Mersin 2 Ağır Ceza Mahkemesi, suçunu söyletmek için işkence yapmaktan 2 polis ve bir doktor hakkında açılan davada, polislerin suçunu işkence kabul etmedi ve sanıklar hakkında Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 245. maddesinde düzenlenen "kötü muameleden" hüküm kurdu. Yerel mahkeme, sanık doktorun ise görevi ihmal suçundan beraatine kararı verdi. Yargıtay 8. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin bu kararını oybirliği ile bozdu. Kararda, oto hırsızlığı suçlamasıyla gözaltına alınan mağdurlara suçlarını söyletmek amacıyla çırılçıplak soyarak elektrik verildiği, haya sıkma ve dayak atmak suretiyle işkence yapıldığının mağdurların beyanı ve raporlarla sabit olduğu belirtildi. Daire, sanıkpolislerin, mağdur sayısı kadar TCK'nın 243. maddesindeki işkence suçundan cezalandırılmasını istedi.
Daire ayrıca, sanık doktorun polislerin yanında mağdurları soymadan sözle muayene ederek görevi ihmal suçunu işlediğine de işaretetti.
Ancak yerel mahkeme ilk kararında direndi. Mağdurlar bu kararı temyiz edince, konu Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na geldi.Yargıtay Ceza Genel Kurulu, yerel mahkemenin direnme kararını bozarak, sanık polisler hakkında işkence suçundan, doktor hakkında ise görevi ihmal suçundan hüküm kurulması gerektiğine karar verdi. Genel Kurul, sanık doktorun durumunun Şartla Salıverilme Yasası gereğince yerel mahkemece değerlendirilmesi gerektiğini de belirtti.
Genel Kurul'un kararı kesin olduğu için yerel mahkeme sanık polisler hakkında işkence suçundan hüküm kuracak.
İnsan hakları yüzyalın
en önemli konusu
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, kararı bozarken insan hakları, işkenceve doktorların işkence iddialarına karşı nasıl muayene yapmaları gerektiği konusunda kapsamlı değerlendirmelerde bulundu.
İnsan haklarının yüzyılın en önemli konularından biri olduğu belirtilen Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun kararında, insanın içindeki bazı dürtülerin ağır basması ya da dışa yansıyan davranışlarını denetleyememesi sonucu şiddete başvurabildiği kaydedildi. Kararda, şöyle denildi: "Uygarlığın gelişmesi ile insanlık bir takım manevi değerlere ulaşmış, insan ve onuru kutsal bir varlık olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle insan haklarının en üst düzeyde korunması, insan onuruna gereken değerin verilmesi büyük önem arzetmekte olup, bu husus ancak adaletin herkesin güven duyabildiği bir şekilde gerçekleştirilmesi ilemümkün olabilir. İnsan hakları, ayrım gözetilmeksizin sahip olunan hakların tümünü kapsar. Bu nedenle ve tek cümle ile işkence suçu insanlığa karşı işlenen bir 'insanlık suçu'dur. Anılan suç bu niteliğiile itibarıyla da evrensel bir çok sözleşmeye konu oluşturmuştur."
Kararda, bu uluslararası sözleşmelere atıfta bulunulduktan sonra Anayasa'da "kimseye işkence ve eziyet yapılmaz; kimse insan haysiyetine bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz" emredici ve zorlayıcı hükmüne yer verildiği hatırlatıldı. TCK'nın 243. ve 245. maddelerinde korunan ortak hukuki yararın, bireyler açısından, suçlamaya hedef olan kişilerin yaşama hakkını ve beden sağlığını korumak, anayasal susma hakkını güvence altına almak olduğu belirtilen kararda, yönetim açısından ise disiplini sağlamak, devlete olan güveni tesis etmek, adaletin saptırılmasını önleyerek gerçekleşmesine olanaklı kılmak olduğu vurgulandı.
