MİSAFİR KALEM / Turgut KARS
"Nene Hatun'u düşünün" diyor, ekliyorum müsaadenizle: Günümüz toplumunda olaylar karşısında ön yargılı olmak gibi bulaşıcı bir hastalık sarmış her yanımızı, bundan dalayıdır ki; ne ilgisi var şimdi Nene Hatun'un trafik canavarıyla, Nene Hatun trafik canavarı mı? diyeniniz bile olacaktır.
Nene Hatun'a sordular: Kağnı arabasının içinde ne var? Sorma oğul yüküm çok ağır. Arabadaki yük, Nene Hatun'un torunlarının geleceğini garantiye alacağının inancı ve bilincinde onların ıslanmaması için üzerindeki giysisini dahi çıkarıp sardığı top mermilerinin ağırlığını kastetmedi Nene Hatun "Yüküm çok ağırdır oğul" derken!...
Trafik canavarına, Nene Hatun'un nasıl önemli bir örnek teşkil edebildiğini yavaş yavaş anlayabildiğimizi hissediyorum. Otobüs kaptanı, taşıdığı yükün gerçek ağırlığının bilincincinde mi? Hayır.
Nene Hatun koynunda taşıdığı top mermisine aşık. Kedi yavrusuymuş gibi basmış bağrına ona duyduğu sevgi, ana şefkatinden daha yüce. Acaba bizim kaptanımız, bağrında taşıdığı yükün gerçek ağırlığının bilincinde mi?
İsterseniz biraz daha derinleştirelim konuyu. "Otobüsün bağrındaki yükün gerçek ağırlığını bilmeyen her kaptan trafik canavarı adayıdır" diyorsunuz değil mi? Hem evet, hem hayır.
Nice ocakların sönmesi, binlerce can kaybı, milyonlarca insanın sakat ve biçare kalması, hüzün ve gözyaşı selinde boğulması karşısında kayıtsız kalmak 20. yüzyıl insanına yaraşır bir davranış örneği olmasa gerek!..
Bu denli önemli bir sorun karşısında, açılan bu derin yaraların sarılmasında, acaba benim bir katkım olmalı mı? sorusuna cevap vermeyen fertler kendilerini, böylesi bir konuda günahsız addetmeleri soyutlamaları, mümkün değildir.
Gerçek şu ki, öncelikle trafik canavarını durdurabilmede önceden görülebilen alternatif tedbirler, uygulamaya acilen konulmalıdır. Biz fertlere Türkiye gemisinde düşen görev çok daha ağır ve önemlidir.
"Damlaya damlaya göl olur" misali; insana, insanca değer veren, nitelik ve bilince sahip, maddeye düşkünlük kadar her maddenin anlam ve ifadesini de dengeli olarak düşünen biz fertlerden damlayacak her önlem, gittikçe tüm yaraları süratle saracaktır. Bir ferdin bireysel önlemler damlasını en basit bir örnekle açmak yerinde olur sanırım. Yaya halinde yürürken, karayoluna düşmüş olan bir çakıl taşı dahi olsa kaldırıp en zararsız bir yere bırakmak gibi eylemi gerçekleştirebilecek bir görüş ve anlayış seviyesine ulaşma gereği vardır.
Her yapılan iyilik, küçük de olsa en büyük bağıştır. Sürekli iyiliklerin, bağışların yapıldığı her ortamda, mutluluk, sevgi dayanışma, hoşgörü ve anlayış hakimdir.
Şehir merkezinde cadde üzerinde belediyenin herhangi bir altyapı arızasını gidermek maksadıyla açtığı çukur, o gün tamamlanamayınca, herhangi bir kazaya mahal vermemek için onarımı yapan işçiler, önlem altına alınmamışsa, kazazade sahiplerinin sadece belediye başkanlığını suçlamsı çok kolaydır. Bu ve buna benzer olaylar karşısında, ne denli duyarlı ve bilinçli olabildiğimizin muhasebesini, hesabını kendi içimizde verebiliyorsak bu ve benzeri mercileri suçlama gereği zaten duyulmayacaktır.
Bu düzeye erişmiş olan işçimiz de, gerekli olan önlemini almadan, mesai saati bitiminden sonra dahi olsa, inşaat mahallini terketmeyecektir.
Sonuçta insanı insan yapacak olan önce eğitim, sonra öğretim parolasıdır.
Milletleri kaynaştırabilecek sevgi ve hoşgörüye dayalı, çocukları, gençleri ve yaşlılarıyla savaşsız ve bulutsuz bir dünyaya kavuşmak dileğiyle, deyip eklemek istiyorum:
Tüm meslek dallarında ihtisas yapan, korsansız ilim ve irfan neşreden, saygın, etkin, olgun, milli birlik ve bütünlüğümüzü öngören, insanı insanlık üstünde gören, kanındaki asıl ve ılık mevcudiyet esasına dayalı, tarihine sadık, atalarına sahip çıkan, gelecekte meşaleleri hiç sönmeyen, üstün niteliklerle donatılmış, birleştirici, uzlaştırıcı, uzman, projesi olan insanları yetiştirmek ülkemizin ve milletimizin geleceğini teminat altına almanın tek yoludur.
