Merakla beklenen Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları toplantısı nihayet sonuçlandı. Yanlış anlaşılmasın, bu toplantıyı "merakla" bekleyen biz değiliz. Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül bu toplantıyı merakla bekliyorlardı. Çünkü onlar, bütün olumsuz sinyaller ve gelişmelere karşın hala bir "umut" diyerek millete gösterecekleri somut bir tablo, kendileri için de bir "tutamak" arayışındaydılar. Fakat ne hazindir ki, beklenen toplantının sonucu, beklendiği üzere Türkiye ile AB ilişkilerinin dondurulması yönündeydi. AB Dışişleri bakanları, Türkiye ile yapılan müzakereleri sekiz başlıkta dondurma kararını resmen aldılar. Yani AB'nin iki sahibi Merkel ve Chirac'ın kararlaştırdıkları Türkiye pozisyonu, Dışişleri bakanları tarafından da imzalanmış oldu. AB ile yürütülen tüm ilişkilerde ve AB ile ilgili tüm haberlerde olduğu gibi AB'ci Türk medyası yine misyonu gereği, gerçekleri gizlemeye, "hezimetleri zafer gibi göstermeye", en azından hezimeti olmamış gibi göstermeye yönelik psikolojik harekatını başlattı. Yani "yalan bombardımanı" tam gaz başlatıldı yine.Türkiye- AB ilişkilerinin dipsiz bir kuyuya atılması anlamına gelen ve daha açık bir ifadeyle Türkiye AB ilişkilerinin duvara toslaması olarak algılanması gereken bu gelişmeyi, bizim medya "Ucuz atlattık, AB ile işler yoluna girdi, AB orta yolu buldu" gibi başlıklarla duyurdu. Tamamen yalan ve aldatmaca üzerine kurulu bu dezenformasyon ortamında imdadımıza Batı basını yetişti. Batı basını, Türkiye- AB ilişkilerini özet olarak "ilişkiler derin dondurucuya alındı" şeklinde değerlendirdi. AB ile gelinen durum oldukça vahim bir noktada. Hükümet verdiği hiçbir tavizin karşılığını, en azından iç kamuoyuna yedirebilecek ölçüde alamadı. Hükümet tavizleri verdikçe, AB daha fazlasını istedi. AKP hükümetine Ek Protokol'ü imzalattırarak Rum Kesimini tanıtma yolunda önemli bir aşama kaydeden AB, baskı politikasına devam ederek hükümetten "limanları açma" sözünü de, sözlü de olsa aldı. Türk devlet politikasının ve devlet geleneğinin ayaklar altına alındığı ve yarım asırlık davanın tek kalemde satıldığı son liman açma kararı AB için, iktidardaki Türk hükümetinin "tavizmetre"siydi adeta. 'Bu hükümet, bu noktada böyle bir tavizi verebiliyorsa, demek ki, son kertede AKP hükümetinden alamayacağımız taviz yok'noktasına geldi AB. Hükümetin taviz verme noktasında verdiği başarılı test, Rum Kesimi'ni bile "yaza kadar süre tanıyalım" deme noktasına getirdi. Çünkü hem Rum Kesimi, hem Yunanistan, hem de tüm AB ülkeleri için Türkiye'yi AB kapısında bekletmekten daha "bereketli" ve daha elverişli bir pozisyon olamazdı. Türkiye bu pozisyonda istenilen şekilde dize getiriliyor ve istenen her taviz direnmeden veriyordu. Türkiye gibi köklü, stratejik, büyük ve etkili bir ülkeyi bu şekilde sömürebilmenin dayanılmaz ve doyulmaz lezzetini yaşayan AB ülkeleri, AKP hükümetine ne kadar teşekkür etse azdır. Ve hatta bu hizmetin karşılığı sembolik de olsa onu başının üzerinde taşımaktır!AB, AKP hükümetinin hakkını ödeyemez!Nitekim Başbakan Erdoğan da, AB'nin bu kararından sonra yaptığı açıklamada "Türkiye'ye haksızlık yapıldı" demiş. Bu cümleyi "AB, AKP'ye haksızlık yaptı" şeklinde değiştirirsek, olağan bir durum olmasa da, Başbakan Erdoğan ile aynı şekilde düşündüğümüzü söyleyebiliriz. Ortada büyük bir haksızlık olduğu kesin!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012