Zikrullahın fazileti -2-
Zikrullahın faziletinden, büyüklüğündendir ki, kulun Allah’ı zikretmesiyle Allah da kulunu zikreder. Nitekim Cenâb-ı Hakk, âyet-i kerimede şöyle buyrulur
15.10.2024 18:28:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Zikrullahın faziletinden, büyüklüğündendir ki, kulun Allah'ı zikretmesiyle Allah da kulunu zikreder. Nitekim Cenâb-ı Hakk, âyet-i kerimede şöyle buyrulur:
"Öyle ise siz Beni (ibâdetle) anın ki Ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın Bana nankörlük etmeyin!"
Gavsü'l-Âzam Abdulkadir Geylani Hazretleri, "Gunyetü't-Tâlibîn" adlı eserinde, bu âyetin tefsiri olarak, büyüklerin şu sözlerini aktarmıştır: "İbn Abbâs şu mânâyı verdi: 'Bana taat etmekle zikrediniz ki, Ben de size yardımla sizi anayım.'
Said b. Cübeyr şöyle bir mânâ verdi: 'Beni taatımla zikredin ki, Ben de sizi mağfiretimle anayım.'
Fudayl b. Iyaz ise şu mânâyı verdi: 'Beni taatle zikredin ki, sizi, vereceğim sevabımla anayım.'
İbn Kisan da şu mânâyı verdi: 'Beni şükürle anınız ki, sizi, ziyâdesini vermekle anayım.'"
Geylani, ayrıca eserinde rivâyet edilen diğer mânâları da aktarmıştır:
"Beni, tevhidle-imanla zikrediniz ki, sizi yüksek dereceler vermekle zikredeyim."
"Beni yeryüzünde iken zikredin ki, yerin dibine girdiğiniz zaman da Ben sizi anayım. O zaman sizi yer ehli unutmuş olur."
"Beni dünyada iken zikredin ki, sizi âhirette anayım."
"Beni taatle zikrediniz ki, sizi âfiyetler vererek anayım."
"Beni gizli ve âşikâr zikrediniz ki, Ben de sizi hem gizli de, hem de âşikâr anayım."
"Beni nimette ve bollukta zikrediniz ki, Ben de zorluk ve belâ zamanı sizi hatırlayayım."
"Beni teslim olmakla, işlerinizi Bana ısmarlamakla zikredin ki, Ben de sizi en güzide şeyle hatırlayayım."
"Beni şevkle, muhabbetle zikredin ki, Ben de sizi arzunuza kavuşturmakla, yakınlık vermekle anayım."
"Beni yüceliğimle, üstünlüğümle zikredin ki, size karşılıksız ihsanlar verip mükâfatla anayım."
"Beni tevbe ile zikredin ki, sizi günah bağışlamakla anayım."
"Beni dua ile zikrediniz ki, size karşılıksız bol ihsan ederek anayım."
"Beni dilekle zikrediniz ki, Ben de dileğinizi yerine getirmekle anayım."
"Beni araya gaflet sokmadan zikredin ki, sizi aralıksız anayım."
"Beni yaptığınız hatalara pişmanlık duyarak zikrediniz ki sizi keremimle anayım."
"Beni özür dileyerek zikredin ki, sizi mağfiretle yani bağışlamakla anayım."
"Beni tam bir irade ile zikrediniz ki, size faydalı olan şeyle sizi anayım."
"Beni kötülükleri bırakmak sûreti ile zikredin ki, sizi daha fazla iyilikler ederek anayım."
"Beni ihlasla zikredin ki, sizi kötülüklerden kurtarmak sûreti ile anayım."
"Beni kalplerinizle zikrediniz ki, sizi sıkıntılı hallerden çıkarmakla anayım."
"Beni unutmadan anın ki, size uğur-bereket getirmekle anayım."
"Beni muhtaç hâlinizi Bana arz ederek zikredin ki, size güç vermekle anayım."
