Burada asıl tehlike, rabıtayı şirkle karıştıranların, feyz ve muhabbet gibi mânevî mahluk nevinden nimetleri, Cenab-ı Hakk'ın zatına izafe edip, Hâlık gibi telâkki etmeleridir.
Kaldı ki "Mü'min mü'min'in aynasıdır", "Alimlerin yüzüne bakmak ibadettir" gibi deliller, kalbinde feyz ve muhabbet taşıyan Allah dostlarına yakın olmayı, onlara muhabbet besleyip, tevessül etmeyi teşvik etmektedir.
Bilinmelidir ki, Allah dostları (peygamber ve velîler) Hakk'ın muhabbet ve rıza sarayına açılan kapılardır. Bu, ezelî ve ebedî iradenin gereğidir. Hidayet ve rahmete ulaşmak için bu kapılardan geçilmesi esastır.
Rabıta ile vesîle münasebetini ve hususiyle rabıtanın mahiyetini kavramak konusundaki bir önemli nükte de şudur: Rabıtada kul, kendi varlığını terkedip insan-ı kâmilin varlığına bürünerek; sanki ortada olan kendi değil de odur diye düşünerek, onun eli ve dili ile Hakk'a yalvarmakta ve müracaat etmektedir. Bu varlıktan soyunma hâli, nefsin terbiyesinde ve benlik davasından vazgeçmede en etkili yoldur. Nitekim, nefsi terbiye ve tezkiye yolu olan tasavvuf, esasen üç temel vasfı benliğe kazandırmaktadır. Bunlar; teslimiyet, mahviyet ve hizmettir. Teslimiyetin ve hizmetin derecesi, insanın nefsine hakim olup, 'ene'sini (benliğini) eritmesiyle orantılıdır. İnsanın yaratılışında saklı olan önemli bir sırla ilgilidir.
Malum olduğu üzere, insan topraktan yaratılmıştır. Toprağın mukabili olan insan bedeni, çürümeye mahkumdur. Esasen ölüm, Hakk'a mecburî dönüştür. Bu mânâda ister-istemez herkes Hakk'a dönecektir, zira "Her nefis ölümü tadacaktır." Bu, maddî anlamda, kalıbın toprak olan aslına avdet etmesidir.
İşte; henüz bedeni (kalıbı) yok olmadan, Cenab-ı Hakk'ın huzurunda yokluğa gömülen ve benlik arzetmeyen insan, gerçek anlamda kuldur. Kulluk nüktesini burada aramak lazımdır. İnsan 'kul' olunca, o, eşref-i mahlûkattır, hazreti insandır. Kur'an'da bu mânâ, şöyle anlatılmaktadır: "Ben ona ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secdeye kapanın." Burada kastedilen Adem'dir. Yani çamur kalıbını hakikatte terketmiş, özüne (asıl cevherine) dönmüş insan... Başka bir ifade ile, Hakk'ın varlığında ölümsüzlüğe ulaşmış, hayat bulmuş insan...
Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden Hz. MEVLANA
Kaldı ki "Mü'min mü'min'in aynasıdır", "Alimlerin yüzüne bakmak ibadettir" gibi deliller, kalbinde feyz ve muhabbet taşıyan Allah dostlarına yakın olmayı, onlara muhabbet besleyip, tevessül etmeyi teşvik etmektedir.
Bilinmelidir ki, Allah dostları (peygamber ve velîler) Hakk'ın muhabbet ve rıza sarayına açılan kapılardır. Bu, ezelî ve ebedî iradenin gereğidir. Hidayet ve rahmete ulaşmak için bu kapılardan geçilmesi esastır.
Rabıta ile vesîle münasebetini ve hususiyle rabıtanın mahiyetini kavramak konusundaki bir önemli nükte de şudur: Rabıtada kul, kendi varlığını terkedip insan-ı kâmilin varlığına bürünerek; sanki ortada olan kendi değil de odur diye düşünerek, onun eli ve dili ile Hakk'a yalvarmakta ve müracaat etmektedir. Bu varlıktan soyunma hâli, nefsin terbiyesinde ve benlik davasından vazgeçmede en etkili yoldur. Nitekim, nefsi terbiye ve tezkiye yolu olan tasavvuf, esasen üç temel vasfı benliğe kazandırmaktadır. Bunlar; teslimiyet, mahviyet ve hizmettir. Teslimiyetin ve hizmetin derecesi, insanın nefsine hakim olup, 'ene'sini (benliğini) eritmesiyle orantılıdır. İnsanın yaratılışında saklı olan önemli bir sırla ilgilidir.
Malum olduğu üzere, insan topraktan yaratılmıştır. Toprağın mukabili olan insan bedeni, çürümeye mahkumdur. Esasen ölüm, Hakk'a mecburî dönüştür. Bu mânâda ister-istemez herkes Hakk'a dönecektir, zira "Her nefis ölümü tadacaktır." Bu, maddî anlamda, kalıbın toprak olan aslına avdet etmesidir.
İşte; henüz bedeni (kalıbı) yok olmadan, Cenab-ı Hakk'ın huzurunda yokluğa gömülen ve benlik arzetmeyen insan, gerçek anlamda kuldur. Kulluk nüktesini burada aramak lazımdır. İnsan 'kul' olunca, o, eşref-i mahlûkattır, hazreti insandır. Kur'an'da bu mânâ, şöyle anlatılmaktadır: "Ben ona ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secdeye kapanın." Burada kastedilen Adem'dir. Yani çamur kalıbını hakikatte terketmiş, özüne (asıl cevherine) dönmüş insan... Başka bir ifade ile, Hakk'ın varlığında ölümsüzlüğe ulaşmış, hayat bulmuş insan...
Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden Hz. MEVLANA
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.