BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, kendi kaynaklarımızı çalışarak harekete geçirmek yerine borcu borçla kapatmanın yeğlendiğine, iç ve dış borcun sürekli arttığına dikkat çekti
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, partisinin Aydın İl Teşkilatı tarafından düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada çizilen tabloların aksine ekonominin hiç de iyiye gitmediği konusunda hem halkı hem de yönetimi uyarıcı açıklamalarda bulundu. 80 yılda toplam 250 milyar dolar borca karşılık son bir yılda 50 milyar dolar borçlandığımıza dikkat çeken Prof. Dr. Haydar Baş, enflasyonda düşüş gibi lanse edilen rakamların para arzı ve mal talebinin azalması, mal arzı ile para talebinin artması gibi ileride deflasyonu kaçınılmaz kılacak gelişmelerden kaynaklandığını söyledi.
Gaflet ya da cehalet
Prof. Dr. Haydar Baş şöyle konuştu: "2003 yılında, aldığımız borçları, çalışarak milli kaynaklarımızdan ödeme kuralını hayata geçirmek yerine tekrar iç ve dış borçlanma yapmak suretiyle kapatma yöntemini tercih ettik. Bu yöntem global sermayedarların IMF kanalıyla bize yaptığı bir tavsiyeydi. Bu yöntemle sermaye sahibi kurum ve kuruluşlar Türkiye'yi para satmak konusunda çok iyi bir pazar haline getirdikleri için, böyle bir pazarı elbette ki elden çıkarmak istemeyeceklerdir. Türkiye gerek iç, gerekse dış borçlanmalarının tamamını yabancı mali kuruluşlara yapmıştır. İç ve dış borçları devamlı artan, birkaç sene sonra borcu trilyon dolarlara baliğ olacak bir ülkede yaşıyoruz. Manzara bu iken ülkenin ekonomisinin iyiye gittiğini iddia etmek ya ekonomiyi tersinden okumak ya da 'ne yapayım başka bir çıkar yolum yoktur' demek gibi bir acziyete düşmektir. Türkiye'nin merkez bankasında bulunan 30 milyar dolara yakın parasının sadece yıllık kaybı, faiz yüküyle ifade edildiği zaman 20 katrilyondur. Eldeki bu parayla hem borcu azaltmak hem de faiz yükünden kurtulmak gerekirken Merkez Bankasında bu kadar parayı tutmak gaflet ya da cehalettir."
Ülkenin ekonomi olarak iyiye gitmediğini, iyi de idare edilmediğini, bu yolun yeni bir Düyun-u Umumiye sonuçları doğuracağını söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, yapılacak işin el ele verip ülkenin milli kaynaklarını devlet ve millet olarak devreye koymak, bir an evvel bu borç yükünden ve faiz sarmalından kurtulmak olduğunu belirtti.
Çalışmak ve üretmekten başka yol yok
Tek çıkar yolun tamamen kendi insanımızın emeği, çalışması ve üretimiyle ülkemizin kalkınmasını ve ekonomik bağımsızlığını hedefleyen bir ekonomi modelinden, Milli Ekonomi Modeli'nden geçtiğini vurgulayan Prof. Dr. Haydar Baş, bu modelin bazı parametrelerini şöyle sıraladı:
"Milli Ekonomi Modeli, etkin devlet anlayışıyla, devlete ekonomi hayatında önemli görevler verirken, diğer yandan üretim maliyetlerini düşüren, sıfır faizli kredilerle özel sektörün önü açılacaktır. Belli gelirin altındaki tüketim gruplarından vergi alınmayarak ve sıfır faizli kredilerle tüketim tahrik edilecektir. Üretim ve tüketim açısından hayati öneme sahip olan piyasalardaki para miktarının piyasadan emilmesine izin verilmeyecektir. Paradan para kazanmayı alışkanlık haline getirmiş rantiye kesimine toplumun diğer kesimlerinden gelir transferi haline gelen ekonomi sisteminin yerine, üretim yapanın her zaman kazanacağı ekonomi sistemi getirilecektir. Devlet, ekonomik hayatın içinde olacak yeni teknoloji alanlarında öncü olacak, ürün geliştirmekten ve pazar bulmaktan kaçınmayacaktır. Devlet, girdiği ticari alanlarda özel sektöre rakip değil, öncü olacaktır. Üretim sürecinde özel sektörüyle işbirliği içinde bulunarak girdiği alanlarda önce yan sanayiyi zamanı geldiğinde işletmeyi kamu yararını gözeterek devredecektir."
