Tüm dünyada ABD seçimleri, tıpkı bir Hollywood filmi seyredermişçesine yoğun bir ilgi ve merakla izlenir. Birçok insan kendi ülkesindeki seçimler süresince yaşamadığı heyecanı, bu seçimler boyunca hisseder. Bu ülkede Başkan seçilir, Temsilciler Meclisi üyeleri seçilir, Senato üyeleri seçilir, valiler seçilir, belediye başkanları seçilir; kısaca seçilir de seçilir. ABD bir seçimler ülkesidir ve insanlar her dönem ya seçime hazırlanırlar, ya seçim sonuçlarını kutlarlar ya da seçim sonrasını değerlendirirler.Seçimlerin kendine ait bir endüstrisi de var, kuşkusuz. Milyarlarca dolarlık ekonomisiyle sürekli yenilenen iletişim stratejileriyle, siyaset ve imaj tasarımlarıyla ve kutlamalar sırasında atılacak konfetilerin renklerinden balonların büyüklüğüne kadar her şeyi en ince ayrıntılarına kadar planlayan profesyoneller ordusuyla seçimler, ABD'deki en önemli sektörlerden birisi. Kampanya boyunca yapılan harcamaların, destekçilerden sağlanması yasal. Yani bir sanayicinin bir partiyi desteklemesi için el altından, gizli kapaklı müdahaleler yapması gerekmiyor. Her şey aleni, verilenler rüşvet olarak falan da kabul edilmiyor. Federal Seçim Komisyonu'nun (FEC) finans raporlarına göre Kongre adaylarının kampanyaya katkıda bulunmak isteyenlerden topladığı paraların miktarı 1.14 milyar doları bulmuş, Senato üye adayları ise 457.4 milyon dolar toplamışlar. Milyarlarca dolarlık seçim bütçesi, yüzbinlerce insana ekmek kapısı sağlamış. Kısaca seçimler ve demokrasi de kapitalist üretim süreçlerinin bir parçası haline gelmiş. Maazallah Cumhuriyeti lağvedip, monarşiye geçiş yapmaya kalkılsa, önce seçim profesyonellerinin devrimci direnişi ile karşılaşılacağı kesin! ABD'de seçim kampanyaları bir şenlik ortamında geçmekte. Sandıklar açılmaya başladığındaki görüntüler ise her zaman bir sinema filmi tadında. Hüzün ve sevinç; zafer ve yenilgi bir arada. Müthiş bir mücadeleden sonra rakiplerin el ele görüntüler vererek, Amerikan değerlerine bağlılıklarını ve uzlaşma kültürünü ne kadar benimsediklerini göstermeleri ise neredeyse bir mecburiyet. Nitekim 7 Kasım seçimlerinin sonrası Cumhuriyetçi Beyaz Saray yönetiminin yenilgiyi hemen kabul etmiş olması, sisteme ne kadar bağlı olduklarının bir göstergesi.Seçim sonuçları Cumhuriyetçilerin 12 yıldır ellerinde bulundurdukları Temsilciler Meclisi'ndeki üstünlüğü kaybetmeleri anlamını taşıyor. Bu durumda Cumhuriyetçi başkan, Demokrat Kongre ile uyumlu bir çalışma sergilemek zorunda. Başkan ve Kongre'nin farklı partilerden seçilmesi ABD'de ilk değil elbette. Hatta birçokları tarafından bir fren denge mekanizması oluşturduğu için daha verimli olarak da kabul ediliyor. Ancak son seçimler ABD tarihindeki en önemli seçimlerden birisi olarak kabul ediliyor. Zira Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında her dönem belirli bir politika farkı olmasına karşın, böyle bir öfke birikimi fazla görülmüş değil. Üstelik bu öfke yalnızca Demokratlarda değil, Cumhuriyetçilerde de gözlenebiliyor. Seçim başarısızlığının Partinin aşırı sağa kayması ve yoldan çıkması nedeniyle olduğunu düşünenler çoğunlukta. Çoğunluğa göre George Bush artık bir topal ördek ve özellikle dış politikadaki başarısızlığı halk tarafından tescil edildiği için bir adım geride durmak zorunda. Irak Savaşı'nın kurbanlarının arasına Neo-Conlar da katılacak gibi görünüyor. Ancak ABD'nin bu sonuçla Irak'tan tamamen çekileceğini düşünmek hatalı bir yaklaşım. Genelde bilinenin aksine ABD'de 'savaş mı istiyorsun, demokratlara oy ver' söylemi geçerli. Demokratların Cumhuriyetçilerden farkı, yaptıkları savaşları güvenlik değil, insanlık namına yürüttüklerini söylemeleri. Hatırlarsak ABD her iki dünya savaşına da Demokrat başkanların döneminde girdi. Soğuk Savaş, Kore Savaşı ve Vietnam savaşları Demokratlar tarafından başlatıldı. Kısaca Demokratların barışçı olduklarını zannetmek, manasız. Zaten bugün de ABD'de hiç kimse savaşa neden girildiğini sormuyor; herkes savaşın neden kazanılamadığının derdinde.Deniz Ülke Arıboğan/ Akşam
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.