Çağın Firavun'una karşı Tevhid mücadelesini başlatan Hz. Musa, ilk zamanlar pek dikkate alınmadı, küçümsendi, Firavun tarafından, "Seni küçükken elimizde büyütmedik mi? Yanımızda yıllarca kalmadın mı? Oysa sen sonunda yapacağını yaptın. Sen nankörlerdensin" (Şuara: 18-19) şeklinde karşılandı.
Zaman ilerledikçe Hz. Musa ve kardeşi Harun'un Tevhid akidesi adına söyledikleri, tanrılık iddiasındaki Firavun'u ciddi ciddi rahatsız etmeye başlayınca, onlarla mücadeleyi daha bir ciddiye aldı ve günün birinde kavmini topladı ve onlara şöyle hitap etti:
"Firavun, kavmine seslenerek dedi ki: "Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı benim değil mi? Şu nehirler de benim altımdan akıyor (değil mi?) Hâlâ görmüyor musunuz? Ben, şu zavallı, nerede ise maksadını anlatamayacak durumda olan adamdan daha hayırlı değil miyim? Eğer o dediği gibi ise, üstüne gökten altın bilezikler atılmalı yahut beraberinde melekler gelmeli değil miydi?" (Zuhruf: 51-53).
Hz. Musa Peygamberin vasıtasıyla ve Allah'ın dilemesiyle gerçekleşen mucizeleri birer sihirbazlık ürünü zanneden Firavun, etrafındaki dalkavukların da teşvikiyle o diyarda şöhret olmuş cümle sihirbazlarla Hz. Musa'yı yarıştırmaya karar verdi ve kalabalık kitlelerin huzurunda sihirbazlar mağlup olup "Musa ve Harun'un Rabbine secde edince" Firavun çılgına döndü ve sihirbazları idam etmekle tehdit etti.
Firavun, kendisine taptırdığı kalabalıkların önünde yaşadığı bu mağlubiyetten sonra:
"Firavun, 'Bırakın beni, Mûsâ'yı öldüreyim; Rabbine yalvarsın' dedi. Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden, yahut yeryüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum." (Mü'min: 26).
İnsanlık tarihinin en gülünç manzaralarından biridir; ilahlık iddiasındaki bir adam, Peygamber Musa'nın o toplumun dinlerini değiştireceğinden ya da o diyarda bozgunculuk çıkaracağından endişe duyması?
Hz. Musa ile kardeşi Harun'un Firavun'a karşı verdikleri mücadelede o ana kadar sahnede olmayan bir adam sahneye çıkıyor, hem de Firavun ailesinden bir adam ve Peygamberlerin yanında yer alıyor:
"Firavun hanedanından olup o zamana kadar iman ettiğini saklayan biri kalkıp şöyle dedi: 'Ne o, siz, bir insan Rabbim Allah'tır dedi diye kalkıp onu öldürecek misiniz? Halbuki o Rabbiniz tarafından açık belgeler ve mûcizeler de getirdi. Eğer yalan söylüyorsa, yalanı zaten kendi aleyhinedir. Ama şayet doğru söylemişse, en azından onun sizi tehdit ettiği şeylerin bir kısmı başınıza gelecektir. Şu bir gerçektir ki Allah haddi aşan, yalancı kimseleri iflah etmez. Ey (benim) sevgili milletim! Bugün hakimiyet sizindir, ülkede üstünlük sizdedir. Ama yarın Allah'ın azabı başımıza gelir çatarsa, söyler misiniz hangi kuvvet bizi kurtarabilir?' Buna karşılık Firavun, 'Ben size sadece kendimce uygun bulduğum görüşü bildiriyor ve size tutulması gereken doğru yolu gösteriyorum' dedi." (Mü'min: 28-29).
Firavun ailesinden olan o mü'min insan, Allah'ın peygamberlerine karşı şiddet kullanmayı düşünen Firavun ve avanesini eleştirirken, yanlışlarını gayet mantıklı cümlelerle ortaya koyarken diğer taraftan da evrensel ilkeler vaaz ediyor, yalancı ise yalanının kendi başına dolanacağını söylüyor ama söylediklerinin doğru olması durumunda başa geleceklerin düşünülmesi gereğine dikkat çekiyor.
Firavun'un şahsında hemşehrilerine nasihat eden o mü'min insan, sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Ey benim (sevgili) milletim, nedir bu başıma gelen? Ben sizi kurtuluşa dâvet ederken, siz tutup beni ateşe çağırıyorsunuz! "
"Siz beni Allah'ı inkar etmeye, bilmediğim bir şeyi O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz; ben ise sizi, güçlü olan, çok bağışlayan Allah'a çağırıyorum."
"Gerçek şu ki, sizin beni çağırdığınız şeyin dünya ve âhirette çağrıya değer bir tarafı yoktur. Dönüşümüz Allah'adır; aşırı gidenler de ateş ehlinin kendileridir."
"Siz benim söylediklerimi sonra anlayacaksınız. Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını görür, gözetir."
"Allah o adamı, kurmak istedikleri tuzaktan korudu. Kötü azap Firavun'un adamlarını sardı." (Mü'min:41-45).
