Millete hakkıyla hizmet götürmek ancak güçlü bir devletin yapabileceği bir şeydir.
Kapitalizmin dayattığı küçülen devlet mantığıyla milletin memnun olacağı bir hizmet asla mümkün olmayacaktır.
Türkiye de yıllardan beri AB ve IMF politikalarıyla yönetildiği için bahsettiğimiz hizmet yetersizliğinden nasibini almıştır ve almaktadır.
Hizmet sektörü denilince akla ilk gelen sağlık sektörüdür, çünkü toplumun yediden yetmişe tamamını yakından ilgilendirmektedir.
Sağlık sektöründe yaşanan sorunlara girmeden önce, neden bu sorunların yaşandığının temel nedenini iyi kavramak zorundayız. Bunu kavramadan sağlıklı bir çözüm oluşturmak mümkün olmayacaktır.
Türkiye, IMF’den ve AB’den alma akılla borçlanma sürecine itilmiştir. Ve gelinen noktada borçlarının faizini dahi ödeyemez durumdadır.
Bir taraftan borçlar 800 milyar doların üzerine çıkarken, bir taraftan da bu borçları ödeyebileceğimiz bütün unsurlar devre dışı bırakılmaktadır.
Karlı kamu kuruluşları birkaç yıllık karına yabancılara devredilmiştir, 3 katrilyon dolar değerinde olan madenlerimizin sahaları yabancılara toprak fiyatına verilmiştir, kendi milli paramız yerine, yabancılardan faizli borçla alınan para piyasalara hakim olmuştur…
Devletin harcama ve borçlarını ödeme kalemi olarak geriye sadece vatandaşlarından aldığı vergi kalmıştır.
Devletin yapacağı bütün masraflar da, yanlış politikalar neticesinde alınan borçlar ve faizler de vergilerden karşılanmaktadır.
Toplanan vergilerin de bütün bu giderleri karşılaması mümkün olmadığı için doğal olarak devleti idare eden siyasiler yeni yeni gelir kalemleri bulmak zorundadırlar.
İşte sağlık hizmetlerinin yavaş yavaş paralı hale gelmesinin temel nedeni de budur.
Ankara Tabip Odası Başkanı Aydın Şavklı’nın ifade ettiği gibi, “Katılım payları, ilave ücret, reçete bedeli, on gün ikinci defa gelme ücreti, acil olmama ücreti, yatak ücreti, eşdeğer ilaç ücreti ve benzeri alınan, giderek kapsamı da genişletilen uygulamalar ile sağlık artık parasız değildir.”
Yaşanan bu acı tablo hem doktorları mağdur duruma getirmektedir hem de hastaları…
Hastalar sağlık problemlerini gidermeye daha büyük bedeller ödemek zorunda kalırken ve durumu olmayanlar ise sağlık hizmetlerinden mahrum kalmakla karşı karşıyayken, doktorlar da bu duruma itilen vatandaşların notlarına göre performansları belirlenecektir.
Şavklı’nın belirttiği gibi, “Yoğun tempo, performans ve hak ediş zorlaması, fiziki şartlar, bilimsel donanım, mesleki bağımsızlık olmaması, bunun yanı sıra değersizleştirilen meslek, şiddete davetiye çıkaran sorumsuz politikalar, sonucunda artan sayıda hekime şiddet… Nasıl mutlu olunabilir ki?”
Tekrar etmek gerekirse sağlıkta ve diğer hizmet sektörlerinde yaşanan en temel problem, uygulanan yanlış politikaların neticesinde buraları bir gelir kaynağı olarak görmektir.
Tek çıkış noktası Prof. Dr. Haydar Baş’ın ortaya koyduğu dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli ve onun pratik uygulaması olan “Sosyal Devlet-Milli Devlet” tezidir.
Çünkü Sayın Baş’ın Milli Devlet modelinde devlet, senyoraj hakkını kullanarak ve madenlerini, enerji kaynaklarını, kamu kuruluşlarını devlet-millet ortaklığıyla işleterek güçlü bir hale gelir ve gözü vatandaştan aldığı vergilerde olmaz.
Devletin eli güçlü olunca, sağlık da bedava olur, eğitim de, elektrik de, devletin normal şartlar altında sunması gereken bütün hizmetler de…
Biz siyasilerimize çıkış yolu gösteriyoruz.
Kapitalizmin dayattığı küçülen devlet mantığıyla milletin memnun olacağı bir hizmet asla mümkün olmayacaktır.
Türkiye de yıllardan beri AB ve IMF politikalarıyla yönetildiği için bahsettiğimiz hizmet yetersizliğinden nasibini almıştır ve almaktadır.
Hizmet sektörü denilince akla ilk gelen sağlık sektörüdür, çünkü toplumun yediden yetmişe tamamını yakından ilgilendirmektedir.
Sağlık sektöründe yaşanan sorunlara girmeden önce, neden bu sorunların yaşandığının temel nedenini iyi kavramak zorundayız. Bunu kavramadan sağlıklı bir çözüm oluşturmak mümkün olmayacaktır.
Türkiye, IMF’den ve AB’den alma akılla borçlanma sürecine itilmiştir. Ve gelinen noktada borçlarının faizini dahi ödeyemez durumdadır.
