ABD-AB'nin oluşturduğu Batı cephesi ile Japonya-Çin-Rusya ve Hindistan bloğunun oluşturduğu Doğu cephesi arasında sıkışıp kalan Türkiye'nin, her iki cepheyi de elde tutan bir politika izlemesi gerekiyor.
Türkiye'nin ABD'nin sadık müttefiki olması ne derece yanlışsa AB'ye girme adına alev alev yanıp tutuşması da o derece yanlış.
Bir taraftan Batı ekseni (AB-ABD) ile ekonomik ve siyasal etkinliğini muhafaza etmeye çalışan bir Türkiye'nin, ekonomik ve kültürel açılımlarında diğer cephe pozisyonundaki Japonya-Çin-Rusya ve Hindistan ile kazanımlarını idame ettirebilmesi esas.
Bunu başarıyla gerçekleştirebilen Türkiye'nin kendi jeopolitik konumunda ayrı bir cephe olarak filizlenmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Yeni Dünya Düzeni'nin beraberinde getirdiği Yeni Dünya Kaosu'ndan enaz zararla çıkacak ülkeler büyük ihtimalle 21'inci yüzyılın başat ülkesi olacaklar.
ABD'nin tek kutupluluğunda süren mevcut global çatışmalar, ileriki yıllarda yeni ve bölgesel kutuplaşmalara kapı aralayacak.
Bölgesel kutuplaşmanın eksen bölgeleri ise Kafkaslar, Ortadoğu, Balkanlar ve Güney Asya olacak gibi görünüyor.
Bu merkezlerin alt coğrafyasında cereyan eden etnik ve dini çatışmaların boyutu bu açıdan büyük önem arzetmekte. 20'nci yüzyılın Kara Hakimiyeti, Hava hakimiyeti ve Kenar kuşak gibi belli başlı teorileri çöpe atılmış durumda.
1'inci ve 2'nci Dünya Savaşları'nın ortaya koyduğu, Soğuk Savaş'ın şekillendirdiği bu teorilerin şu aşamada geçerliliği bulunmuyor.
Küreselleşen dünyadaki siyasal gelişim aşamaları devletlerin hem yapılarını hem de bölgesel ve uluslararası stratejik hesapları.
Akdeniz'in sıcak sularına inmek için asırlarca mücadele veren Rusya'nın devlet politikası enaz bu amaç kadar çevre ülkelerini elde tutma idealini barındırıyor.
Almanya ve Fransa'nın Ortadoğu ve Afrika ilgisi asla sönmese de Balkanlar ve Kafkaslar'da gelişen siyasal sismik hareketlilik bu ülkeleri enaz Ortadoğu ve Afrika kadar ilgilendiriyor.
İngiltere ve ABD'nin emperyal açılımları sadece Avrupa ile kısıtlı değil, Uzakdoğu'dan Hint Okyanusu'na kadar stratejik merkezlerde beklenti içerisinde bulunuyorlar.
Dünya ülkelerini küreselleşme teziyle uyuşturarak sömürmeyi planlayan emperyalist ülkelerin, ulusal devletlerin anlamını yitirdiği tezi ile piyasaya sürdüğü yeni sömürü sistemi bazı devletleri daha da fakirleştirirken zengin ülkeleri daha da zengin kılıyor.
Durumun kendi aleyhine geliştiğini gören gelişmemiş ülkelerin neden geri kaldıkları üzerinde kafa yormaları diğer gerikalmış ülkeleri de bilinçlendiriyor.
Son on yılda gelişmekte olan ülkelere baktığımızda onların bir önceki on yıllık süreçte geri kalmış ülkeler olduğunu görürüz.
Yeni Dünya Düzensizliği'nde istikrarsız bir coğrafyada bulunan ve kaypak bir siyasal zeminde yeralan Türkiye'nin, Doğu-Batı Cephesi arasında kendine özgü konumunu muhafaza etmesi için daha ulusalcı dış politika uygulaması gerekiyor.
