Bizim meslekte malum, karşındaki canlı ile iletişim kurmak zor gibi görünür. Bu yüzden daha Veteriner Hekimliği eğitiminin ilk yılında, bir çok meslektaş adayımız okulu bırakır. Her ne kadar ben de düşünmüş olsam da şartların uygun olmayışı sebebiyle devam etmek zorunda kalmışımdır.
O okul bir şekilde bitirilmek zorundadır. Malum ana, baba bekler. Bizim fakültede de eğitim 5 yıldır. Yüksek lisans diploması verirler bitiren her hekime. Ama doktora yapmak istersen, anlamadığım bir şekilde önce yüksek lisans isterler. Bu arada okul birincisi olarak dahi mezun olsan da birtakım siyasi kriterleri taşımak zorundasındır. Yok öyle, her başarılı kimse akademik kariyer yapacak diye bir şart!
O zamanlar, mevcut siyasetten de fersah fersah uzak olduğumuz için bir an önce okulu bitirip ya yurtdışına atarsın kendini ya da pratisyen, klinisyen olarak devam edersin yoluna. Tabii artık okulun sonlarına doğru belirli bir alana kanalize olman gerekiyor. Büyükbaş hekimliği, kanatlı hekimliği, egzotik hayvanlar hekimliği veya kedi, köpek hekimliği dallarından birine doğru ilerde hangi alanda iş imkanı bulmayı hedefliyorsan ona doğru yönlenirsin.
Bu arada 4. sınıftayken çok değer verdiğim, büyüğüm Prof. Dr. Haydar Baş hocam, benim bütün hayatımı şekillendirecek şu cümleleri kurmuştur; "Sadece tavuk bacağıyla bütün insanlığa bakarım."
Her ne kadar pratisyen klinisyen olsam da, bundan sonraki meslek yaşantımı, bu zemin üzerine kurdum. Öyle ki, hekimlik dalında kalmayıp kanatlı hayvanlarla ilgili müteahhitlik, sanayicilik, imalat, montaj, teknik danışmanlık alanında hepsini aynı çatı altında barındıran, Türkiye'nin tek, dünyada da alanında önemli firmalar arasına girmeyi başardığım çeşitli organizasyonları kurdum ve yönettim. Zaman zaman bizim kontrolümüz dışında gelişen olaylar ekonomik olarak bizi zorlamış olsa da...
Amacım, kanatlı hayvanlarla ilgili her konuda en iyisi olmaktı. Malum, ola ki bir gün görev tevdi edilirse layıkıyla yerine getirmek gerekecekti.
Dünyaya tavuk bacağıyla bakmak, ilk başta çok iddialı gelmişti bana. Bu konu üzerine kafa yormaya başlayıp, her geçen gün aşama kaydettikçe hiç de zor olmadığını yaşayarak görüyordum. Bunun için bilgi, birikim, tecrübeyle beraber muazzam bir ufuk gerekiyordu. Neyse ki o ufuğa sahip olanın yakınında olmak nasip olmuştu.
Ana başlıklar halinde değinecek olursak ki ben bunu epeyce detaylandırdım aslında;
* Senyoraj hakkının kullanılması ile beraber devletin kasasında yerli, milli ve maliyetsiz paranın bulunması MEM'de (Milli Ekonomi Modeli) detayları ile anlatılıyor zaten. En önemli faktör, proje mukabili ihtiyaç duyduğumuz kapitale, faizsiz ve uzun vadeli olarak sahip olmak en önemli noktaydı.
* İhtiyaç duyulan genetik potansiyele sahip bir ırkın, millileştirilerek bütün genetik stokların ülkemize transferi. Bu konu ile ilgili her türlü ıslah çalışmalarının desteklenmesi.
* En kısa zamanda çiftçiler desteklenerek, yurtdışından ithal ettiğimiz her türlü yem hammaddesinin ülkemizde yetiştirilmeye başlanması. Tohum endüstrisinin desteklenerek, özellikle mısırda, soyada kendi gen kaynaklarımızın devreye alınarak ilerletilmesine yönelik her türlü faaliyetlere hız verilmesi.
* İlaç ve aşı enstitülerimizin her türlü destek verilerek yerli ve milli hale getirilmesi. Bununla ilgili olarak her türlü teknolojik transferlerin yapılarak, alanının en iyilerinin ülkemizde hizmet için cezbedilmesinin sağlanması (Bkz. Atatürk'ün bu konu ile ilgili neler yaptığı).
* Daha efektif inşaat teknolojilerinin kullanılarak, barınma maliyetinin ucuzlaştırılması.
* Kendi madenlerimiz devreye konularak rüzgar, güneş ve nükleer enerjiden daha verimli yararlanılarak enerjinin bütün üreticilere bedelsiz olarak sağlanması.
Sadece bu 4 madde ile kendimize ait bir ırk, bunun ihtiyacı olan yem hammaddeleri ve biyolojik materyallerin yerli ve minimum maliyetlerle temin edilmesi ve enerji maliyetlerinin sıfırlanması.
Peki bu ne anlama geliyor? Her şeyden önce dünyada en rekabetçi fiyatlara sahip olmak, dilediğimiz zamanlarda dilediğimiz kadar üretim yapmak, üreticimizi ve köylümüzü ihya etmek ve en önemlisi de sadece tavukla bir ülkeyi kalkındırmak ve dünyanın protein açığını sıfırlamak.
Haydar Baş Bey'in tavuk bacağı ifadesi de şu anlama geliyor. Çünkü bu hayvanların en lezzetli ve kaliteli eti temin edebileceğiniz yegane yeri butları yani bacaklarıdır. Anlayana burada bile büyük bir mesaj var. Çünkü insanoğlu, her şeyin en iyisine layıktır.
Bu sadece tavuklarla bir ülkenin kalkınmasının detaylarını özetleyen küçük bir formül. MEM'i anladığımızda her geçen zaman diliminde ne kadar büyük kayıplarımız olduğunu anlayacaksınız.
Nerden mi çıkardım herkesin anlayacağını?
Gazi Mustafa Kemal öyle diyor; Türk milleti zekidir, cesurdur… Biz Türk Milletiyiz. Anlayamayanların milliyetini de sorgulamak gerektiğini düşünüyorum.
Selam olsun, Ata'sının izinde Cumhuriyet değerlerine sahip Yüce Türk Milleti'ne!
- Bozkırın gönül eri: Neşet Ertaş / 21.03.2021
- İtirazım var / 14.03.2021
- Sığır / 07.03.2021
- Çokomel, piskevit ve Jason Stetham / 28.02.2021
- Uğursuz Safiye(!) / 21.02.2021
- Minik Kuş’um / 14.02.2021
- 7 yıl askerlik, 7 yıl hapis, bizim Recep / 07.03.2020
- Keser döner sap döner / 26.02.2020
- Ağlatan mutluluk / 25.02.2020