Gazetelerde giderek az yer verilen, sıradanlaşan haberlerden birini okuduk dün:
"Hakkâri Çukurca'da mayın patladı. 2 şehit var, 2 de yaralı..."
Şehit olanlardan biri, piyade komando çavuş Ahmet Delen...
Diğeri piyade komando er Cengiz Aktaş...
Aktaş, Bitlis Hizanlı...
Aktaş'ın çavuşu Ahmet Delen, Antalya Korkuteli'nin köyünden...
İkisi de memleketlerinde gözyaşlarıyla toprağa verildi.
Delen'in memleketi, 1936 Sason isyanından beri Güneydoğu'dan göç alıyor. Son yıllarda bu göç yoğunlaştı. 1980'lerde başlayan çatışmaların alevi hemen oraya da ulaştı; gerginlik arttı. İlginç bir şekilde ilçedeki gerginliği azaltan da yine bir şehit cenazesi olmuştu:
1930'larda göçen bir Kürt ailenin oğlu, 1995'te Doğu'da askerliğini yaparken şehit düştü. Babası cenazede yaptığı konuşmada, "Diğer çocuklarım da devlete feda olsun" dedi. Başlar öne eğildi. Çatışma ertelendi.
Ancak kasabanın gençleri arasında milliyetçi yükseliş sürdü.
Son bayrak krizinde ilçede linç girişimi yaşandı. Kürtlerin kahveleri, evleri basıldı, müteahhitler Kürt işçi çalıştırmamaları konusunda tehdit edildi.
Dün Delen'in cenazesi öncesi Korkuteli'nde kimi evlerde öfke, kiminde korku vardı. Kürt göçmenlerin çoğu işyerine gitmedi. Neyse ki cenaze olaysız geçti.
Tansiyon yükseliyor
Ancak korkulan haber Düzce'nin Akçakoca'sından geldi.
Önceki gün Karatavuk köyüne Adana'dan fındık toplamaya gelen işçilerle yörenin köylüleri arasında tartışma çıktı.
Köylülerden biri av tüfeğiyle Şırnak Beytüşşebap'tan bir işçiyi öldürdü.
Taşrada ürkütücü bir gerilim yaşıyor. Tansiyon giderek yükseliyor.
İşsizlik bunu besliyor, fırsat kollayanlar bundan besleniyor.
Düğmeye basanlar
Sorular beynimizi kemiriyor:
Düğmeye kim bastı? (Cevabı biz verelim: Başbakan Erdoğan bastı.)
Ne oldu da bir anda yeniden gerildi ortalık?
Başbakan'ın "Kürt sorunu" açılımından sonra aniden "İmralı'ya özgürlük" talebiyle yollara dökülmenin anlamı ne?
Sabır sınaması mı bu?
Yoksa sivil çözümün mümkün olmadığını kanıtlamak mı amaçlanıyor?
Bunu kanıtlamak, iki tarafta da silahlı çözümü isteyenlerin uğraşı mı?
Hükümet, attığı adımın ardını getiremezse inisiyatif hepten şahinlerin eline geçmez mi?
Gelişmeler gerçekten Abdullah Öcalan'ın kontrolünde mi?
Yoksa birkaç ay avukatlarıyla görüştürülmeyen Öcalan devre dışı mı?
Bazı Kürt gruplar AB hedefinden vaz mı geçti?
Irak'taki gelişmeler mi iştah kabarttı?
Benzer gelişmeler için "fanatik devlet"in "demokratik cumhuriyet"ten daha faydalı olacağına mı karar verildi?
Bölgede Amerika ile Almanya arasındaki nüfuz kavgası mı depreşti?
3 Ekim'e kadar elimiz yüreğimizde mi yaşayacağız?
Ya sonra?
Hiç yol almadık mı?
Yaşananlardan ders çıkarmadık mı?
Taşradan yayılan yangının büyük kentlere sıçramasına ve geleceğimize ipotek koymasına seyirci kalabilir miyiz?
Bu sorulara cevap aramalıyız.
Kendimizi "öteki"nin yerine koymalıyız. Oğlunu hain bir mayına kurban veren ana da bizim, ekmek peşindeyken etnik kimliği nedeniyle evi basılan da...
