Prof. Dr. Haydar Baş- Sosyolojik kuraldır. Halk, bir şey talep eder. Talep ettiği o şeyin meşru zeminde karşılığını bulması lazımdır. Siz, istediğini bir kulak arkasına atarsınız, iki atarsınız, dört-beş atarsınız. O taktirde halk ihtiyacı olan ne ise onu elde edebilmek için her türlü eyleme teşebbüs eder. Burada halkın bu hareketinin müsebbibi de onu idare eden siyasettir. Dolayısıyla bugün halk bir tepki ortaya koyuyorsa burada bir fail aramak yerine "Yahu! Biz bunu niye bu noktaya ittik? Nerede yanlış yaptık, yapıyoruz?" diye iktidarın aslında bir nefs muhasebesi yapması gerekiyor. Yani sorumluyu başka yerde aramasın. Sorumlu bizzat kendisidir.Düğün değil bayram değil, sen Ermeni meselesini niye Meclis'e getiriyorsun? "Getirelim, bilim adamlarını, olayı araştırsınlar." Bu, nereden çıktı? Tarihte vuku bulan hadiselere dair hangi zamanda, hangi yerde, tarihçiler tarafından "bu böyle oldu" tespitine gidilmiştir? Sonra, sen vakanüvis tarihçileri bugün nerede bulacaksın? Rahmetli dedem, ninem anlatırdı. Karadeniz'i Rus işgal etti. Bizim büyüklerimiz, Rus'un işgalinden ziyade Ermenilerin zulmünden bölgeyi terk ettiler, hicret ettiler. Meşhur muhacirlik senesi, kimisi Samsun'a gitti, Kayseri'ye gitti, Anadolu'ya gitti. Bizimkiler, o günün şartlarında Samsun'a sığındılar, Terme'de kaldılar. Hâlâ bizim akrabalar o bölgededir. Şimdi sen "Niçin bizimkileri vatancüdâ ettiler?"in hesabını soracağın yerde "Türkler toplu katliam yapmış" saldırısı karşısında pasif davranıyorsun. Kaldı ki o karşılıklı mukatelede elbette ki her iki taraftan insan ölecektir. Sonra isyan eden Türkler değil ki, Ermeniler. Çeteler kuran Ermeniler. Bu kadar açık ve seçik, herkes tarafından bilinen, hiç bir şahide ihtiyaç olmayan bu konuyu kalkacaksın Meclis'e taşıyacaksın. Varsayalım ki orada ilim adına konuşturduğun adamları Amerika'dan, bilmem nereden getireceksin. "Hayır! Siz bu katliamı yaptınız" dedi, o zaman sen ne diyeceksin? Bütün dünya zaten sana bu oyunu oynuyor. Kısaca bir siyasetin veya siyasetçinin tavrı bu olamaz. Demek ki o milletine sahip çıkmıyor. Bu, "Ben bu işi beceremedim, yapamadım"ın çok açık bir izharıdır, ifadesidir.Mukadder damgaya dikkat! İbrahim Berk- Casus Belli konusunda Yunanistan, "Ege benim gölümdür" diyor. Bu kararı meclisinde almış. Bu kararı o kaldırmadan siz nasıl kaldırabiliyorsunuz? Ege konusunda Yunanistan bir mesele değil bir çok iddia ortaya koyuyor. Yani milletimizin tepkisi tam da buna. Düşmanımızın, Türkiye üzerinde hesapları olanların, içerdeki uzantılarının cesaretlendirildiği, ortamı boş buldukları bir ortamda milletimiz bir refleksle kendisine sahip çıkıyor. Vatandaş oradaki zırhlı aracın üzerine çıkıyor. Aracın içindeki genci linç edemeyeceğini bilmiyor mu? Ama üzerine çıkarak vurması "neredesin?" diye yetkili aramasıdır. Prof. Dr. Haydar Baş- Yunanistan'a gidip "Türkiye'yi nasıl görüyorsunuz?" diye sorsak Yunan milli savunmasının kendi şartlarına göre tehdit diye tarif ettiği bir tehlike var. Bakarsınız bunun başında Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milleti gelir. Gösterdiği alan da Türk coğrafyasıdır. Belki de ona göre tek düşman veya tehdit unsuru biziz. Belki de değil bu, tarih boyu böyle oldu. Sen kalkıyorsun tek taraflı aşk ilan ediyorsun. O, sana, "Sen hasmımsın. Kan davalımsın. Bu davayı ilanihaye götüreceğim" diyor. Sen ise "Ben sana âşık oldum. Ben seni çok seviyorum. Ben sana zeytin dalı uzatıyorum" diyorsun. Sen nasıl kalkarsın da onun tehdit diye kabul ettiği hususa "hayır böyle bir şey yoktur" şeklinde ifade ile tavır alırsın. Yakın tarihimizde bu tip hadiseler ortaya çıktığı zaman meseleyi bu doğrultuda göstermek isteyenler pek de güzel anılmamışlardır. Onların adına çok farklı şeyler söylenmiştir. Ben arkadaşlarımı tenzih ederim. Böyle bir damga yenilmesi de mukadder olabilir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.