"Nene Hatun'u düşünün" diyor, ekliyorum müsaadenizle: Günümüz toplumunda olaylar karşısında ön yargılı olmak gibi bulaşıcı bir hastalık sarmış her yanımızı, bundan dalayıdır ki; ne ilgisi var şimdi Nene Hatun'un trafik canavarıyla, Nene Hatun trafik canavarı mı? diyeniniz bile olacaktır.
Nene Hatun'a sordular: Kağnı arabasının içinde ne var? Sorma oğul yüküm çok ağır. Arabadaki yük, Nene Hatun'un torunlarının geleceğini garantiye alacağının inancı ve bilincinde onların ıslanmaması için üzerindeki giysisini dahi çıkarıp sardığı top mermilerinin ağırlığını kastetmedi Nene Hatun "Yüküm çok ağırdır oğul" derken!...
Trafik canavarına, Nene Hatun'un nasıl önemli bir örnek teşkil edebildiğini yavaş yavaş anlayabildiğimizi hissediyorum. Otobüs kaptanı, taşıdığı yükün gerçek ağırlığının bilincincinde mi? Hayır.
Nene Hatun koynunda taşıdığı top mermisine aşık. Kedi yavrusuymuş gibi basmış bağrına ona duyduğu sevgi, ana şefkatinden daha yüce. Acaba bizim kaptanımız, bağrında taşıdığı yükün gerçek ağırlığının bilincinde mi?
İsterseniz biraz daha derinleştirelim konuyu. "Otobüsün bağrındaki yükün gerçek ağırlığını bilmeyen her kaptan trafik canavarı adayıdır" diyorsunuz değil mi? Hem evet, hem hayır.
Nice ocakların sönmesi, binlerce can kaybı, milyonlarca insanın sakat ve biçare kalması, hüzün ve gözyaşı selinde boğulması karşısında kayıtsız kalmak 20. yüzyıl insanına yaraşır bir davranış örneği olmasa gerek!..
Bu denli önemli bir sorun karşısında, açılan bu derin yaraların sarılmasında, acaba benim bir katkım olmalı mı? sorusuna cevap vermeyen fertler kendilerini, böylesi bir konuda günahsız addetmeleri soyutlamaları, mümkün değildir.
Gerçek şu ki, öncelikle trafik canavarını durdurabilmede önceden görülebilen alternatif tedbirler, uygulamaya acilen konulmalıdır. Biz fertlere Türkiye gemisinde düşen görev çok daha ağır ve önemlidir.
"Damlaya damlaya göl olur" misali; insana, insanca değer veren, nitelik ve bilince sahip, maddeye düşkünlük kadar her maddenin anlam ve ifadesini de dengeli olarak düşünen biz fertlerden damlayacak her önlem, gittikçe tüm yaraları süratle saracaktır. Bir ferdin bireysel önlemler damlasını en basit bir örnekle açmak yerinde olur sanırım. Yaya halinde yürürken, karayoluna düşmüş olan bir çakıl taşı dahi olsa kaldırıp en zararsız bir yere bırakmak gibi eylemi gerçekleştirebilecek bir görüş ve anlayış seviyesine ulaşma gereği vardır.
Her yapılan iyilik, küçük de olsa en büyük bağıştır. Sürekli iyiliklerin, bağışların yapıldığı her ortamda, mutluluk, sevgi dayanışma, hoşgörü ve anlayış hakimdir.
Şehir merkezinde cadde üzerinde belediyenin herhangi bir altyapı arızasını gidermek maksadıyla açtığı çukur, o gün tamamlanamayınca, herhangi bir kazaya mahal vermemek için onarımı yapan işçiler, önlem altına alınmamışsa, kazazade sahiplerinin sadece belediye başkanlığını suçlamsı çok kolaydır. Bu ve buna benzer olaylar karşısında, ne denli duyarlı ve bilinçli olabildiğimizin muhasebesini, hesabını kendi içimizde verebiliyorsak bu ve benzeri mercileri suçlama gereği zaten duyulmayacaktır.
Bu düzeye erişmiş olan işçimiz de, gerekli olan önlemini almadan, mesai saati bitiminden sonra dahi olsa, inşaat mahallini terketmeyecektir.
Sonuçta insanı insan yapacak olan önce eğitim, sonra öğretim parolasıdır.
Milletleri kaynaştırabilecek sevgi ve hoşgörüye dayalı, çocukları, gençleri ve yaşlılarıyla savaşsız ve bulutsuz bir dünyaya kavuşmak dileğiyle, deyip eklemek istiyorum:
Tüm meslek dallarında ihtisas yapan, korsansız ilim ve irfan neşreden, saygın, etkin, olgun, milli birlik ve bütünlüğümüzü öngören, insanı insanlık üstünde gören, kanındaki asıl ve ılık mevcudiyet esasına dayalı, tarihine sadık, atalarına sahip çıkan, gelecekte meşaleleri hiç sönmeyen, üstün niteliklerle donatılmış, birleştirici, uzlaştırıcı, uzman, projesi olan insanları yetiştirmek ülkemizin ve milletimizin geleceğini teminat altına almanın tek yoludur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.