Şehitlerin Efendisi savaş meydanında
İmam Hüseyin (a.s.)’ın yanındaki bütün erkekler Kerbela toprağında can vermişti. Artık onu (a.s.) savunacak tek kişi kendisi idi
14.08.2022 23:31:00





İmam Hüseyin (a.s.)'ın yanındaki bütün erkekler Kerbela toprağında can vermişti. Artık onu (a.s.) savunacak tek kişi kendisi idi.
Savaş meydanına girmeden evvel çadırlardaki kadınlarla ve oğlu Zeynnelâbidin ile son kez vedalaştı. Onlara son nasihatlerini etti.
Bu öyle bir ayrılık ânı idi ki, birazdan İmam Hüseyin (a.s.) bu çadırdaki Ehl-i Beyt'inden ayrılırken, ceddi Resulüllah (s.a.v.)'in yanına gidecekti ki bu onun hayatı boyunca beklediği vuslat ânı idi aslında…
Ehl-i Beyt'ini ise çok zor günler beklemekte idi. Bunu dile getirerek şöyle buyurdu:
"Zor ve gamlı günler için hazırlanın ve bilin ki Allah Teala, sizin himayeciniz ve koruyucunuzdur ve sizi yakın bir zamanda düşmanların şerrinden kurtaracaktır, âkıbetinizi hayra dönüştürecektir, düşmanınızı çeşitli azaplara düçâr kılacaktır.
Bu zorluk ve musibetlere karşılık da size çeşitli nimet ve kerametler bağışlayacaktır. Öyleyse, şikayet etmeyin ve değerinizi düşürecek şeyleri ağzınıza almayın."
Artık Allah'ın ve Resulü'nün dinini savunma vazifesini tamamlayan Hz. Hüseyin (a.s.) bu görevi Ehl-i Beyt'ine emanet ediyordu.
Ehl-i Beyt ağlıyor, hıçkırıyor, tahammülü zor anlara dayanmaya çalışıyordu. İmam Hüseyin'den (a.s.) ayrılmak, onlara yüklenen vazifeden daha ağır geliyordu.
Yapabilecekleri bir şey yoktu. Onu müdafaa edemiyorlardı ve az sonra gözleri önünde şehit olacağını biliyorlardı.
Meleklerin yardım etmek istediği İmam Hüseyin
İmam Câfer Sâdık'tan Kerbela günü ile ilgili şöyle bir rivayet vardır:
"… Melekler Hüseyin (a.s.)'a yardım etmek için Allah'tan izin istediler. Allah da onlara izin verdi. Melekler savaşa hazırlık yaparak beklediler.
Savaşın olmasını bekliyorlardı ki, Hüseyin (a.s.) şehit düştü ve melekler de yeryüzüne indiler. Çünkü eceli dolmuş ve öldürülmüştü.
Melekler dediler ki: "Bize inmek için izin verdin. Ona yardım etmek için izin verdin. Biz indik, Sen onun ruhunu kabzettin."
Allah onlara şöyle vahyetti: "Onu görünceye kadar kabrinin başından ayrılmayın. Onun kabirden çıktığını gördüğünüz zaman, ona yardım edin. Şimdi onun için ve ona yardım edemediğiniz için ağlayın. Siz, ona yardım etmekle ve ona ağlamakla görevlendirildiniz."
Melekler Hüseyin (a.s.)'ın yasını tutmak ve ona yardım edemeyişlerinin üzüntüsünü ifade etmek için ağlamaya başladılar. O, kabirden çıkınca ona yardımcı olacaklardır. "
İmam Sâdık (a.s.)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Yahya'nın kendinden önce adaşı olmaması gibi, Hüseyin (a.s.)'ın da kendinden önce adaşı yoktu. Gökyüzü Hüseyin (a.s.) ve Yahya b. Zekeriyya (a.s.)'dan başka kimse için ağlamadı; kırk gece ve gündüz onlar için ağladı."