Bir taraftan borçlar 800 milyar doların üzerine çıkarken, bir taraftan da bu borçları ödeyebileceğimiz bütün unsurlar devre dışı bırakılmaktadır.
Karlı kamu kuruluşları birkaç yıllık karına yabancılara devredilmiştir, 3 katrilyon dolar değerinde olan madenlerimizin sahaları yabancılara toprak fiyatına verilmiştir, kendi milli paramız yerine, yabancılardan faizli borçla alınan para piyasalara hakim olmuştur…
Devletin harcama ve borçlarını ödeme kalemi olarak geriye sadece vatandaşlarından aldığı vergi kalmıştır.
Devletin yapacağı bütün masraflar da, yanlış politikalar neticesinde alınan borçlar ve faizler de vergilerden karşılanmaktadır.
Toplanan vergilerin de bütün bu giderleri karşılaması mümkün olmadığı için doğal olarak devleti idare eden siyasiler yeni yeni gelir kalemleri bulmak zorundadırlar.
İşte sağlık hizmetlerinin yavaş yavaş paralı hale gelmesinin temel nedeni de budur.
Ankara Tabip Odası Başkanı Aydın Şavklı’nın ifade ettiği gibi, “Katılım payları, ilave ücret, reçete bedeli, on gün ikinci defa gelme ücreti, acil olmama ücreti, yatak ücreti, eşdeğer ilaç ücreti ve benzeri alınan, giderek kapsamı da genişletilen uygulamalar ile sağlık artık parasız değildir.”
Yaşanan bu acı tablo hem doktorları mağdur duruma getirmektedir hem de hastaları…
Hastalar sağlık problemlerini gidermeye daha büyük bedeller ödemek zorunda kalırken ve durumu olmayanlar ise sağlık hizmetlerinden mahrum kalmakla karşı karşıyayken, doktorlar da bu duruma itilen vatandaşların notlarına göre performansları belirlenecektir.
Şavklı’nın belirttiği gibi, “Yoğun tempo, performans ve hak ediş zorlaması, fiziki şartlar, bilimsel donanım, mesleki bağımsızlık olmaması, bunun yanı sıra değersizleştirilen meslek, şiddete davetiye çıkaran sorumsuz politikalar, sonucunda artan sayıda hekime şiddet… Nasıl mutlu olunabilir ki?”
Tekrar etmek gerekirse sağlıkta ve diğer hizmet sektörlerinde yaşanan en temel problem, uygulanan yanlış politikaların neticesinde buraları bir gelir kaynağı olarak görmektir.
Tek çıkış noktası Prof. Dr. Haydar Baş’ın ortaya koyduğu dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli ve onun pratik uygulaması olan “Sosyal Devlet-Milli Devlet” tezidir.
Çünkü Sayın Baş’ın Milli Devlet modelinde devlet, senyoraj hakkını kullanarak ve madenlerini, enerji kaynaklarını, kamu kuruluşlarını devlet-millet ortaklığıyla işleterek güçlü bir hale gelir ve gözü vatandaştan aldığı vergilerde olmaz.
Devletin eli güçlü olunca, sağlık da bedava olur, eğitim de, elektrik de, devletin normal şartlar altında sunması gereken bütün hizmetler de…
Biz siyasilerimize çıkış yolu gösteriyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Asgari ücrete zam, enflasyonun sebebi değil, sonucudur / 13.12.2025
- Kokuşmuşluk her yerde! / 12.12.2025
- Trump'ın 'Türk ordusu' övgüsü, Barrack'ın 'monarşi' ilgisi / 11.12.2025
- Millet fakirleştiren büyüme, büyüme değildir / 10.12.2025
- 'Dün salonlara sığmadık, yarın sandıklara sığmayacağız' / 09.12.2025
- BTP'den 'Büyük Kongre'ye büyük hazırlık / 06.12.2025
- Etrafımız ateş çemberi / 05.12.2025
- Enflasyon, ‘talebi baskılama’ aracı mı? / 04.12.2025
- Asgari ücreti kim belirliyor: Komisyon mu, hükümet mi, JpMorgan mı? / 03.12.2025
- Gıdasız kalma riski bir ulusal güvenlik meselesi / 02.12.2025
- Kokuşmuşluk her yerde! / 12.12.2025
- Trump'ın 'Türk ordusu' övgüsü, Barrack'ın 'monarşi' ilgisi / 11.12.2025
- Millet fakirleştiren büyüme, büyüme değildir / 10.12.2025
- 'Dün salonlara sığmadık, yarın sandıklara sığmayacağız' / 09.12.2025
- BTP'den 'Büyük Kongre'ye büyük hazırlık / 06.12.2025
- Etrafımız ateş çemberi / 05.12.2025
- Enflasyon, ‘talebi baskılama’ aracı mı? / 04.12.2025
- Asgari ücreti kim belirliyor: Komisyon mu, hükümet mi, JpMorgan mı? / 03.12.2025
- Gıdasız kalma riski bir ulusal güvenlik meselesi / 02.12.2025




















































