Bu ayetlerden almamız gereken yüzlerce mesajdan biri de; her Mü'min yaşadığı çağın firavunlarına karşı hakkı ve hakikati haykırmalı ki onların tuzaklarından ve şerlerinden emin olmayı hak edebilsin.
Zaman ilerledikçe Hz. Musa ve kardeşi Harun'un Tevhid akidesi adına söyledikleri, tanrılık iddiasındaki Firavun'u ciddi ciddi rahatsız etmeye başlayınca, onlarla mücadeleyi daha bir ciddiye aldı ve günün birinde kavmini topladı ve onlara şöyle hitap etti:
"Firavun, kavmine seslenerek dedi ki: "Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı benim değil mi? Şu nehirler de benim altımdan akıyor (değil mi?) Hâlâ görmüyor musunuz? Ben, şu zavallı, nerede ise maksadını anlatamayacak durumda olan adamdan daha hayırlı değil miyim? Eğer o dediği gibi ise, üstüne gökten altın bilezikler atılmalı yahut beraberinde melekler gelmeli değil miydi?" (Zuhruf: 51-53).
Hz. Musa Peygamberin vasıtasıyla ve Allah'ın dilemesiyle gerçekleşen mucizeleri birer sihirbazlık ürünü zanneden Firavun, etrafındaki dalkavukların da teşvikiyle o diyarda şöhret olmuş cümle sihirbazlarla Hz. Musa'yı yarıştırmaya karar verdi ve kalabalık kitlelerin huzurunda sihirbazlar mağlup olup "Musa ve Harun'un Rabbine secde edince" Firavun çılgına döndü ve sihirbazları idam etmekle tehdit etti.
Firavun, kendisine taptırdığı kalabalıkların önünde yaşadığı bu mağlubiyetten sonra:
"Firavun, 'Bırakın beni, Mûsâ'yı öldüreyim; Rabbine yalvarsın' dedi. Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden, yahut yeryüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum." (Mü'min: 26).
İnsanlık tarihinin en gülünç manzaralarından biridir; ilahlık iddiasındaki bir adam, Peygamber Musa'nın o toplumun dinlerini değiştireceğinden ya da o diyarda bozgunculuk çıkaracağından endişe duyması?
Hz. Musa ile kardeşi Harun'un Firavun'a karşı verdikleri mücadelede o ana kadar sahnede olmayan bir adam sahneye çıkıyor, hem de Firavun ailesinden bir adam ve Peygamberlerin yanında yer alıyor:
"Firavun hanedanından olup o zamana kadar iman ettiğini saklayan biri kalkıp şöyle dedi: 'Ne o, siz, bir insan Rabbim Allah'tır dedi diye kalkıp onu öldürecek misiniz? Halbuki o Rabbiniz tarafından açık belgeler ve mûcizeler de getirdi. Eğer yalan söylüyorsa, yalanı zaten kendi aleyhinedir. Ama şayet doğru söylemişse, en azından onun sizi tehdit ettiği şeylerin bir kısmı başınıza gelecektir. Şu bir gerçektir ki Allah haddi aşan, yalancı kimseleri iflah etmez. Ey (benim) sevgili milletim! Bugün hakimiyet sizindir, ülkede üstünlük sizdedir. Ama yarın Allah'ın azabı başımıza gelir çatarsa, söyler misiniz hangi kuvvet bizi kurtarabilir?' Buna karşılık Firavun, 'Ben size sadece kendimce uygun bulduğum görüşü bildiriyor ve size tutulması gereken doğru yolu gösteriyorum' dedi." (Mü'min: 28-29).
Firavun ailesinden olan o mü'min insan, Allah'ın peygamberlerine karşı şiddet kullanmayı düşünen Firavun ve avanesini eleştirirken, yanlışlarını gayet mantıklı cümlelerle ortaya koyarken diğer taraftan da evrensel ilkeler vaaz ediyor, yalancı ise yalanının kendi başına dolanacağını söylüyor ama söylediklerinin doğru olması durumunda başa geleceklerin düşünülmesi gereğine dikkat çekiyor.
Firavun'un şahsında hemşehrilerine nasihat eden o mü'min insan, sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Ey benim (sevgili) milletim, nedir bu başıma gelen? Ben sizi kurtuluşa dâvet ederken, siz tutup beni ateşe çağırıyorsunuz! "
"Siz beni Allah'ı inkar etmeye, bilmediğim bir şeyi O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz; ben ise sizi, güçlü olan, çok bağışlayan Allah'a çağırıyorum."
"Gerçek şu ki, sizin beni çağırdığınız şeyin dünya ve âhirette çağrıya değer bir tarafı yoktur. Dönüşümüz Allah'adır; aşırı gidenler de ateş ehlinin kendileridir."
"Siz benim söylediklerimi sonra anlayacaksınız. Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını görür, gözetir."
"Allah o adamı, kurmak istedikleri tuzaktan korudu. Kötü azap Firavun'un adamlarını sardı." (Mü'min:41-45).
Bu ayetlerden almamız gereken yüzlerce mesajdan biri de; her Mü'min yaşadığı çağın firavunlarına karşı hakkı ve hakikati haykırmalı ki onların tuzaklarından ve şerlerinden emin olmayı hak edebilsin.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025