Zaferin son nefeste olduğunu bilen mümini kamil, bu zafere nispetle yaşadığı hayat ve çilenin bir hiç olduğunu bilir ve başına gelenlere değil; son nefese, yani zafere ulaşmaya sabır göstererek bu noktada Resulullah'ın sabrındaki ruhu yaşamış olur. Bu şuur, kişiyi gerçek delikanlı, Allah eri yapar. Zira, şu anın etkilleyemediği insandır o insan. Sabrı şu ana değildir. Şu an, onu üzmez; sevindirmez de... O sadece şu an yapması gereken bütün emir ve yasakları yerine getirerek kulluk şuuru içerisinde ötelerin ötesini gözler ve bekler. Onun sabrı bu yöndedir. Mücadelesine de bu durum güç katar.İşte Resulullah Efendimiz (sav)'in sabrı, bazan işin hikmeti kavranılmadığı için, ancak zafere ulaşılınca anlaşılabilmiştirl.Hudeybiye'yi imzalamasını kavrayamayan sahabeler olmuştu. Onun, ağır müsamaha şartlarına sabır göstermesi bir mücadeleden kaçış değildi. Nitekim sulh ortamında birçok insan ve kabile kazanılarak barış ortamı, zafere dönüştürülmüştür. Ve Onun buradaki sabrı, sonuç olarak yenilgi taşımadığı için asla bir maraz ve zaafiyet değildir. Kabe'yi tavafı sırasında, bir grup insanla beraber Ebu Cehil'e iki tur sabreden Hz. Resulullah (sav), kendisinin bu halini zaaf zanneden Ebu Cehil'e yönelerek tehdit etmiş, ilahi heybetten ürken Ebu Cehil, ayaklarına kapanıvermiştir.Aynı Ebu Cehil, hakaret ederek Resulullah'ın başını yardığında O, ses çıkarmayıp sabretmişti. Onun bu sabrı Hz. Hamza'nın Müslüman olmasına, dolaysıyla İslam'ın güç kazanmasına vesile olmuştur.Görüldüğü üzere Resulullah'ın bütün bekleyişleri zafer bekleyişidir. Asla bir maraz, atalet vea korkaklık değildir. Onun sabrının maraza dönüşmeyişinin sebebi ise, aynen merhametinde olduğu gibi Allah'la olan irtibatıdır. Tevazu, hilm ve cömertliğinde de durum aynı olup, Hak ile oluşu herbirini ölçülü kılmıştır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.