Ey Aziz,Deniz kabarsın; dalgalar, o aşk yolcularını içine alsın isterse... Hak ezelde kurtulmasını dilemişse; bir an içinde onları:- "Cudî..." (11/44)Dağına salimen indirir...Artık onlara Rahmanın cezbelerin-den bir cezbe gelmiştir... Ellerinden tutmuş :- "Doğruluk makamı..." (54/55) Tabir edilen yere çekmiştir...Bu makam, ezelî istidada göre lütuf ve ihsanların yağdığı bir makamdır...Makam bir değil, bir çoktur. Her makamı aşıp öbürüne geçmek için arada; şahsa göre değişen bir veya birkaç durak olur... Aslında tek olarak bilinen ama aşılması oldukça zor bir durak var ki, hepsinin mutlaka uğrayacağı bir duraktır... îşte o durak:- "Ben, sizin Rabınız değil miyim?..." (7/172)Mealindeki cümlede gizlidir... Bu durağı aşanın artık yolu, vuslat alemine doğru uzar... Buraya kadar gelebilen isti-dadlı olsa gerek... Bunu o yolcular da anlar; neşe ve şadlık içinde mest olurlar... Hayran olurlar...Sonra onlara ilahî nimet sofraları serilir. O sofralardan bol bol nasib alırlar... Çünkü o nimetler:- "O kimseleredir ki; onlar ihsan ettiler. .. Sonra bunlar için HÜSNA ve ZÎYADE'si vardır." (10/26)Ayet-i Kerimesiyle tarif edilmektedir... Burada, HÜSNA'yı tümden nimetler; ZÎYADE'yi ise, lika-i ilahî olarak anlatabiliriz...Hakka vasıl olmak isteyen herkes, bahsi geçen dalgalı ve engin denizleri aşmak zorundadır. Onları aşıp, Hakka varmak için, bu yolda insana tek şey lazımdır: AŞK... Bu olduktan sonra korkma... Her denizi, deryayı aşarsın... Ummanlar önünde bir hendek kadar uf alır... Dağlar ve ovalar sana bir adımlık yol olur...Her yolcuyu bu yolda aşk yürütür... Aşk bu yolda Hak erlerine bir ateş... Bu ateş, onların herdem içim yakar kavurur... Yansın... Yanana su mu esirgenir; hastaya tabib mi gelmez ki?... Hele bir de; yanan Hak aşıkının kalbi, hasta olan da onun gönlü olursa... îşte böyle olanların içi yandıkça, aşk şarabı imdatlarına yetişir... Aşk şarabından başka onların ateşini ne söndürebilirdi ki, zaten...Onlara aşk şarabı getiren kadehin adı; KÜRBÎYET'tir... VÎSAL camıdır... Yakınlık camı ve visal kadehi... Ne güzel ve ne ulvî şey...O anda onları, huri misal sakiler dolanır. .. Allah aşkıyla içi yananın özüne birşeyler boşaltır... Yani AŞK ŞARABI... Onlar, verene hiç bakmaz; içer, içer hiç kanmazlar... Nasıl kansınlar, çünkü:- "Onlara; Rabları. pak şarabı içirdi..." (76/21)O ne ŞARAB'dır... îçilirken visal olursa... Ve sakisi ALLAH... onun şanı, çoktan da çok yücedir...Artık onlar, ereceklerine ermişlerdir... Bulacaklarım da bulmuşlardır. Bilmem daha ne bulmaları istenir ki... Onu bulmayan niçin durur ki. Onu bulan da neden mahrum olur ki...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.