"Beni imanla zikrediniz ki, size Cennetler vererek anayım."
"Beni İslam yoluna girerek zikredin ki, sizi ikramla anayım."
"Beni kalple zikredin ki, sizi mânâ perdelerini açarak zikredeyim."
"Beni fâni hâlinizi bilerek zikredin ki, sizi devamlı bir zikirle anayım."
"Beni yalvararak candan anın ki, sizi faziletli kılmak sûreti ile anayım."
"Beni, zelil hâlinizi Bana arz ederek anın ki, sizi hataları bağışlamak sûreti ile anayım."
"Beni yaptıklarınızı itiraf ederek anınız ki, işlenen günahları silerek sizi anayım."
"Beni gönül safâsı ile zikredin ki, sizi hâlis iyilikle anayım."
"Beni sadakatle zikredin ki, sizi rıfk ile, yumuşaklıkla anayım."
"Beni saflıkla zikredin ki, sizi af ile anayım."
"Bana ta'zim ederek Beni zikredin ki, sizi keremli kılmak sûreti ile anayım."
"Beni tekbir getirerek zikredin ki, sizi Sair adlı Cehennemden kurtarmak sûreti ile anayım."
"Beni cefâyı terk etmek sûreti ile zikredin ki, sizi verilen söze vefa ile anayım."
"Beni hatayı terk etmek sûreti ile zikredin ki, sizi çeşitli ihsanlarla anayım."
"Beni hizmette çaba göstermek sûreti ile zikredin ki, sizi nimetin tamamını vermekle zikredeyim."
"Siz ne olduğunuzu düşünerek Beni zikredin ki, Ben de kendi varlığımla sizi anayım."
Peygamber Efendimiz şöyle buyurur: "Hak Teâlâ Hazretleri buyurmuştur ki: Kulum, Beni zikrettikçe, Benim zikrim ile dudakları kımıldandıkça; Ben kulum ile beraberim."
Sabit-i Benânî, "Ben, Rabb'imin ne zaman beni andığını bilirim" dedi.
Halk başına toplanarak: "Bunu nasıl bilebilirsin?" diye sordular.
Şöyle dedi: "Bunu bilmek o kadar kolay ki, ben ne zaman Allah'ı anarsam, Allah da o zaman beni anar."
Zikrullah, insanı diriltir, ihyâ ve inşâ eder. Kalbi ölmüş insanın bedeni ölse de, yaşasa da fark etmez. Zikrullahın hâkim olduğu kalp, daima Şeytan'ın hile ve desiselerine karşı uyanıktır. O insanın gözleri uyusa bile kalbi uyumaz.
Nitekim Ebu Mûsâ el-Eşarî'den rivâyetle Peygamber Efendimiz şöyle buyurur: "Rabbini zikreden ile zikretmeyen arasındaki benzerlik, diri ile ölü gibidir."
Âyet-i kerimede de Cenâb-ı Hakk buyurur: "Dirilerle ölüler bir olmaz..."
Zikrullah, insanı dirilttiği gibi, kâinatın varoluşunun devamı için de bir sigortadır. Çünkü yeryüzünde zikreden kullar olduğu müddetçe Kıyâmet kopmaz.
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde şöye buyurur: "Yeryüzünde 'Allah Allah' denilmeyeceği bir zamana kadar Kıyâmet kopmaz..."
Zikrullah, Şeytan'ın ve nefsin şerlerinden, her türlü yaratılmışın şerrinden korunmaya vesiledir:
İbn Abbâs'dan (radiyallahu anh) şöyle rivâyet edilir: "O, (Nâs Sûresi'nde geçen) 'Vesvâs'ı şöyle tefsîr etti: İnsan doğunca Şeytan yanına sokulur. Allah zikredilince gider, Allah zikredilmezse kalbinde yerleşir kalır."
Diğer rivâyet ise şöyledir: "Peygamber Efendimiz buyurur ki: Şeytan Âdemoğlunun kalbine yerleşmiştir. Allah'ı zikrettiği zaman siner, gaflete düştüğü zaman vesvese verir."