Sordular: "Gökyüzünün ağlaması nasıldır?"
İmam (a.s.) şöyle buyurdu: "Gökyüzü güneşin doğuşu ve batışı ânında normalden daha kırmızı idi."
İmam Seccad babasına yardım etmek istiyor
İmam Seccad, Kerbela günü hasta idi ve silah taşıyacak tâkadi yoktu. Ancak, İmam Hüseyin (a.s.)'ın feryadları karşısında, babasına yardım etmek için bir ara kendini çadırlardan dışarı attı.
"Ümmü Gülsüm, "Yavrum geri dön" diyordu.
Cevabında, "Hala, bırak Resulüllah (s.a.v.)'in evladının yanında savaşayım" buyurdu.
İmam Hüseyin (a.s.)'ın kendisi yüksek bir sesle, "Bacı, onu çadırlara geri çevir ki, yeryüzü Muhammed evlatlarının neslinden boş kalmasın" buyurdular."
Artık onun (a.s.) sırası gelmişti. Karşısındaki binlerce kişilik ordu ile baş başa idi.
Hümeyd b. Müslim şöyle der:
"Allah'a and olsun ki, çocukları, ailesi ve arkadaşları öldürüldüğü hâlde onun gibi kendine hâkim olan ve sağlam bir yürekle ve kahramanca savaşan birini hayatım boyunca görmedim.
Piyadeler saldırdığında, o da hamle yapıyor ve de onları kılıcıyla dağıtıyordu. Bir kurdun saldırısına uğrayan keçiler gibi sağa sola kaçışıyorlardı."
Bu esnada onu (a.s.) öldürme noktasında tereddüt geçiren askerleri harekete geçirmek için Ömer'in komutanlarından Amr b. Haccac ez-Zübeydî askerlere şöyle sesleniyordu:
"Ey Kûfeliler! İtaat etmeyi ve toplumun birliğini korumayı sürdürün. Dinden ok gibi fırlayıp çıkan ve imama (Yezid) karşı gelen kimseyi öldürme hususunda kuşkuya düşmeyin."
"Hüseyin (a.s.), Fırat'ın kenarındaki toprak sedden çadırına geri dönünce, Şimr b. Zilcevşen bir grup adamıyla karşısına çıktı. Etrafını sardılar. İçlerinde Mâlik b. Nesr el-Kindî denilen biri öne atıldı.
İmam Hüseyin (a.s.)'a sövdü ve başına bir kılıç indirdi. İmam (a.s.)'ın başında bir miğfer vardı. Kılıç miğferi parçalamış ve başı isabet almıştı. Yara kanıyordu. Miğfer kanla doldu.
İmam Hüseyin (a.s.) ona dedi ki: "Sağ elinle bir şey yiyemeyesin, onunla bir şey içemeyesin ve Allah seni zâlimlerle birlikte haşretsin."
Sonra miğferi attı. Bir bez istedi, onunla başını sardı. Başka bir miğfer istedi. Onu başına koydu. Sonra etrafını sarıkla sardı. Şimr b. Zilcevşen ve etrafındakiler uzaklaşıp yerlerine döndüler. Biraz bekledi, tekrar geri döndü. Onlar da İmam (a.s.)'a geri döndüler ve etrafını sardılar."
Hikmetler
Bu ne büyük bir cesaret ve mücadele örneğidir ki, binlerce kişinin parçalamak için beklediği bir sırada ve kurtuluşun mümkün olmadığı bir anda yine de savaşa devam etme kararlılığını gösterebilmek…
İnancın, teslimiyetin doruk noktası…
Cesaretin, azmin, kararlılığın, soğukkanlılığın zirvesi…
İmam (a.s.) gerçekten de şehitlerin efendisidir.
İmam çadırlara yakın bir noktada bekliyor, kendisine yönelen tehlikeleri bir arslanın gücü ile bertaraf ediyordu.