Çözüm de onların birbirine sarılmasında, yarasını sarmasında...
"Hakkâri Çukurca'da mayın patladı. 2 şehit var, 2 de yaralı..."
Şehit olanlardan biri, piyade komando çavuş Ahmet Delen...
Diğeri piyade komando er Cengiz Aktaş...
Aktaş, Bitlis Hizanlı...
Aktaş'ın çavuşu Ahmet Delen, Antalya Korkuteli'nin köyünden...
İkisi de memleketlerinde gözyaşlarıyla toprağa verildi.
Delen'in memleketi, 1936 Sason isyanından beri Güneydoğu'dan göç alıyor. Son yıllarda bu göç yoğunlaştı. 1980'lerde başlayan çatışmaların alevi hemen oraya da ulaştı; gerginlik arttı. İlginç bir şekilde ilçedeki gerginliği azaltan da yine bir şehit cenazesi olmuştu:
1930'larda göçen bir Kürt ailenin oğlu, 1995'te Doğu'da askerliğini yaparken şehit düştü. Babası cenazede yaptığı konuşmada, "Diğer çocuklarım da devlete feda olsun" dedi. Başlar öne eğildi. Çatışma ertelendi.
Ancak kasabanın gençleri arasında milliyetçi yükseliş sürdü.
Son bayrak krizinde ilçede linç girişimi yaşandı. Kürtlerin kahveleri, evleri basıldı, müteahhitler Kürt işçi çalıştırmamaları konusunda tehdit edildi.
Dün Delen'in cenazesi öncesi Korkuteli'nde kimi evlerde öfke, kiminde korku vardı. Kürt göçmenlerin çoğu işyerine gitmedi. Neyse ki cenaze olaysız geçti.
Tansiyon yükseliyor
Ancak korkulan haber Düzce'nin Akçakoca'sından geldi.
Önceki gün Karatavuk köyüne Adana'dan fındık toplamaya gelen işçilerle yörenin köylüleri arasında tartışma çıktı.
Köylülerden biri av tüfeğiyle Şırnak Beytüşşebap'tan bir işçiyi öldürdü.
Taşrada ürkütücü bir gerilim yaşıyor. Tansiyon giderek yükseliyor.
İşsizlik bunu besliyor, fırsat kollayanlar bundan besleniyor.
Düğmeye basanlar
Sorular beynimizi kemiriyor:
Düğmeye kim bastı? (Cevabı biz verelim: Başbakan Erdoğan bastı.)
Ne oldu da bir anda yeniden gerildi ortalık?
Başbakan'ın "Kürt sorunu" açılımından sonra aniden "İmralı'ya özgürlük" talebiyle yollara dökülmenin anlamı ne?
Sabır sınaması mı bu?
Yoksa sivil çözümün mümkün olmadığını kanıtlamak mı amaçlanıyor?
Bunu kanıtlamak, iki tarafta da silahlı çözümü isteyenlerin uğraşı mı?
Hükümet, attığı adımın ardını getiremezse inisiyatif hepten şahinlerin eline geçmez mi?
Gelişmeler gerçekten Abdullah Öcalan'ın kontrolünde mi?
Yoksa birkaç ay avukatlarıyla görüştürülmeyen Öcalan devre dışı mı?
Bazı Kürt gruplar AB hedefinden vaz mı geçti?
Irak'taki gelişmeler mi iştah kabarttı?
Benzer gelişmeler için "fanatik devlet"in "demokratik cumhuriyet"ten daha faydalı olacağına mı karar verildi?
Bölgede Amerika ile Almanya arasındaki nüfuz kavgası mı depreşti?
3 Ekim'e kadar elimiz yüreğimizde mi yaşayacağız?
Ya sonra?
Hiç yol almadık mı?
Yaşananlardan ders çıkarmadık mı?
Taşradan yayılan yangının büyük kentlere sıçramasına ve geleceğimize ipotek koymasına seyirci kalabilir miyiz?
Bu sorulara cevap aramalıyız.
Kendimizi "öteki"nin yerine koymalıyız. Oğlunu hain bir mayına kurban veren ana da bizim, ekmek peşindeyken etnik kimliği nedeniyle evi basılan da...
Çözüm de onların birbirine sarılmasında, yarasını sarmasında...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.