Gavsu'l-Âzam Abdulkadir Geylani Hazretleri ise, "Gunyetü'tTâlibîn" adlı eserinde şöyle der: Bir kalbe zikir yerleştiği zaman, oraya Şeytan yaklaşır ise çarpılır. Tıpkı insan Şeytan'a yaklaştığı zaman çarpıldığı gibi...
"Bu neden böyle oluyor? diye sorulduğu zaman, şu cevap alındı: "Zira ona da insan dokunmuş olur."
Zikrullahın faziletinden, büyüklüğündendir ki, hadislerde zikrullahın Mizan'da ağır gelen ibâdet olduğu ve sevabının kat kat fazla olduğu bildirilmiştir: Muâz b. Enes'den (radiyallahu anh) rivâyetle Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) şöyle buyurdu:
"Namaz, oruç ve zikir, Allah yolunda harcamaktan (sevap bakımından) yedi yüz kat fazladır."
Ebû Saîd'den (radiyallahu anh) rivâyetle Peygamber Efendimiz buyurur ki: "Mûsâ (a.s.) dedi ki: 'Ya Rabbi! Bana Seni zikredebileceğim bir şey öğret!'
Allah, 'Ey Mûsâ! Lâ ilâhe illallah, de!' buyurdu.
'Bunu her kulun söylüyor?'
'La ilâhe illallah, de!'
'Lâ ilâhe illâ ente. Ben kendime özgü olan bir şey istiyorum' deyince; Allah şöyle buyurdu:
'Ey Mûsâ! Yedi kat gök, Benden başka O'na iman edenler ve yedi kat yer bir kefede, lâ ilâhe illallah da öbür kefede olsa, mutlaka lâ ilâhe illallah'ın bulunduğu kefe ağır basar.'"
Zikrullah, bütün ibâdetlerin özü, en büyüğü olduğu gibi, zikrullahın en faziletlisi de "Lâ ilâhe illallah"dır.
Câbir'den (radiyallahu anh) merfu rivâyetle Peygamber Efendimiz buyurur ki: "Zikrin en faziletlisi, 'Lâ ilâhe illallah'dır. Duanın en faziletlisi ise 'elhamdülillah'tır."
Zikrullah, insanı Allah'ın azabından kurtaran, Cehennem ateşine karşı bir kalkandır. Affedilmeye vesiledidir: Muâz'dan (radiyallahu anh) rivâyetle Peygamber Efendimiz buyurur ki:
"İnsanoğlu, kendisini Allah'ın azabından kurtaran, Allah'ın zikrinden daha iyi bir amel işlememiştir."
Zikrullahın sayılamayacak kadar olan faziletinden olsa gerektir ki, Hz. Peygamber'in en çok sevdiği amellerdendir:
Ebû Hureyre'den (r.a.) rivâyetle Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve âlihi) şöyle buyurur:
"Allah'ı, 'Subhanallahi velhamdülillahi vela ilahe illallahu vallahu ekber' ile zikredişim (tesbih ve O'na hamd edişim), Benim için üzerine güneş doğan her şeyden daha sevimlidir."
Muaz bin Cebel der ki: "Cennet'e girenlerin tek bir hasreti olur. O da dünyada iken Allah'ı anmaksızın geçen vakitleridir."
İmam Gazalî, "İhyâ-u Ulûmi'd-Din" adlı eserinde, diğer ibâdetlerin daha yorucu, zikrullahın ise onlardan daha kolay olduğu halde daha faziletli ve daha faydalı olmasının sebebini şöyle açıklamıştır:
"Faydalı olan zikir, devamlı ve kalp huzuru ile olan zikirdir. Gâfil kalp ile yalnız dilden yapılan zikrin faydası azdır. Bu hususu teyid eden haberler de vardır. Huzur-i kalbin de devamı şarttır.