Yerine döndüğü zaman, yüksek sesle "La havle ve la kuvvete illa billah'il aliyyi'l-azim" diyordu.
Gücü Allah'tandı. Ve bu güç, karşısındakileri korkutmaya yetiyordu." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hüseyin eserinden)
Savaş meydanına girmeden evvel çadırlardaki kadınlarla ve oğlu Zeynnelâbidin ile son kez vedalaştı. Onlara son nasihatlerini etti.
Bu öyle bir ayrılık ânı idi ki, birazdan İmam Hüseyin (a.s.) bu çadırdaki Ehl-i Beyt'inden ayrılırken, ceddi Resulüllah (s.a.v.)'in yanına gidecekti ki bu onun hayatı boyunca beklediği vuslat ânı idi aslında…
Ehl-i Beyt'ini ise çok zor günler beklemekte idi. Bunu dile getirerek şöyle buyurdu:
"Zor ve gamlı günler için hazırlanın ve bilin ki Allah Teala, sizin himayeciniz ve koruyucunuzdur ve sizi yakın bir zamanda düşmanların şerrinden kurtaracaktır, âkıbetinizi hayra dönüştürecektir, düşmanınızı çeşitli azaplara düçâr kılacaktır.
Bu zorluk ve musibetlere karşılık da size çeşitli nimet ve kerametler bağışlayacaktır. Öyleyse, şikayet etmeyin ve değerinizi düşürecek şeyleri ağzınıza almayın."
Artık Allah'ın ve Resulü'nün dinini savunma vazifesini tamamlayan Hz. Hüseyin (a.s.) bu görevi Ehl-i Beyt'ine emanet ediyordu.
Ehl-i Beyt ağlıyor, hıçkırıyor, tahammülü zor anlara dayanmaya çalışıyordu. İmam Hüseyin'den (a.s.) ayrılmak, onlara yüklenen vazifeden daha ağır geliyordu.
Yapabilecekleri bir şey yoktu. Onu müdafaa edemiyorlardı ve az sonra gözleri önünde şehit olacağını biliyorlardı.
Meleklerin yardım etmek istediği İmam Hüseyin
İmam Câfer Sâdık'tan Kerbela günü ile ilgili şöyle bir rivayet vardır:
"… Melekler Hüseyin (a.s.)'a yardım etmek için Allah'tan izin istediler. Allah da onlara izin verdi. Melekler savaşa hazırlık yaparak beklediler.
Savaşın olmasını bekliyorlardı ki, Hüseyin (a.s.) şehit düştü ve melekler de yeryüzüne indiler. Çünkü eceli dolmuş ve öldürülmüştü.
Melekler dediler ki: "Bize inmek için izin verdin. Ona yardım etmek için izin verdin. Biz indik, Sen onun ruhunu kabzettin."
Allah onlara şöyle vahyetti: "Onu görünceye kadar kabrinin başından ayrılmayın. Onun kabirden çıktığını gördüğünüz zaman, ona yardım edin. Şimdi onun için ve ona yardım edemediğiniz için ağlayın. Siz, ona yardım etmekle ve ona ağlamakla görevlendirildiniz."
Melekler Hüseyin (a.s.)'ın yasını tutmak ve ona yardım edemeyişlerinin üzüntüsünü ifade etmek için ağlamaya başladılar. O, kabirden çıkınca ona yardımcı olacaklardır. "
İmam Sâdık (a.s.)'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Yahya'nın kendinden önce adaşı olmaması gibi, Hüseyin (a.s.)'ın da kendinden önce adaşı yoktu. Gökyüzü Hüseyin (a.s.) ve Yahya b. Zekeriyya (a.s.)'dan başka kimse için ağlamadı; kırk gece ve gündüz onlar için ağladı."
Sordular: "Gökyüzünün ağlaması nasıldır?"
İmam (a.s.) şöyle buyurdu: "Gökyüzü güneşin doğuşu ve batışı ânında normalden daha kırmızı idi."
