Medeniyetler İstanbul'da bir araya geldi. İlham kaynakları aynı,
Kıyafetleri aynı,
Kullandıkları dil aynı (çok azı müstesna)
Dünya görüşleri (çok azı müstesna) aynı kişişler, her nasıl farklı birer medeniyet temsilcisi olarak algılanmışsa bir araya geldi, "Medeniyetler arası diyalog" adı altında.
Hıristiyan ümmeti AB ile aldığı nefes bile kontrol altında İKÖ karşı karşıya geldi bu buluşmada.
Ev sahipliğini de asıl soyadı ısrarla ve ne hikmetse gizli saklı tutulan Dışişleri Bakanımız sayın İsmail Cem yaptı.
Türkiye İsmail beyin evi, o da ev sahibi olmuş oluyor...
İsmail'i bir kenara bırakırsak, Cem bu iş için çok ideal sıfat.
Cem etmek, bir araya toplamak.
Soyadı İpekçi ise yazışmalarda fazla mürekkep harcanmasın, israf olmasın diye es geçiliyor herhalde.
Bir kişiye hitapta soyadı söylemeyip sadece isimle yetinmek hakaretamiz bir üslup olmaz mı?
11 Eylül saldırısını önce planlayıp sonra tatbik edip daha sonra da olayda zerre kadar dahli olmayan İslam alemine onu mal edenler, İslam'a olan kinlerinden bazı zencileri bile Araplara benziyor diye tutuklayanlar, ülkesinden kovanlar, uçağa bindirmeyenler İstanbul'da bir araya geldi, medeniyetler arası diyalog için.
Büyük ufuk adamı, sosyal bilimci, ama daha çok filmci Emre bey bile Firavun dönemi kahinleri gölgede bırakacak bir kehanetle, terörü öyle bir okudu, öyle bir okudu ki, olmuş ve olacak bütün terör olaylarının tek adresi olarak İslam'ı ve Müslümanları göstermekten hiç sarf-i nazar etmedi.
Ailesi ısrarla bu işin arkasında başkaları var demesine rağmen Uğur Mumcu olayını bile önce kesin bir dille İslam'a oradan da 11 Eylül saldırısına taşıdı.
Diğer bütün İslam'a ve Müslümanlara hakaret için servis edilmiş olaylar da aynı değerlendirmeye tabi tutuldu.
Ve her bu tip toplantıların ilk resmî belgesi aile fotoğrafları.
Aile fotoğrafı eksikti aslında.
Orada olması gerekler yoktu tam tekmil.
"Dinlerarası Diyalog" tepki toplayınca adını; "Medeniyetler arası diyalog" olarak değiştirmeyi uygun görenler yoktu fotoğrafta.
Bugüne rehberlik eden isimli kahramanlar da yoktu o fotoğrafta.
Dönemin Belediye Başkanı da yoktu orada.
Ve tabi 1990 tarihinde Balkanlarda bir etnik temizliğe kalkışan ve bu uğurda on binlerce masum insanın kanına giren, yüz binleri evinden yurdundan eden Slobodan Milosoviç de olmalıydı bu fotoğrafta.
Batı medeniyetinin en son ve en canlı örneğidir çünkü zat-i a..leri
Ve bir medeniyetin temsilcisi Yaser Arafat'ı Ramallah'ta aylarca esir tutan Şaron da olmalıydı.
Arafat olmasa da Şaron mutlaka olmalıydı orada.
Ama yoktular.
İstanbul'da farklı medeniyet mensupları bir arada bulunduğu sıralarda dünyanın diğer yerlerindekiler de boş durmadı. Karınca kararınca onlar da katkı sağladılar bu medeniyetler buluşmasına
Ne mi yaptılar?
Medyaya yansıyanlarından bir kaçı:
Washington Post yazdı:
"ABD'li askerler kaburga kırıyor.
ABD askerleri tutukladığı Afganlı esirlerin kaburgalarını kırıyor, işkence yapıyor. Zauddin isimli bir asker, bazı esirlerin kurşuna dizildiğini de iddia etti".