Hatta bazen kalbin huzuru noksan ve ekseri dünya meşgalesi ile yapılan zikrin yine faydası azdır. Devamlı veya ekseriyetle huzur-i kalbin bulunması diğer ibâdetlerden evvel gelir. Hatta bütün ibâdetler kalbin huzuru ile değerlendirilir." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
"Öyle ise siz Beni (ibâdetle) anın ki Ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın Bana nankörlük etmeyin!"
Gavsü'l-Âzam Abdulkadir Geylani Hazretleri, "Gunyetü't-Tâlibîn" adlı eserinde, bu âyetin tefsiri olarak, büyüklerin şu sözlerini aktarmıştır: "İbn Abbâs şu mânâyı verdi: 'Bana taat etmekle zikrediniz ki, Ben de size yardımla sizi anayım.'
Said b. Cübeyr şöyle bir mânâ verdi: 'Beni taatımla zikredin ki, Ben de sizi mağfiretimle anayım.'
Fudayl b. Iyaz ise şu mânâyı verdi: 'Beni taatle zikredin ki, sizi, vereceğim sevabımla anayım.'
İbn Kisan da şu mânâyı verdi: 'Beni şükürle anınız ki, sizi, ziyâdesini vermekle anayım.'"
Geylani, ayrıca eserinde rivâyet edilen diğer mânâları da aktarmıştır:
"Beni, tevhidle-imanla zikrediniz ki, sizi yüksek dereceler vermekle zikredeyim."
"Beni yeryüzünde iken zikredin ki, yerin dibine girdiğiniz zaman da Ben sizi anayım. O zaman sizi yer ehli unutmuş olur."
"Beni dünyada iken zikredin ki, sizi âhirette anayım."
"Beni taatle zikrediniz ki, sizi âfiyetler vererek anayım."
"Beni gizli ve âşikâr zikrediniz ki, Ben de sizi hem gizli de, hem de âşikâr anayım."
"Beni nimette ve bollukta zikrediniz ki, Ben de zorluk ve belâ zamanı sizi hatırlayayım."
"Beni teslim olmakla, işlerinizi Bana ısmarlamakla zikredin ki, Ben de sizi en güzide şeyle hatırlayayım."
"Beni şevkle, muhabbetle zikredin ki, Ben de sizi arzunuza kavuşturmakla, yakınlık vermekle anayım."
"Beni yüceliğimle, üstünlüğümle zikredin ki, size karşılıksız ihsanlar verip mükâfatla anayım."
"Beni tevbe ile zikredin ki, sizi günah bağışlamakla anayım."
"Beni dua ile zikrediniz ki, size karşılıksız bol ihsan ederek anayım."
"Beni dilekle zikrediniz ki, Ben de dileğinizi yerine getirmekle anayım."
"Beni araya gaflet sokmadan zikredin ki, sizi aralıksız anayım."
"Beni yaptığınız hatalara pişmanlık duyarak zikrediniz ki sizi keremimle anayım."
"Beni özür dileyerek zikredin ki, sizi mağfiretle yani bağışlamakla anayım."
"Beni tam bir irade ile zikrediniz ki, size faydalı olan şeyle sizi anayım."
"Beni kötülükleri bırakmak sûreti ile zikredin ki, sizi daha fazla iyilikler ederek anayım."
"Beni ihlasla zikredin ki, sizi kötülüklerden kurtarmak sûreti ile anayım."
"Beni kalplerinizle zikrediniz ki, sizi sıkıntılı hallerden çıkarmakla anayım."
"Beni unutmadan anın ki, size uğur-bereket getirmekle anayım."
"Beni muhtaç hâlinizi Bana arz ederek zikredin ki, size güç vermekle anayım."
"Beni imanla zikrediniz ki, size Cennetler vererek anayım."
"Beni İslam yoluna girerek zikredin ki, sizi ikramla anayım."
"Beni kalple zikredin ki, sizi mânâ perdelerini açarak zikredeyim."
