Son günlerde bir süreçten geçiyoruz. Bu sürecin adına “barış süreci” denmesine rağmen, toplumsal bir barışın ve toplumsal bir mutabakatın sağlandığı söylenemez. Toplumsal mutabakatın sağlanamamasının en büyük nedeni: İktidarın, kendi fikirlerini kabul ettirmeye yönelik bir tavır sergilemesidir. İktidar sahipleri, muhalefetin görüşüne başvurulduğunu söylese de asıl olan, muhalefetle yapılan görüşmede, iktidar kendi görüşüne destek arayışına girmektedir. Doğal olarak da bu yaklaşıma muhalefet destek vermemektedir. İktidarın yaklaşımına destek vermeyen sadece muhalefetin siyasi parti kanadı değil, aynı zamanda halkımızın büyük bir kesimi de destek vermiyor. Ama maalesef medya, iktidarın sesi konumunda olduğundan, diğer konularda olduğu gibi, bu konuda da halkımıza olumlu tablolar gösterilmektedir. İktidarın ortaya attığı ve uygulamaya koyduğu “Akil Adamlar” meselesi de ayrı bir sorun teşkil etmektedir. Toplumda, akil adamların seçilişi, akil adamların kimlikleri, akil adamların tavırları, bunların hemen hepsi tartışma konusu yapılmaktadır. “Akil Adamlar” diye halkımıza sunulan şahısların arasında, iktidarın tezine karşı çıkan ya da iktidarın düşüncesinden farklı bir ses çıkaran kimse gördünüz mü? Elbette ki hayır! Demek ki iktidar sahipleri Akil Adamları, kendi fikirlerini halka anlatacak ve kabullendirecek kimselerden seçmiştir. Bir de dikkatlerden kaçmayan en önemli çelişki: Gittikleri adresler, temas kurduğu kimselerdir. Genellikle terör örgütü yandaşlarına gidince, onların mücadelesinin haklılığını dile getiriyorlar. Şehit ailelerine gidince de sabır ve af tavsiye ediyorlar. Toplumsal bir tepkiyle karşılaşılınca da akil adamların amacı toplumsal mutabakattır, diyorlar. Madem akil adamların toplumsal mutabakatı sağlamak amacında olduğunu söylüyorsunuz, o zaman akil adamların Kandil’e de terör örgütü kamplarına da gidip onlara nasihat etmeleri gerekmez mi? Onlara “Siz neden bu kadar kimsenin kanına girdiniz, canına kıydınız?” demiyorlar. Gidilen bu yolla, bu akılla, bu akıl adamlarla toplumsal mutabakat sağlanmaz. Toplumsal mutabakat sağlanacaksa, toplumun bütün hassasiyetleri dikkate alınmalıdır. Topyekûn bir milletin kabulünü sağlayacak metotlar üzerinde çalışmalar yapılmalıdır. Üniversitelerden, ilim adamlarından, kanaat önderlerinden, sözde değil özde akıl sahibi kimselerden de fikir alınmalıdır. Aksi takdirde, bir tarafı yapalım derken, diğer tarafı yıkarsanız. Böylece maksat gene hâsıl olmayacaktır. Biz asla barışa karşı değiliz. Milletimizin hiçbir ferdi de barışa karşı değildir. Terörü başlatanlar, bu milletin malına, canına kast edenler; başa taç, derde ilaç gibi gösterilirse, her türlü hukuksuzluğa göz yumulursa, bu sürecin adı zaten barış olmaz, “teslim olma” süreci olur ki; bunu da Türk Milleti asla kabul etmez.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- İbadetin bize kazandırdıkları -1- / 20.04.2025
- Dava adamıydı Haydar Hocamız / 19.04.2025
- Gönül adamıydı Haydar Hocamız / 18.04.2025
- Çile adamıydı Haydar Hocamız / 17.04.2025
- Allah adamıydı Haydar Hocamız / 16.04.2025
- Fikir adamıydı Haydar Hocamız / 15.04.2025
- Haydar Baş Hocamızın 5. Şeb-i Aruz yıldönümü / 14.04.2025
- Kıldığımız namaz, bizi kötülüklerden alıkoymuyorsa? / 12.04.2025
- Namaz kılmak bütün Müslümanlara farzdır / 11.04.2025
- Namaz kulun Allah’a en yakın olduğu haldir / 08.04.2025
- Dava adamıydı Haydar Hocamız / 19.04.2025
- Gönül adamıydı Haydar Hocamız / 18.04.2025
- Çile adamıydı Haydar Hocamız / 17.04.2025
- Allah adamıydı Haydar Hocamız / 16.04.2025
- Fikir adamıydı Haydar Hocamız / 15.04.2025
- Haydar Baş Hocamızın 5. Şeb-i Aruz yıldönümü / 14.04.2025
- Kıldığımız namaz, bizi kötülüklerden alıkoymuyorsa? / 12.04.2025
- Namaz kılmak bütün Müslümanlara farzdır / 11.04.2025
- Namaz kulun Allah’a en yakın olduğu haldir / 08.04.2025