Kırabilir, sen ikiz kuleleri belinden kırarsan senin de kaburgan kırılır, kural bu.
Bitmedi.
Tam bu sıralar Federal Soruşturma Bürosu FBİ, biri şef 11 Yemenli'nin ABD'de büyük bir saldırı hazırlığı içinde olduklarının rüyasını görmüş. Rüyada başka ayrıntılar da var.
Saldırganlar Yemen asıllı;
1979 Suudi Arabistan doğumlu,
kirvesi İranlı,
sağ kulağına ezanı okuyan Iraklı,
sol kulağına ikameti okuyan Sudanlı,
ebesi Libyalı,
dadısının ise Somalili.
En zor şartlara dayanıklı olsun diye dadı bu ülkeden seçilmiş.
İsmi mi ne?
Hans, Henry, ya da Mike olacak değil her halde.
İsmi, tahmin ettiğiniz gibi; Favaz Yahya El Rabeei.
Böyle bir isim tek başına terörist olmak için fazla bile.
İstanbul'da medeniyetler buluşurken bu haberi geçti ajanslar.
Bu kadarla bitmiyor haber.
Haberin bir de resmi var.
Kafasına geçirilmiş bir un çuvalından sadece kartal bakışlı gözleri görünen bir terörist ve başında bir de bandajı var.
Bandajda ne mi yazıyor?
"Türkiye çöl olmasın"
"Selam sana İsmail Cem" yazmıyor tabi
Yeşil zemine beyaz yazı ile: "Lailahe İllellah Muhammedü'r Resulüllah" yazılı.
Sizin anlayacağınız Suudi Arabistan bayrağı.
Bu kadarla bitmiyor dünyanın katkısı:
Bu toplantı öncesi ve sonrası Batı Şeria'da, Gazze Şeriti'nde, Ramallah'ta, Beytüllahm'da bir araya geliyor farklı medeniyetler.
Bu bölgede on yıllardır süren bu diyalogun açış konuşması farklıdır;
Bir su-i kasttır açılış konuşması.
Bir sabah vakti, yatağında üzerine yağan tonlarca bombadır.
Arkasından bir çok yerin işgali, bir çok yerin bombalanması, yakmak, yıkmak, yok etmek şeklinde sürer bu diyalogun alt birimleri.
Ah için, ağıt için gelinir bir araya bu bölgede.
Aile fotoğrafları, binlerin omuzladığı kanlar içinde bir ölüdür çoğu zaman.
Taşla on yerinden kırılan koldur oradaki medeniyetler buluşması.
Mikrofon olarak çeşitli çapta ağır ve hafif silahlar.
İstanbul'da medeniyetler buluşurken büyük şef de boş durmuyordu.
"şer eksenine" yeni yeni emirler yağdırıyordu tam o sıralar.
Afganistan işgalinde karşı saldırı olmayınca yeterince silah satamayan üretici firmalar hep bir ağızdan; daha... daha... daha... diye bağırıyorlardı.
İşte "şer ekseni" bu hikaye.
Büyük bir sükseyle oluşturulan" medeniyetler arası diyalog" aslında dar bir alana sıkıştırılan İslam'a ve onu bin bir zorlukla yaşamaya çalışan Müslüman dünyaya, top yekun Batı dünyasının ve onun taşeron ülkelerinin hep bir ağızdan şu sözlerle haykırması gibi gelmiyor mu size:
Dikkat dikkat!
Büyük şef konuşuyor!
Etrafınız sarıldı!
Kurtulma şansınız yok!
Teslim olun!
Birden beşe kadar sayıyoruz, teslim olmazsanız günah bizden gitti.
Bir...
İki...
Dinler arası diyalog üç...
Medeniyetler arası diyalog dört...
çok mu karamsar bir tablo?