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, partisinin Aydın İl Teşkilatı tarafından düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada çizilen tabloların aksine ekonominin hiç de iyiye gitmediği konusunda hem halkı hem de yönetimi uyarıcı açıklamalarda bulundu. 80 yılda toplam 250 milyar dolar borca karşılık son bir yılda 50 milyar dolar borçlandığımıza dikkat çeken Prof. Dr. Haydar Baş, enflasyonda düşüş gibi lanse edilen rakamların para arzı ve mal talebinin azalması, mal arzı ile para talebinin artması gibi ileride deflasyonu kaçınılmaz kılacak gelişmelerden kaynaklandığını söyledi.
Gaflet ya da cehalet
Prof. Dr. Haydar Baş şöyle konuştu: "2003 yılında, aldığımız borçları, çalışarak milli kaynaklarımızdan ödeme kuralını hayata geçirmek yerine tekrar iç ve dış borçlanma yapmak suretiyle kapatma yöntemini tercih ettik. Bu yöntem global sermayedarların IMF kanalıyla bize yaptığı bir tavsiyeydi. Bu yöntemle sermaye sahibi kurum ve kuruluşlar Türkiye'yi para satmak konusunda çok iyi bir pazar haline getirdikleri için, böyle bir pazarı elbette ki elden çıkarmak istemeyeceklerdir. Türkiye gerek iç, gerekse dış borçlanmalarının tamamını yabancı mali kuruluşlara yapmıştır. İç ve dış borçları devamlı artan, birkaç sene sonra borcu trilyon dolarlara baliğ olacak bir ülkede yaşıyoruz. Manzara bu iken ülkenin ekonomisinin iyiye gittiğini iddia etmek ya ekonomiyi tersinden okumak ya da 'ne yapayım başka bir çıkar yolum yoktur' demek gibi bir acziyete düşmektir. Türkiye'nin merkez bankasında bulunan 30 milyar dolara yakın parasının sadece yıllık kaybı, faiz yüküyle ifade edildiği zaman 20 katrilyondur. Eldeki bu parayla hem borcu azaltmak hem de faiz yükünden kurtulmak gerekirken Merkez Bankasında bu kadar parayı tutmak gaflet ya da cehalettir."
Ülkenin ekonomi olarak iyiye gitmediğini, iyi de idare edilmediğini, bu yolun yeni bir Düyun-u Umumiye sonuçları doğuracağını söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, yapılacak işin el ele verip ülkenin milli kaynaklarını devlet ve millet olarak devreye koymak, bir an evvel bu borç yükünden ve faiz sarmalından kurtulmak olduğunu belirtti.
Çalışmak ve üretmekten başka yol yok
Tek çıkar yolun tamamen kendi insanımızın emeği, çalışması ve üretimiyle ülkemizin kalkınmasını ve ekonomik bağımsızlığını hedefleyen bir ekonomi modelinden, Milli Ekonomi Modeli'nden geçtiğini vurgulayan Prof. Dr. Haydar Baş, bu modelin bazı parametrelerini şöyle sıraladı:
"Milli Ekonomi Modeli, etkin devlet anlayışıyla, devlete ekonomi hayatında önemli görevler verirken, diğer yandan üretim maliyetlerini düşüren, sıfır faizli kredilerle özel sektörün önü açılacaktır. Belli gelirin altındaki tüketim gruplarından vergi alınmayarak ve sıfır faizli kredilerle tüketim tahrik edilecektir. Üretim ve tüketim açısından hayati öneme sahip olan piyasalardaki para miktarının piyasadan emilmesine izin verilmeyecektir. Paradan para kazanmayı alışkanlık haline getirmiş rantiye kesimine toplumun diğer kesimlerinden gelir transferi haline gelen ekonomi sisteminin yerine, üretim yapanın her zaman kazanacağı ekonomi sistemi getirilecektir. Devlet, ekonomik hayatın içinde olacak yeni teknoloji alanlarında öncü olacak, ürün geliştirmekten ve pazar bulmaktan kaçınmayacaktır. Devlet, girdiği ticari alanlarda özel sektöre rakip değil, öncü olacaktır. Üretim sürecinde özel sektörüyle işbirliği içinde bulunarak girdiği alanlarda önce yan sanayiyi zamanı geldiğinde işletmeyi kamu yararını gözeterek devredecektir."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.