Batı'nın değerleri ile kendi değerlerini mukayeseli olarak değerlendirerek Doğu'nun kazanımlarından yararlanmayı ilke edinecek bir Türkiye'nin başat ülke olmaması
için bir engel bulunmuyor.
Türkiye'nin ABD'nin sadık müttefiki olması ne derece yanlışsa AB'ye girme adına alev alev yanıp tutuşması da o derece yanlış.
Bir taraftan Batı ekseni (AB-ABD) ile ekonomik ve siyasal etkinliğini muhafaza etmeye çalışan bir Türkiye'nin, ekonomik ve kültürel açılımlarında diğer cephe pozisyonundaki Japonya-Çin-Rusya ve Hindistan ile kazanımlarını idame ettirebilmesi esas.
Bunu başarıyla gerçekleştirebilen Türkiye'nin kendi jeopolitik konumunda ayrı bir cephe olarak filizlenmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Yeni Dünya Düzeni'nin beraberinde getirdiği Yeni Dünya Kaosu'ndan enaz zararla çıkacak ülkeler büyük ihtimalle 21'inci yüzyılın başat ülkesi olacaklar.
ABD'nin tek kutupluluğunda süren mevcut global çatışmalar, ileriki yıllarda yeni ve bölgesel kutuplaşmalara kapı aralayacak.
Bölgesel kutuplaşmanın eksen bölgeleri ise Kafkaslar, Ortadoğu, Balkanlar ve Güney Asya olacak gibi görünüyor.
Bu merkezlerin alt coğrafyasında cereyan eden etnik ve dini çatışmaların boyutu bu açıdan büyük önem arzetmekte. 20'nci yüzyılın Kara Hakimiyeti, Hava hakimiyeti ve Kenar kuşak gibi belli başlı teorileri çöpe atılmış durumda.
1'inci ve 2'nci Dünya Savaşları'nın ortaya koyduğu, Soğuk Savaş'ın şekillendirdiği bu teorilerin şu aşamada geçerliliği bulunmuyor.
Küreselleşen dünyadaki siyasal gelişim aşamaları devletlerin hem yapılarını hem de bölgesel ve uluslararası stratejik hesapları.
Akdeniz'in sıcak sularına inmek için asırlarca mücadele veren Rusya'nın devlet politikası enaz bu amaç kadar çevre ülkelerini elde tutma idealini barındırıyor.
Almanya ve Fransa'nın Ortadoğu ve Afrika ilgisi asla sönmese de Balkanlar ve Kafkaslar'da gelişen siyasal sismik hareketlilik bu ülkeleri enaz Ortadoğu ve Afrika kadar ilgilendiriyor.
İngiltere ve ABD'nin emperyal açılımları sadece Avrupa ile kısıtlı değil, Uzakdoğu'dan Hint Okyanusu'na kadar stratejik merkezlerde beklenti içerisinde bulunuyorlar.
Dünya ülkelerini küreselleşme teziyle uyuşturarak sömürmeyi planlayan emperyalist ülkelerin, ulusal devletlerin anlamını yitirdiği tezi ile piyasaya sürdüğü yeni sömürü sistemi bazı devletleri daha da fakirleştirirken zengin ülkeleri daha da zengin kılıyor.
Durumun kendi aleyhine geliştiğini gören gelişmemiş ülkelerin neden geri kaldıkları üzerinde kafa yormaları diğer gerikalmış ülkeleri de bilinçlendiriyor.
Son on yılda gelişmekte olan ülkelere baktığımızda onların bir önceki on yıllık süreçte geri kalmış ülkeler olduğunu görürüz.
Yeni Dünya Düzensizliği'nde istikrarsız bir coğrafyada bulunan ve kaypak bir siyasal zeminde yeralan Türkiye'nin, Doğu-Batı Cephesi arasında kendine özgü konumunu muhafaza etmesi için daha ulusalcı dış politika uygulaması gerekiyor.
Batı'nın değerleri ile kendi değerlerini mukayeseli olarak değerlendirerek Doğu'nun kazanımlarından yararlanmayı ilke edinecek bir Türkiye'nin başat ülke olmaması
için bir engel bulunmuyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005