Kıyafetleri aynı,
Kullandıkları dil aynı (çok azı müstesna)
Dünya görüşleri (çok azı müstesna) aynı kişişler, her nasıl farklı birer medeniyet temsilcisi olarak algılanmışsa bir araya geldi, "Medeniyetler arası diyalog" adı altında.
Hıristiyan ümmeti AB ile aldığı nefes bile kontrol altında İKÖ karşı karşıya geldi bu buluşmada.
Ev sahipliğini de asıl soyadı ısrarla ve ne hikmetse gizli saklı tutulan Dışişleri Bakanımız sayın İsmail Cem yaptı.
Türkiye İsmail beyin evi, o da ev sahibi olmuş oluyor...
İsmail'i bir kenara bırakırsak, Cem bu iş için çok ideal sıfat.
Cem etmek, bir araya toplamak.
Soyadı İpekçi ise yazışmalarda fazla mürekkep harcanmasın, israf olmasın diye es geçiliyor herhalde.
Bir kişiye hitapta soyadı söylemeyip sadece isimle yetinmek hakaretamiz bir üslup olmaz mı?
11 Eylül saldırısını önce planlayıp sonra tatbik edip daha sonra da olayda zerre kadar dahli olmayan İslam alemine onu mal edenler, İslam'a olan kinlerinden bazı zencileri bile Araplara benziyor diye tutuklayanlar, ülkesinden kovanlar, uçağa bindirmeyenler İstanbul'da bir araya geldi, medeniyetler arası diyalog için.
Büyük ufuk adamı, sosyal bilimci, ama daha çok filmci Emre bey bile Firavun dönemi kahinleri gölgede bırakacak bir kehanetle, terörü öyle bir okudu, öyle bir okudu ki, olmuş ve olacak bütün terör olaylarının tek adresi olarak İslam'ı ve Müslümanları göstermekten hiç sarf-i nazar etmedi.
Ailesi ısrarla bu işin arkasında başkaları var demesine rağmen Uğur Mumcu olayını bile önce kesin bir dille İslam'a oradan da 11 Eylül saldırısına taşıdı.
Diğer bütün İslam'a ve Müslümanlara hakaret için servis edilmiş olaylar da aynı değerlendirmeye tabi tutuldu.
Ve her bu tip toplantıların ilk resmî belgesi aile fotoğrafları.
Aile fotoğrafı eksikti aslında.
Orada olması gerekler yoktu tam tekmil.
"Dinlerarası Diyalog" tepki toplayınca adını; "Medeniyetler arası diyalog" olarak değiştirmeyi uygun görenler yoktu fotoğrafta.
Bugüne rehberlik eden isimli kahramanlar da yoktu o fotoğrafta.
Dönemin Belediye Başkanı da yoktu orada.
Ve tabi 1990 tarihinde Balkanlarda bir etnik temizliğe kalkışan ve bu uğurda on binlerce masum insanın kanına giren, yüz binleri evinden yurdundan eden Slobodan Milosoviç de olmalıydı bu fotoğrafta.
Batı medeniyetinin en son ve en canlı örneğidir çünkü zat-i a..leri
Ve bir medeniyetin temsilcisi Yaser Arafat'ı Ramallah'ta aylarca esir tutan Şaron da olmalıydı.
Arafat olmasa da Şaron mutlaka olmalıydı orada.
Ama yoktular.
İstanbul'da farklı medeniyet mensupları bir arada bulunduğu sıralarda dünyanın diğer yerlerindekiler de boş durmadı. Karınca kararınca onlar da katkı sağladılar bu medeniyetler buluşmasına
Ne mi yaptılar?
Medyaya yansıyanlarından bir kaçı:
Washington Post yazdı:
"ABD'li askerler kaburga kırıyor.
ABD askerleri tutukladığı Afganlı esirlerin kaburgalarını kırıyor, işkence yapıyor. Zauddin isimli bir asker, bazı esirlerin kurşuna dizildiğini de iddia etti".
Kırabilir, sen ikiz kuleleri belinden kırarsan senin de kaburgan kırılır, kural bu.