İmam Seccad babasına yardım etmek istiyor
İmam Seccad, Kerbela günü hasta idi ve silah taşıyacak tâkadi yoktu. Ancak, İmam Hüseyin (a.s.)'ın feryadları karşısında, babasına yardım etmek için bir ara kendini çadırlardan dışarı attı.
"Ümmü Gülsüm, "Yavrum geri dön" diyordu.
Cevabında, "Hala, bırak Resulüllah (s.a.v.)'in evladının yanında savaşayım" buyurdu.
İmam Hüseyin (a.s.)'ın kendisi yüksek bir sesle, "Bacı, onu çadırlara geri çevir ki, yeryüzü Muhammed evlatlarının neslinden boş kalmasın" buyurdular."
Artık onun (a.s.) sırası gelmişti. Karşısındaki binlerce kişilik ordu ile baş başa idi.
Hümeyd b. Müslim şöyle der:
"Allah'a and olsun ki, çocukları, ailesi ve arkadaşları öldürüldüğü hâlde onun gibi kendine hâkim olan ve sağlam bir yürekle ve kahramanca savaşan birini hayatım boyunca görmedim.
Piyadeler saldırdığında, o da hamle yapıyor ve de onları kılıcıyla dağıtıyordu. Bir kurdun saldırısına uğrayan keçiler gibi sağa sola kaçışıyorlardı."
Bu esnada onu (a.s.) öldürme noktasında tereddüt geçiren askerleri harekete geçirmek için Ömer'in komutanlarından Amr b. Haccac ez-Zübeydî askerlere şöyle sesleniyordu:
"Ey Kûfeliler! İtaat etmeyi ve toplumun birliğini korumayı sürdürün. Dinden ok gibi fırlayıp çıkan ve imama (Yezid) karşı gelen kimseyi öldürme hususunda kuşkuya düşmeyin."
"Hüseyin (a.s.), Fırat'ın kenarındaki toprak sedden çadırına geri dönünce, Şimr b. Zilcevşen bir grup adamıyla karşısına çıktı. Etrafını sardılar. İçlerinde Mâlik b. Nesr el-Kindî denilen biri öne atıldı.
İmam Hüseyin (a.s.)'a sövdü ve başına bir kılıç indirdi. İmam (a.s.)'ın başında bir miğfer vardı. Kılıç miğferi parçalamış ve başı isabet almıştı. Yara kanıyordu. Miğfer kanla doldu.
İmam Hüseyin (a.s.) ona dedi ki: "Sağ elinle bir şey yiyemeyesin, onunla bir şey içemeyesin ve Allah seni zâlimlerle birlikte haşretsin."
Sonra miğferi attı. Bir bez istedi, onunla başını sardı. Başka bir miğfer istedi. Onu başına koydu. Sonra etrafını sarıkla sardı. Şimr b. Zilcevşen ve etrafındakiler uzaklaşıp yerlerine döndüler. Biraz bekledi, tekrar geri döndü. Onlar da İmam (a.s.)'a geri döndüler ve etrafını sardılar."
Hikmetler
Bu ne büyük bir cesaret ve mücadele örneğidir ki, binlerce kişinin parçalamak için beklediği bir sırada ve kurtuluşun mümkün olmadığı bir anda yine de savaşa devam etme kararlılığını gösterebilmek…
İnancın, teslimiyetin doruk noktası…
Cesaretin, azmin, kararlılığın, soğukkanlılığın zirvesi…
İmam (a.s.) gerçekten de şehitlerin efendisidir.
İmam çadırlara yakın bir noktada bekliyor, kendisine yönelen tehlikeleri bir arslanın gücü ile bertaraf ediyordu.
Yerine döndüğü zaman, yüksek sesle "La havle ve la kuvvete illa billah'il aliyyi'l-azim" diyordu.
Gücü Allah'tandı. Ve bu güç, karşısındakileri korkutmaya yetiyordu." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hüseyin eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.