Kurumlar vergisi beyanları bir kez daha vergi düzenimizde yaşanan rezaleti gözler önüne serdi.
Pek çok sektörde firmalar asgari ücret kadar bile vergi vermiyor. Sözde kâr etmiyorlar. Yaklaşık 600 bin kurumlar vergisi mükellefi mevcut. Yarısı sıfır kazanç beyan ediyor. Üstelik çoğu, yıllardır bir şey kazanamadığı iddiasında. Adama, "kazanmıyorsan şirketi nasıl açık tutabiliyorsun" diye sorarlar. Vergiyi kaçıramayan bir tek banka sektörü var. Belki biraz da ev aletleri imalatı.Gelir vergisi de aynı durumda. Vergi verene enayi gözüyle bakılıyor. Bu kahredici durumu biliyorsunuz. Grafik, Özal'dan itibaren devletin doğrudan vergi toplama konusunda havlu attığını açıkça gösteriyor. Verginin serüveniSon otuz beş yıla göz attığımızda karşımıza çıkan manzara özetle şudur: 1970'lerde vergi yükü (sol eksen) artıyor: Yüzde 10'dan yüzde 15'e kadar çıkıyor. Düzey yetersiz ama artış etkileyici. İkinci olumlu gelişme, artışın dolaysız vergi artışından kaynaklanıyor olması. KDV, ÖTV türünden dolaylı vergilerin payı (sağ eksen) yüzde 70'ten yüzde 40'a kadar düşüyor. Büyük başarı. 12 Eylül, ardından Özal devri ile durum tersine döndü. 1980'lerin sonunda kamu kesimi açıkları tehlikeli şekilde yükselmeye başlayınca vergi yükü yeniden artmaya başladı. Ancak bu kez dolaysız vergileri artırmaya cesaret edemeyen güçsüz koalisyon hükümetleri çareyi dolaylı vergilere yüklenmekte buldu. 2000'e gelindiğinde vergi yükü yüzde 20'ye çıkarken, dolaylı vergilerin oranı da yüzde 50'yi geçti. 2002 kasımında büyük çoğunlukla ama sadece yüzde 34 oyla AKP iktidara geldi. Geldi de ne oldu? Vergi yükü yüzde 25'e yaklaştı, ki bu normal, ama artış tümüyle dolaylı vergilere yüklenilerek sağlandı. Dolaylı-dolaysız oranı 70'e 30 gibi kabul edilemez düzeye geri döndü. AB'de oranın 35'e 65 şeklinde olduğunu hatırlatayım.Dolaysız vergilerin adam gibi toplanamaması, gelir eşitsizliği, istihdam düşmanı büyüme, kayıtdışılık, verimsizlik gibi temel yapısal sorunlarımızın esas sorumlusudur. Seyfettin Gürsel/ Vatan
Pek çok sektörde firmalar asgari ücret kadar bile vergi vermiyor. Sözde kâr etmiyorlar. Yaklaşık 600 bin kurumlar vergisi mükellefi mevcut. Yarısı sıfır kazanç beyan ediyor. Üstelik çoğu, yıllardır bir şey kazanamadığı iddiasında. Adama, "kazanmıyorsan şirketi nasıl açık tutabiliyorsun" diye sorarlar. Vergiyi kaçıramayan bir tek banka sektörü var. Belki biraz da ev aletleri imalatı.Gelir vergisi de aynı durumda. Vergi verene enayi gözüyle bakılıyor. Bu kahredici durumu biliyorsunuz. Grafik, Özal'dan itibaren devletin doğrudan vergi toplama konusunda havlu attığını açıkça gösteriyor. Verginin serüveniSon otuz beş yıla göz attığımızda karşımıza çıkan manzara özetle şudur: 1970'lerde vergi yükü (sol eksen) artıyor: Yüzde 10'dan yüzde 15'e kadar çıkıyor. Düzey yetersiz ama artış etkileyici. İkinci olumlu gelişme, artışın dolaysız vergi artışından kaynaklanıyor olması. KDV, ÖTV türünden dolaylı vergilerin payı (sağ eksen) yüzde 70'ten yüzde 40'a kadar düşüyor. Büyük başarı. 12 Eylül, ardından Özal devri ile durum tersine döndü. 1980'lerin sonunda kamu kesimi açıkları tehlikeli şekilde yükselmeye başlayınca vergi yükü yeniden artmaya başladı. Ancak bu kez dolaysız vergileri artırmaya cesaret edemeyen güçsüz koalisyon hükümetleri çareyi dolaylı vergilere yüklenmekte buldu. 2000'e gelindiğinde vergi yükü yüzde 20'ye çıkarken, dolaylı vergilerin oranı da yüzde 50'yi geçti. 2002 kasımında büyük çoğunlukla ama sadece yüzde 34 oyla AKP iktidara geldi. Geldi de ne oldu? Vergi yükü yüzde 25'e yaklaştı, ki bu normal, ama artış tümüyle dolaylı vergilere yüklenilerek sağlandı. Dolaylı-dolaysız oranı 70'e 30 gibi kabul edilemez düzeye geri döndü. AB'de oranın 35'e 65 şeklinde olduğunu hatırlatayım.Dolaysız vergilerin adam gibi toplanamaması, gelir eşitsizliği, istihdam düşmanı büyüme, kayıtdışılık, verimsizlik gibi temel yapısal sorunlarımızın esas sorumlusudur. Seyfettin Gürsel/ Vatan
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.