"Beni fâni hâlinizi bilerek zikredin ki, sizi devamlı bir zikirle anayım."
"Beni yalvararak candan anın ki, sizi faziletli kılmak sûreti ile anayım."
"Beni, zelil hâlinizi Bana arz ederek anın ki, sizi hataları bağışlamak sûreti ile anayım."
"Beni yaptıklarınızı itiraf ederek anınız ki, işlenen günahları silerek sizi anayım."
"Beni gönül safâsı ile zikredin ki, sizi hâlis iyilikle anayım."
"Beni sadakatle zikredin ki, sizi rıfk ile, yumuşaklıkla anayım."
"Beni saflıkla zikredin ki, sizi af ile anayım."
"Bana ta'zim ederek Beni zikredin ki, sizi keremli kılmak sûreti ile anayım."
"Beni tekbir getirerek zikredin ki, sizi Sair adlı Cehennemden kurtarmak sûreti ile anayım."
"Beni cefâyı terk etmek sûreti ile zikredin ki, sizi verilen söze vefa ile anayım."
"Beni hatayı terk etmek sûreti ile zikredin ki, sizi çeşitli ihsanlarla anayım."
"Beni hizmette çaba göstermek sûreti ile zikredin ki, sizi nimetin tamamını vermekle zikredeyim."
"Siz ne olduğunuzu düşünerek Beni zikredin ki, Ben de kendi varlığımla sizi anayım."
Peygamber Efendimiz şöyle buyurur: "Hak Teâlâ Hazretleri buyurmuştur ki: Kulum, Beni zikrettikçe, Benim zikrim ile dudakları kımıldandıkça; Ben kulum ile beraberim."
Sabit-i Benânî, "Ben, Rabb'imin ne zaman beni andığını bilirim" dedi.
Halk başına toplanarak: "Bunu nasıl bilebilirsin?" diye sordular.
Şöyle dedi: "Bunu bilmek o kadar kolay ki, ben ne zaman Allah'ı anarsam, Allah da o zaman beni anar."
Zikrullah, insanı diriltir, ihyâ ve inşâ eder. Kalbi ölmüş insanın bedeni ölse de, yaşasa da fark etmez. Zikrullahın hâkim olduğu kalp, daima Şeytan'ın hile ve desiselerine karşı uyanıktır. O insanın gözleri uyusa bile kalbi uyumaz.
Nitekim Ebu Mûsâ el-Eşarî'den rivâyetle Peygamber Efendimiz şöyle buyurur: "Rabbini zikreden ile zikretmeyen arasındaki benzerlik, diri ile ölü gibidir."
Âyet-i kerimede de Cenâb-ı Hakk buyurur: "Dirilerle ölüler bir olmaz..."
Zikrullah, insanı dirilttiği gibi, kâinatın varoluşunun devamı için de bir sigortadır. Çünkü yeryüzünde zikreden kullar olduğu müddetçe Kıyâmet kopmaz.
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde şöye buyurur: "Yeryüzünde 'Allah Allah' denilmeyeceği bir zamana kadar Kıyâmet kopmaz..."
Zikrullah, Şeytan'ın ve nefsin şerlerinden, her türlü yaratılmışın şerrinden korunmaya vesiledir:
İbn Abbâs'dan (radiyallahu anh) şöyle rivâyet edilir: "O, (Nâs Sûresi'nde geçen) 'Vesvâs'ı şöyle tefsîr etti: İnsan doğunca Şeytan yanına sokulur. Allah zikredilince gider, Allah zikredilmezse kalbinde yerleşir kalır."
Diğer rivâyet ise şöyledir: "Peygamber Efendimiz buyurur ki: Şeytan Âdemoğlunun kalbine yerleşmiştir. Allah'ı zikrettiği zaman siner, gaflete düştüğü zaman vesvese verir."
Gavsu'l-Âzam Abdulkadir Geylani Hazretleri ise, "Gunyetü'tTâlibîn" adlı eserinde şöyle der: Bir kalbe zikir yerleştiği zaman, oraya Şeytan yaklaşır ise çarpılır. Tıpkı insan Şeytan'a yaklaştığı zaman çarpıldığı gibi...
