Sıddıklar, dünyadan yüz çevirirler
Sıddıkların takvası ki; Allah'a yaklaştırıcı fiillerden uzak olmamak için ömrünün bir ânını bile mâsivaya ait işlerle zâyi etmemek, dünyanın her şeyinden yüz çevirmektir. Bu insan her ne kadar mâsivayla ilgilenmenin kendisini harama götürmeyeceğini bilse bile, yine de mâsivadan elini eteğini çekmelidir
03.10.2019 00:00:00
İmam Gazali Hazretleri, İhya'da şöyle anlatıyor:
"Haramdan kaçınmak dindendir. Fakat takvanın da dört derecesi vardır:
1- Şahitlik yapabilmek için gereken adalet sıfatını haiz olacak derecede takva ki bu takvayı terk etmekle insan şahitlik, kadılık ve valilik yapma hakkını kaybeder. Bu takva, açık haramlardan sakınma hâlidir.
2- Sâlihlerin takvası ki şüphe ihtimali taşıyan hususlardan sakınmaktır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
'Seni şüpheye düşüreni terk et; şüpheye düşürmeyene koş!'
'Günah, kalpleri kaplayıp tesiri altına alan ve şüphelere yol açan elemden ibarettir.'
3- Muttakilerin takvası ki; haram olur korkusuyla katıksız helâli terk etmektir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: 'Kişi, zarar verenin korkusundan zararsız şeyleri terk etmedikçe, muttakilerden olamaz.'
Gıybete girmemek için daima halkın iyi hallerinden bahsetmek ve mahzurlu işleri yapmaya sevk eden şehvetin kabarıp heyecana gelmemesi için nefsin yemek istediği şeyleri ona yedirmemek gibi haller, bunun en iyi örnekleridir.
4- Sıddıkların takvası ki; Allah'a yaklaştırıcı fiillerden uzak olmamak için ömrünün bir ânını bile mâsivaya ait işlerle zâyi etmemek, dünyanın her şeyinden yüz çevirmektir. Bu insan her ne kadar mâsivayla ilgilenmenin kendisini harama götürmeyeceğini bilse bile, yine de mâsivadan (dünyadan) elini eteğini çekmelidir.
Şahitlere ve kadılara ait takvâya gelince; zahirde adalete aykırı düşmeyen ve aynı zamanda da ahirette günahları bertaraf etmeyen birinci dereceden başka bütün dereceler fakihin görüşü dışında kalır.
Hz. Peygamber (s.a.v), Vabise'ye şöyle buyurmuştur: 'Sana fetva verseler de, sana fetva verseler de, sana fetva verseler de, sen yine fetvayı kendi kalbinden iste!'
Fakih, kalplerin ahvalinden (kalplerin düştüğü şüphelerden ve şüphelerle nasıl amel ettiğinden) bahsedemez. Fakih ancak adaleti zedeleyici ve yok edici haller ve sıfatlar hakkında konuşabilir. Demek ki fakihin vazifesi ahiret azığını hazırlama yeri olan dünya işlerini halletmeye bağlıdır. Şayet fakih kalbin sıfatlarından ve ahiretin ahkâmından bahsederse, bu, onun için ikinci plânda bir mesele olduğundan sözleri de ikinci planda kalır."
OKAN EGESEL
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.