70'li yılları pek hatırlayamıyorum, 80'li yıllar çok yavaş, 90'lı yıllar da - 80'ler kadar olmasa da- kendi çapında bir ağırlıkta geçiyordu. Ama 2000'li yıllar tabir yerindeyse "su gibi" geçiyor. Daha dün 2004'e girmiştik, işte bugün 2005'in içindeyiz. 2004'e girdiğimiz ilk günün yazısında da buna benzer bir giriş yaptığımı hatırlıyorum. Çünkü 2000'lerin hızına alışamadım ve şaşkınlığımı ifade etmeden duramıyorum.
Miladî olarak yeni bir yıla girmek; geride bıraktığımız yılın muhasebesini yapıp, yeni yıla dair beklenti ve umutlarımızı dile getirmekten başka bir anlam ifade etmiyor.
2004'te dünyada gerçekleşen olayları tek tek sıralayacak değiliz. Ama bir cümleyle özetleyecek olursak; 2004 dünyada katliam ve işgallerle geçti. ABD'nin İslam dünyasına karşı başlattığı Haçlı savaşı, Hıristiyan Batı dünyasının da değişik versiyonlarla bu savaşta ABD'nin yanında yer alması, bu bağlamda Afganistan ve Irak'ta yapılan katliam ve işgaller?
2004'e bizim Başbakanın traji-komik bir şekilde ifade ettiği "medeniyetler barışı" değil "medeniyetler-dinler savaşı" damgasını vurdu.
Güney Asya'da yüzbinlerce insanın hayatını kaybettiği deprem-tsunami felaketi bile, ABD'nin başlattığı Haçlı savaşındaki işgal ve katliamları gölgeleyemedi.
***
Türkiye'de 2004 çok karanlık bir yıl olarak geride kaldı. Hemen yanıbaşında komşusu Müslüman Irak'ın ABD tarafından işgal edilmesi, ve Müslüman Iraklıların canîce katledilmesine seyirci kalan ve hatta destekleyen bir hükümetle 2004'ün parlak geçmesi de beklenemezdi. Ekonomide IMF'ye teslim olmuş AKP hükümeti, dış politikasını da ABD ve AB'ye havale etti. Süleymaniye'de askerlerimizin başına geçirilen çuvallar yetmemiş gibi Musul'da 5 güvenlik görevlimiz hain bir pusu sonucunda şehit edildi. Irak'ın kuzeyinde Kürt peşmergelere kurdurulan devletin sınırları, Türkiye'nin kırmızı çizgilerini çizdiği kalemle çizildi. Türkiye'nin Irak'taki kaybı işgal gücü İngiltere'yi bile geride bıraktı. Hükümetin Irak'la ilgili ne kırmızı çizgisi kaldı ne de bir politikası. Tüm çizgiler ve politikalar ABD ve peşmerge liderlerine tahvil edildi.
Dışişlerinin 2004 boyunca tek gündemi AB oldu, AB ile yatıp, AB ile kalktılar. Meclis sadece AB, ABD ve IMF için çalıştı. Onların istediği tüm yasalar 1 yıl boyunca büyük bir itinayla çıkarıldı. Milletin istekleri ise "konjonktür uygun değil" bahanesiyle reddedildi. 1 yıl boyunca yazıp çizdiğimiz için sadece bir cümleyle özetleyelim: Müslüman Türkiye'de kilise açmak cami açmaktan çok daha kolaylaştırıldı. Bu hız 2005'te devam ederse kilise sayısı cami sayısını katlayacak, papazlar da Başbakan Erdoğan için özel ayinler ve dua törenleri düzenleyecek.
2004'ün en kritik dönemeçleri 6 Ekim ve 17 Aralık oldu. AKP'nin 17 Aralık Brüksel Zirvesi'nde altına imza attığı bildiri, yarım asırlık Kıbrıs davasını tek kalemde bitirdi. Atılan o imzayla AB'ye teslim olundu.
Peki 2005'te ne olacak?
Bu hükümet iktidarda kaldığı sürece olumlu bir şey söylemek mümkün değil.
Güler Kömürcü'nün de ifade ettiği gibi 2005'te "siyasette sağ-sol ideolojiden öte, milli- gayri-milli çizgisi belirleyici olacak".(Akşam)
Bu belirleyici kriter, milli devleti imha etme mantığı üzerine kurulu Avrupa Birliği projesiyle mücadele noktasında netlik kazanacak.
Arslan Bulut'un şu beklentisine katılmamak mümkün değil: "2005 yılında, Türk Milleti, milli mücadelenin liderini de çıkaracaktır!" (Yeniçağ) Ama bir eklemeyle: 2005'in hemen başında (bugün) "Ne AB, ne ABD Tek Çözüm BA?IMSIZ TÜRKİYE" sloganıyla Çağlayan meydanında toplanacak onbinler o lideri ilan ediyorlar: Prof. Dr. Haydar Baş!