"Bu neden böyle oluyor? diye sorulduğu zaman, şu cevap alındı: "Zira ona da insan dokunmuş olur."
Zikrullahın faziletinden, büyüklüğündendir ki, hadislerde zikrullahın Mizan'da ağır gelen ibâdet olduğu ve sevabının kat kat fazla olduğu bildirilmiştir: Muâz b. Enes'den (radiyallahu anh) rivâyetle Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) şöyle buyurdu:
"Namaz, oruç ve zikir, Allah yolunda harcamaktan (sevap bakımından) yedi yüz kat fazladır."
Ebû Saîd'den (radiyallahu anh) rivâyetle Peygamber Efendimiz buyurur ki: "Mûsâ (a.s.) dedi ki: 'Ya Rabbi! Bana Seni zikredebileceğim bir şey öğret!'
Allah, 'Ey Mûsâ! Lâ ilâhe illallah, de!' buyurdu.
'Bunu her kulun söylüyor?'
'La ilâhe illallah, de!'
'Lâ ilâhe illâ ente. Ben kendime özgü olan bir şey istiyorum' deyince; Allah şöyle buyurdu:
'Ey Mûsâ! Yedi kat gök, Benden başka O'na iman edenler ve yedi kat yer bir kefede, lâ ilâhe illallah da öbür kefede olsa, mutlaka lâ ilâhe illallah'ın bulunduğu kefe ağır basar.'"
Zikrullah, bütün ibâdetlerin özü, en büyüğü olduğu gibi, zikrullahın en faziletlisi de "Lâ ilâhe illallah"dır.
Câbir'den (radiyallahu anh) merfu rivâyetle Peygamber Efendimiz buyurur ki: "Zikrin en faziletlisi, 'Lâ ilâhe illallah'dır. Duanın en faziletlisi ise 'elhamdülillah'tır."
Zikrullah, insanı Allah'ın azabından kurtaran, Cehennem ateşine karşı bir kalkandır. Affedilmeye vesiledidir: Muâz'dan (radiyallahu anh) rivâyetle Peygamber Efendimiz buyurur ki:
"İnsanoğlu, kendisini Allah'ın azabından kurtaran, Allah'ın zikrinden daha iyi bir amel işlememiştir."
Zikrullahın sayılamayacak kadar olan faziletinden olsa gerektir ki, Hz. Peygamber'in en çok sevdiği amellerdendir:
Ebû Hureyre'den (r.a.) rivâyetle Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve âlihi) şöyle buyurur:
"Allah'ı, 'Subhanallahi velhamdülillahi vela ilahe illallahu vallahu ekber' ile zikredişim (tesbih ve O'na hamd edişim), Benim için üzerine güneş doğan her şeyden daha sevimlidir."
Muaz bin Cebel der ki: "Cennet'e girenlerin tek bir hasreti olur. O da dünyada iken Allah'ı anmaksızın geçen vakitleridir."
İmam Gazalî, "İhyâ-u Ulûmi'd-Din" adlı eserinde, diğer ibâdetlerin daha yorucu, zikrullahın ise onlardan daha kolay olduğu halde daha faziletli ve daha faydalı olmasının sebebini şöyle açıklamıştır:
"Faydalı olan zikir, devamlı ve kalp huzuru ile olan zikirdir. Gâfil kalp ile yalnız dilden yapılan zikrin faydası azdır. Bu hususu teyid eden haberler de vardır. Huzur-i kalbin de devamı şarttır.
Hatta bazen kalbin huzuru noksan ve ekseri dünya meşgalesi ile yapılan zikrin yine faydası azdır. Devamlı veya ekseriyetle huzur-i kalbin bulunması diğer ibâdetlerden evvel gelir. Hatta bütün ibâdetler kalbin huzuru ile değerlendirilir." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)