İnsanlık dışı uygulamalar
Somut olayda sanıkların bir ihbar üzerine gözaltına aldıkları her iki mağdura suçlarını söyletmek amacıyla çırılçıplak soyup, elektrik verip testislerini sıkıp etkili eylemde bulundukları ve hakaret ettikleri konusunda kuşku bulunmadığı ifade edilen kararda, şöyle devam edildi:
"Demokratik bir hukuk devletinde, delil elde etme, soruşturmanıntemel amacı ve kolluğun görevi olmakla birlikte, bu amaç ve görev insan hakları ihlallerini meşrulaştırıcı ve hukuka aykırı davranmanın bir mazereti olamaz. Kolluk görevlileri insan haklarına saygılı kalarak, hukuka uygun bir şekilde delil elde etme görevlerini yerine getirmelidir. Her iki sanık, hukuka aykırı bir şekilde itiraf ve kanıtelde etmek için mağdurlara işkence etmişlerdir." Kararda, sanıkların suçunun mağdur sayısı kadar TCK'nın 243. maddesindeki işkence suçunu oluşturduğu, yerel mahkemenin sanık sıfatını dar yorumlayarak yapılan insanlık dışı uygulamaları basit eylem olarak kabul ederek, TCK'nın 245. maddesi kapsamında değerlendirmesinde isabet bulunmadığı vurgulandı.
Doktorlara uyarı
Gözaltında iken salıverilen kişilerin bağımsız ve kapsamlı bir tıbbi muayeneden geçirilmesinin, gözaltındaki insanlara işkence edilmesine karşı önemli bir koruma sağladığı gibi asılsız işkence iddialarına yönelik bir önlem de oluşturduğu vurgulanan kararda, doktorların nasıl muayene yapacağı da şöyle anlatıldı:
"Bu tür muayeneler polis olmaksızın yapılmalı. Muayene raporunda yalnız tespit edilen tıbbi bulgular değil, muayene edilenin yaralarının nasıl meydana geldiğine ilişkin ifadeleri ile tespitlerin birbiriyle tutarlı olup olmadığına ilişkin tabip görüşü de yer almalıdır. Gelişigüzel yapılan bir muayene veya beyan üzerine düzenlenen bir raporun bu korumanın etkinliği ve güvenirliğini zayıflatacağı kuşkusuzdur."
Sağlık Bakanlığı'nın bu tür muayenelerin nasıl yapılacağına ilişkin genelgelerinin de hatırlatıldığı kararda, sanık doktorun, yasave yönetmelik hükümlerine aykırı biçimde görevlilerin yanında mağdurları muayene etmeden sözlü beyanlarına dayanarak rapor düzenlemesinin TCK'nın 230. maddesindeki "görevi ihmal" suçunu oluşturacağı kaydedildi.
Daire ayrıca, sanık doktorun polislerin yanında mağdurları soymadan sözle muayene ederek görevi ihmal suçunu işlediğine de işaretetti.
Ancak yerel mahkeme ilk kararında direndi. Mağdurlar bu kararı temyiz edince, konu Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na geldi.Yargıtay Ceza Genel Kurulu, yerel mahkemenin direnme kararını bozarak, sanık polisler hakkında işkence suçundan, doktor hakkında ise görevi ihmal suçundan hüküm kurulması gerektiğine karar verdi. Genel Kurul, sanık doktorun durumunun Şartla Salıverilme Yasası gereğince yerel mahkemece değerlendirilmesi gerektiğini de belirtti.
Genel Kurul'un kararı kesin olduğu için yerel mahkeme sanık polisler hakkında işkence suçundan hüküm kuracak.
İnsan hakları yüzyalın
en önemli konusu
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, kararı bozarken insan hakları, işkenceve doktorların işkence iddialarına karşı nasıl muayene yapmaları gerektiği konusunda kapsamlı değerlendirmelerde bulundu.