Bitmedi.
Tam bu sıralar Federal Soruşturma Bürosu FBİ, biri şef 11 Yemenli'nin ABD'de büyük bir saldırı hazırlığı içinde olduklarının rüyasını görmüş. Rüyada başka ayrıntılar da var.
Saldırganlar Yemen asıllı;
1979 Suudi Arabistan doğumlu,
kirvesi İranlı,
sağ kulağına ezanı okuyan Iraklı,
sol kulağına ikameti okuyan Sudanlı,
ebesi Libyalı,
dadısının ise Somalili.
En zor şartlara dayanıklı olsun diye dadı bu ülkeden seçilmiş.
İsmi mi ne?
Hans, Henry, ya da Mike olacak değil her halde.
İsmi, tahmin ettiğiniz gibi; Favaz Yahya El Rabeei.
Böyle bir isim tek başına terörist olmak için fazla bile.
İstanbul'da medeniyetler buluşurken bu haberi geçti ajanslar.
Bu kadarla bitmiyor haber.
Haberin bir de resmi var.
Kafasına geçirilmiş bir un çuvalından sadece kartal bakışlı gözleri görünen bir terörist ve başında bir de bandajı var.
Bandajda ne mi yazıyor?
"Türkiye çöl olmasın"
"Selam sana İsmail Cem" yazmıyor tabi
Yeşil zemine beyaz yazı ile: "Lailahe İllellah Muhammedü'r Resulüllah" yazılı.
Sizin anlayacağınız Suudi Arabistan bayrağı.
Bu kadarla bitmiyor dünyanın katkısı:
Bu toplantı öncesi ve sonrası Batı Şeria'da, Gazze Şeriti'nde, Ramallah'ta, Beytüllahm'da bir araya geliyor farklı medeniyetler.
Bu bölgede on yıllardır süren bu diyalogun açış konuşması farklıdır;
Bir su-i kasttır açılış konuşması.
Bir sabah vakti, yatağında üzerine yağan tonlarca bombadır.
Arkasından bir çok yerin işgali, bir çok yerin bombalanması, yakmak, yıkmak, yok etmek şeklinde sürer bu diyalogun alt birimleri.
Ah için, ağıt için gelinir bir araya bu bölgede.
Aile fotoğrafları, binlerin omuzladığı kanlar içinde bir ölüdür çoğu zaman.
Taşla on yerinden kırılan koldur oradaki medeniyetler buluşması.
Mikrofon olarak çeşitli çapta ağır ve hafif silahlar.
İstanbul'da medeniyetler buluşurken büyük şef de boş durmuyordu.
"şer eksenine" yeni yeni emirler yağdırıyordu tam o sıralar.
Afganistan işgalinde karşı saldırı olmayınca yeterince silah satamayan üretici firmalar hep bir ağızdan; daha... daha... daha... diye bağırıyorlardı.
İşte "şer ekseni" bu hikaye.
Büyük bir sükseyle oluşturulan" medeniyetler arası diyalog" aslında dar bir alana sıkıştırılan İslam'a ve onu bin bir zorlukla yaşamaya çalışan Müslüman dünyaya, top yekun Batı dünyasının ve onun taşeron ülkelerinin hep bir ağızdan şu sözlerle haykırması gibi gelmiyor mu size:
Dikkat dikkat!
Büyük şef konuşuyor!
Etrafınız sarıldı!
Kurtulma şansınız yok!
Teslim olun!
Birden beşe kadar sayıyoruz, teslim olmazsanız günah bizden gitti.
Bir...
İki...
Dinler arası diyalog üç...
Medeniyetler arası diyalog dört...
çok mu karamsar bir tablo?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ana-baba hakları-2 / 30.04.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024


















































































