Nihayet bir gün;"Madem ki ısrar ve arzu ediyorsun O halde şükrane olarak ne vereceksin?" diye bir ilham gelir.O da "başımı!.." cevabını verir.Bu cevaba karşılık olarak,Bütün kâinatta Mevlana-yı Rumi Hazretlerinden başka, senin şerefli arkadaşın yoktur." haberi gelir. Artık Türk diyarına gitmek, o sevgili ile görüşmek ve yolunda başını feda etmek üzere yola çıkacaktır.Uzun bir yolculuğun ardından Şemseddin Muhammed, M. 1244 yılının Ekim ayında Konya'ya gelir. Kaldığı han odasının anahtarını boynuna zamanın tüccarları gibi asıp çarşıda dolaşmaya başlar aşk ve ilmin tüccarı olduğuna işaret ederek...İkindiye doğru, ana caddede, katıra binmiş, talebeleri etrafında dört dönen bir müderris görünür. Şems aradığı dostun o olduğunu anlar. Önüne geçerek katırın dizginlerini tutar ve keskin bakışlarıyla:"Sen Belhli Baha Veled'in oğlu Mevlana Celaleddin misin?" diye sorar.Mevlana "evet" diye cevap verir. Şems:"Ey müslümanların imamı! Bir müşkülüm var. Ya Rabbi, seni tanıyamadım, layıkı ile bilemedim diyen Hz. Muhammed mi büyük; yoksa; ya Rab seni bildim, tanıdım diyin Bayezidi Bistami Hazretleri mi daha büyük?"Sorunun heybetinden kendinden geçen Mevlana, kendini toplayınca;"Bu nasıl sual böyle? Tabi ki, Ya Rabbi seni layıkı ile idrak edemedim diyen Allah'ın elçisi Hz. Muhammed bütün yaratıkların en büyüğü, en şereflisidir. "O zaman Şems:"O halde neden Peygamber bu kadar büyüklüğü ile Ya Rabbi seni tenzih ederim, biz seni layık olduğun vechile bilemedik" buyururken, Bayezid, "Ben kendimi tenzih ederim! Benim şanım çok yücedir. Zira cesedimin her zerresinde Allah'tan başka varlık yok!.." demekte? Hazreti Mevlana'nın cevabı ise enteresandır...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.