.07.2014
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011