2005'e dair tek ama en sağlam umudumuz da işte bu!
Miladî olarak yeni bir yıla girmek; geride bıraktığımız yılın muhasebesini yapıp, yeni yıla dair beklenti ve umutlarımızı dile getirmekten başka bir anlam ifade etmiyor.
2004'te dünyada gerçekleşen olayları tek tek sıralayacak değiliz. Ama bir cümleyle özetleyecek olursak; 2004 dünyada katliam ve işgallerle geçti. ABD'nin İslam dünyasına karşı başlattığı Haçlı savaşı, Hıristiyan Batı dünyasının da değişik versiyonlarla bu savaşta ABD'nin yanında yer alması, bu bağlamda Afganistan ve Irak'ta yapılan katliam ve işgaller?
2004'e bizim Başbakanın traji-komik bir şekilde ifade ettiği "medeniyetler barışı" değil "medeniyetler-dinler savaşı" damgasını vurdu.
Güney Asya'da yüzbinlerce insanın hayatını kaybettiği deprem-tsunami felaketi bile, ABD'nin başlattığı Haçlı savaşındaki işgal ve katliamları gölgeleyemedi.
***
Türkiye'de 2004 çok karanlık bir yıl olarak geride kaldı. Hemen yanıbaşında komşusu Müslüman Irak'ın ABD tarafından işgal edilmesi, ve Müslüman Iraklıların canîce katledilmesine seyirci kalan ve hatta destekleyen bir hükümetle 2004'ün parlak geçmesi de beklenemezdi. Ekonomide IMF'ye teslim olmuş AKP hükümeti, dış politikasını da ABD ve AB'ye havale etti. Süleymaniye'de askerlerimizin başına geçirilen çuvallar yetmemiş gibi Musul'da 5 güvenlik görevlimiz hain bir pusu sonucunda şehit edildi. Irak'ın kuzeyinde Kürt peşmergelere kurdurulan devletin sınırları, Türkiye'nin kırmızı çizgilerini çizdiği kalemle çizildi. Türkiye'nin Irak'taki kaybı işgal gücü İngiltere'yi bile geride bıraktı. Hükümetin Irak'la ilgili ne kırmızı çizgisi kaldı ne de bir politikası. Tüm çizgiler ve politikalar ABD ve peşmerge liderlerine tahvil edildi.
Dışişlerinin 2004 boyunca tek gündemi AB oldu, AB ile yatıp, AB ile kalktılar. Meclis sadece AB, ABD ve IMF için çalıştı. Onların istediği tüm yasalar 1 yıl boyunca büyük bir itinayla çıkarıldı. Milletin istekleri ise "konjonktür uygun değil" bahanesiyle reddedildi. 1 yıl boyunca yazıp çizdiğimiz için sadece bir cümleyle özetleyelim: Müslüman Türkiye'de kilise açmak cami açmaktan çok daha kolaylaştırıldı. Bu hız 2005'te devam ederse kilise sayısı cami sayısını katlayacak, papazlar da Başbakan Erdoğan için özel ayinler ve dua törenleri düzenleyecek.
2004'ün en kritik dönemeçleri 6 Ekim ve 17 Aralık oldu. AKP'nin 17 Aralık Brüksel Zirvesi'nde altına imza attığı bildiri, yarım asırlık Kıbrıs davasını tek kalemde bitirdi. Atılan o imzayla AB'ye teslim olundu.
Peki 2005'te ne olacak?
Bu hükümet iktidarda kaldığı sürece olumlu bir şey söylemek mümkün değil.
Güler Kömürcü'nün de ifade ettiği gibi 2005'te "siyasette sağ-sol ideolojiden öte, milli- gayri-milli çizgisi belirleyici olacak".(Akşam)
Bu belirleyici kriter, milli devleti imha etme mantığı üzerine kurulu Avrupa Birliği projesiyle mücadele noktasında netlik kazanacak.
Arslan Bulut'un şu beklentisine katılmamak mümkün değil: "2005 yılında, Türk Milleti, milli mücadelenin liderini de çıkaracaktır!" (Yeniçağ) Ama bir eklemeyle: 2005'in hemen başında (bugün) "Ne AB, ne ABD Tek Çözüm BA?IMSIZ TÜRKİYE" sloganıyla Çağlayan meydanında toplanacak onbinler o lideri ilan ediyorlar: Prof. Dr. Haydar Baş!
2005'e dair tek ama en sağlam umudumuz da işte bu!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012