Yalnızlık... Güzeldir aslında, bazen gereklidir de insan için. Düşünmek, hissetmek için... Hele kalabalıklar içindeki yalnızlık. Bazen güzel, acı verici. Gülen, hüzünlü, çılgın ya da ağlayan insanların içindeki yanlızlıktan bahsediyorum. Eğer bedenindeki minik et parçasına hakim olmayı öğrenmiş ve muhafaza edebiliyorsa, tebessümle karşılayacaktır tüm acı veren olayları bile. İnsan ömrü inişli çıkışlıdır. Bazen musibet uğrar ona, bazen rahmet. Ahiret yurdunda cennete herkes gitmek ister. Ya insan bu dünyada cennetle yaşamayı öğrenmişse! Başka bir deyişle, gönlünde taşıyorsa cenneti! Ne dersiniz? Karanlıklara ışık yakmış, bahara çevirmiş olmaz mı kışları? Elbette olur. Çünkü özünde sevgi olan tevekkül zırhına bürünmüştür. Bu öyle bir elbise ki giyenlerin ömründeki bütün mevsimleri bahara çevirmekte. Tüm acı ve sıkıntılara rağmen... Her şeye rağmen...
Çevremizden başlamak üzere Türkiye'deki insanların yüzlerine bakıp, hallerini anlamaya çalıştığımızda ve onların her birinde kendimizi bulmaya çalıştığımızda, hepsinden bir parça olduğunun fark ederiz kendimizde. Ya da garip bir yabancılaşma hissi duyarız ülkemizin insanlarına.
Şimdi bütün bunlarla birlikte yüreğinizde taşımakta olduğunuz sevgiyi, sevdiğiniz zatı düşününüz. Sevginiz ne kadar kuvvetliyse direnciniz o nisbette olur. Sevdiğiniz zatın kudreti, kuvveti, gücü ne kadar kuvvetliyse direnciniz o nisbette olur. Sevdiğiniz zatın kudreti, kuvveti, gücü ne ölçüde ise, kendinize ve O'na olan güveniniz artar ve anlarsınız sevginizde yanılmadığınız. Doğru olanı sevmenin mutmainliği sarar kalbinizi. Bu noktada size düşen, belki gözyaşlarıyla ama samimiyetle, gönlünüzün kapılarını hiç kapamamacasına, O'na doğru koşmaktır.
Asırlardan beri aşıkların yüreklerini yakan, gözlerden kanlı yaşlar döktüren, onlara bu aşkla şiirler terennüm ettiren sevgi de bu sevgi, Peygamber sevgisi değil midir?
Çağımızda belki peygamber (s.a.v) yok ama yine O'nun aşkıyla yürekleri mahzun olup bu sevgiyi öğretenler var. Sevginin nasıl olması, nereye yöneltilmesi gerektiğini ve ölçüsünün ne olacağını gösteren Peygamber aşıkları var. Evet, onlar aramızda. O halde var mısınız hep birlikte sevgiyle O'nun etrafında kenetlenmeye ve dört mevsimini bahar yapmaya ömrünüzün? Var mısınız?
Canan ZERENAY
Çevremizden başlamak üzere Türkiye'deki insanların yüzlerine bakıp, hallerini anlamaya çalıştığımızda ve onların her birinde kendimizi bulmaya çalıştığımızda, hepsinden bir parça olduğunun fark ederiz kendimizde. Ya da garip bir yabancılaşma hissi duyarız ülkemizin insanlarına.
Şimdi bütün bunlarla birlikte yüreğinizde taşımakta olduğunuz sevgiyi, sevdiğiniz zatı düşününüz. Sevginiz ne kadar kuvvetliyse direnciniz o nisbette olur. Sevdiğiniz zatın kudreti, kuvveti, gücü ne kadar kuvvetliyse direnciniz o nisbette olur. Sevdiğiniz zatın kudreti, kuvveti, gücü ne ölçüde ise, kendinize ve O'na olan güveniniz artar ve anlarsınız sevginizde yanılmadığınız. Doğru olanı sevmenin mutmainliği sarar kalbinizi. Bu noktada size düşen, belki gözyaşlarıyla ama samimiyetle, gönlünüzün kapılarını hiç kapamamacasına, O'na doğru koşmaktır.
Asırlardan beri aşıkların yüreklerini yakan, gözlerden kanlı yaşlar döktüren, onlara bu aşkla şiirler terennüm ettiren sevgi de bu sevgi, Peygamber sevgisi değil midir?
Çağımızda belki peygamber (s.a.v) yok ama yine O'nun aşkıyla yürekleri mahzun olup bu sevgiyi öğretenler var. Sevginin nasıl olması, nereye yöneltilmesi gerektiğini ve ölçüsünün ne olacağını gösteren Peygamber aşıkları var. Evet, onlar aramızda. O halde var mısınız hep birlikte sevgiyle O'nun etrafında kenetlenmeye ve dört mevsimini bahar yapmaya ömrünüzün? Var mısınız?
Canan ZERENAY
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.