İnsan haklarının yüzyılın en önemli konularından biri olduğu belirtilen Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun kararında, insanın içindeki bazı dürtülerin ağır basması ya da dışa yansıyan davranışlarını denetleyememesi sonucu şiddete başvurabildiği kaydedildi. Kararda, şöyle denildi: "Uygarlığın gelişmesi ile insanlık bir takım manevi değerlere ulaşmış, insan ve onuru kutsal bir varlık olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle insan haklarının en üst düzeyde korunması, insan onuruna gereken değerin verilmesi büyük önem arzetmekte olup, bu husus ancak adaletin herkesin güven duyabildiği bir şekilde gerçekleştirilmesi ilemümkün olabilir. İnsan hakları, ayrım gözetilmeksizin sahip olunan hakların tümünü kapsar. Bu nedenle ve tek cümle ile işkence suçu insanlığa karşı işlenen bir 'insanlık suçu'dur. Anılan suç bu niteliğiile itibarıyla da evrensel bir çok sözleşmeye konu oluşturmuştur."
Kararda, bu uluslararası sözleşmelere atıfta bulunulduktan sonra Anayasa'da "kimseye işkence ve eziyet yapılmaz; kimse insan haysiyetine bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz" emredici ve zorlayıcı hükmüne yer verildiği hatırlatıldı. TCK'nın 243. ve 245. maddelerinde korunan ortak hukuki yararın, bireyler açısından, suçlamaya hedef olan kişilerin yaşama hakkını ve beden sağlığını korumak, anayasal susma hakkını güvence altına almak olduğu belirtilen kararda, yönetim açısından ise disiplini sağlamak, devlete olan güveni tesis etmek, adaletin saptırılmasını önleyerek gerçekleşmesine olanaklı kılmak olduğu vurgulandı.
İnsanlık dışı uygulamalar
Somut olayda sanıkların bir ihbar üzerine gözaltına aldıkları her iki mağdura suçlarını söyletmek amacıyla çırılçıplak soyup, elektrik verip testislerini sıkıp etkili eylemde bulundukları ve hakaret ettikleri konusunda kuşku bulunmadığı ifade edilen kararda, şöyle devam edildi:
"Demokratik bir hukuk devletinde, delil elde etme, soruşturmanıntemel amacı ve kolluğun görevi olmakla birlikte, bu amaç ve görev insan hakları ihlallerini meşrulaştırıcı ve hukuka aykırı davranmanın bir mazereti olamaz. Kolluk görevlileri insan haklarına saygılı kalarak, hukuka uygun bir şekilde delil elde etme görevlerini yerine getirmelidir. Her iki sanık, hukuka aykırı bir şekilde itiraf ve kanıtelde etmek için mağdurlara işkence etmişlerdir." Kararda, sanıkların suçunun mağdur sayısı kadar TCK'nın 243. maddesindeki işkence suçunu oluşturduğu, yerel mahkemenin sanık sıfatını dar yorumlayarak yapılan insanlık dışı uygulamaları basit eylem olarak kabul ederek, TCK'nın 245. maddesi kapsamında değerlendirmesinde isabet bulunmadığı vurgulandı.
Doktorlara uyarı
Gözaltında iken salıverilen kişilerin bağımsız ve kapsamlı bir tıbbi muayeneden geçirilmesinin, gözaltındaki insanlara işkence edilmesine karşı önemli bir koruma sağladığı gibi asılsız işkence iddialarına yönelik bir önlem de oluşturduğu vurgulanan kararda, doktorların nasıl muayene yapacağı da şöyle anlatıldı:
"Bu tür muayeneler polis olmaksızın yapılmalı. Muayene raporunda yalnız tespit edilen tıbbi bulgular değil, muayene edilenin yaralarının nasıl meydana geldiğine ilişkin ifadeleri ile tespitlerin birbiriyle tutarlı olup olmadığına ilişkin tabip görüşü de yer almalıdır. Gelişigüzel yapılan bir muayene veya beyan üzerine düzenlenen bir raporun bu korumanın etkinliği ve güvenirliğini zayıflatacağı kuşkusuzdur."
Sağlık Bakanlığı'nın bu tür muayenelerin nasıl yapılacağına ilişkin genelgelerinin de hatırlatıldığı kararda, sanık doktorun, yasave yönetmelik hükümlerine aykırı biçimde görevlilerin yanında mağdurları muayene etmeden sözlü beyanlarına dayanarak rapor düzenlemesinin TCK'nın 230. maddesindeki "görevi ihmal" suçunu oluşturacağı kaydedildi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.