24 Mayıs'ta Patrikhane'de bir Ortodoks zirve toplantısı başlayacak. Dünyanın dört bir yanından İstanbul'a gelecek Ortodoks patrikler, kiliseye ait taşınmazları İsraillilere 198 yıllığına kiraladığı iddia edilen ve patrikhane gelirlerini zimmetine geçirmekle suçlanan Kudüs Patriği 1.İrineos'u yargılayacak.Filistin'de 'İstenmeyen adam' ilan edilen 1. İrineos'un da 'sanık' sıfatıyla zirveye katılması bekleniyor.İki gün sürecek olağanüstü toplantıya katılacaklar arasında, Moskova, İskenderiye, Antakya, Sırbistan, Bulgaristan, Romanya ve Gürcistan patrikleri var.Toplantının en can alıcı noktası, Lozan'a rağmen Fener Rum Patrikhanesi'nde Bartholomeos başkanlığında yapılması.Bu toplantının yapılması durumunda Bartholomeos'un "ekümenik" olduğu fiili olarak kabul edilmiş olacak, böylece Lozan delinecek ve Türkiye'nin üniter yapısını bozmaya yönelik ciddi bir adım atılmış olunacak.Konuyla alakalı olarak, Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol, "Bu toplantı ileride Türkiye'nin başına çorap örülmesine neden olacaktır. Cumhuriyet Savcıları derhal olaya el koymak mecburiyetindedir" dedi.Patrikhane'nin geçmişine dönerek, "Mustafa Kemal Atatürk'ün Patrikhane'ye bakışı nasıldı, Cumhuriyet öncesi ne tür faaliyetleri vardı, Lozan'a göre statüsü nasıl belirlenmişti" biraz irdeleyelim.Atatürk'ün Patrikhane'ye bakışını kendi ifadeleriyle aktaralım:"Azınlıklara gelince, bu konuda değiş-tokuş ileri sürmüştü. Öbür devletlerin temsilcileri de bu konuda bizim fikrimizi izlemişler ve onaylamışlardır. Ama bir fesat ve hıyanet ocağı olan, ülkede ayrılık ve uyuşmazlık tohumları saçan, Hıristiyan hemşehrimizin huzur ve refahı için de uğursuzluk ve felaket simgesi olan Rum Patrikhanesi'ni artık topraklarımızda barındırmayız. Bu tehlikeli örgütü ülkemizde tutmamız için ne gibi vesile ve nedenler ileri sürülebilir? Türkiye'nin Rum Patrikhanesi için topraklarında bir sığınak göstermeye ne zorunluluğu vardır? Bu fesat yuvasının gerçek yeri Yunanistan değil midir?"Patrikhane, Atatürk'e "fesat yuvası" dedirtecek kadar hangi faaliyetlerde bulunmuştu?Mondros Mütarekesi'nden sonra özel olarak İstanbul, genel olarak Türkiye'deki Rum-Yunan faaliyetleri İstanbul'daki Fener Rum Patrikhanesi'nden yönetilmiştir.Patrikhane, başta siyasi faaliyetler olmak üzere, terör örgütlerinin teşkilatlandırılması, çetelerin desteklenmesi, gösterilerin düzenlenmesi, kültürel çalışmaların yürütülmesi, propagandanın yaygınlaştırılması gibi işleri yapan bir kuruluş durumundaydı.İstiklalini kazanan ve bir hayli de genişleyen Yunanistan, hedefine ulaşabilmek için doğudaki büyük Türk potansiyelini yalnız Yunan Kilisesi ile etki altına almayacağını biliyordu. O nedenle, Yunan tarihinde önemli bir fonksiyonu bulunan Rum Ortodoks Kilisesi'ni Türklere karşı tahrik ve baltalama aracı olarak kullanma kararı almıştır.Patrikhane, sudan bahanelerle Patrik seçimini geciktiriyor ve Osmanlı Hükümetine karşı herhangi bir sorumluluk duymuyordu. Dini kisvesinden sıyrılan Patrikhane, Yunanistan'ın Türkiye'deki bir otoritesi haline gelmiş bulunuyordu.Yunan Ordusunun Edirne'yi alıp, Çatalca'ya doğru ilerlemesi üzerine Rum Patrikhanesi, o bölgede bulunan Rum Metropolit ve papazlarına Yunan askerleri geldikçe karargahlarına gidip kendilerini takdis etmelerini emretmişti.Edirne Metropoliti Polikaryos, Trakya'da bulunan pek çok papazı da yanına alarak Atina'ya kadar gitmiş ve orada Edirne'yi kurtardığından dolayı Venizelos'a teşekkür etmiş ve ona uzun ömürler dilemiştir.Patrikhane, 1919 yılı ortalarına gelindiğinde bağımsızlığını ilan etmişti. Temmuz 1919'da kapısının üzerine çifte kartallı "Bizans Bayrağı"nı asmıştı.Bir ara Rumların çıkarlarını savunmak için Paris'e giden Patrik Vekili Doroteos, oradan dönüşünde Atina'ya uğramış ve Pire'den İstanbul'a Yunan kruvazörleri ile gelmişti.Patrik Vekili Doroteos, Atina'da yaptığı konuşmada " Patrikhane yalnız emellerini korumakla yetinmedi, fakat milletle birleşerek bu hedefe varılması için el altından tahrik etti ve her zaman Türk'ten ilk darbeyi o yedi. Kuduran Türkler ilk darbelerini hep Patrikhane'ye indirdiler. Rum Milletinin bağırsaklarını söktüler. Cellatların darbeleri altında can vermiş din adamlarımızı şehit olarak gösteriyorum. Fakat, şimdi muzaffer İtilaf orduları ile Yunanlılar bu eski dünyayı yıkıyorlar" diyerek içyüzünü göstermiştir.Patrik Vekili Doroteos, Türkiye'deki Rum okullarında Türkçe'yi yasaklamıştı.Patrik Vekili Doroteos, Anadolu'dan "baba mirası" diye bahsetmeye başlamıştı.Türkiye'deki bütün Rum faaliyetlerinin merkezi olarak çalışan Patrikhane'nin yaptığı önemli işlerden birisi de, "İtilaf filolarının İstanbul limanına gelişini kutlamak için Rum okulları müdürlerine okullarını üç gün tatil etmelerini emretmesi" olmuştur.Heybeliada Ruhban Okulu'nda yetişen Metropolitlerin Cumhuriyetin kuruluşundan önce yaptıkları faaliyetleri de tarih kaydetmiştir. Son olarak Makarios'un Kıbrıs'ta yaptıklarını da yakın tarihten biliyoruz. Bunlar yapılanların sadece bir kısmı. Daha yüzlercesi sayılabilir.Bu sebeplerden dolayı Atatürk Patrikhane'ye soğuk bakmış, fakat Batılıların yoğun baskısı sebebiyle Lozan'da belli koşullarla İstanbul'da kalmasına müsaade etmiştir. Bunlar da Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşları olan Rumların dini ihtiyaçlarını (nikah, evlenme, vaftiz vs.) karşılayacaktır, kesinlikle siyasetle uğraşmayacaktır, azınlık statüsünde olacaktır.İşte "ekümeniklik" iddiası, "Kostantinople'un Baş Patriği" iddiaları bu sınırın dışına çıkmak demektir ve Patrikhane'nin uluslararası siyasi bir kimliğe bürünmesi demektir. Kısaca bu Lozan'ı delmektir, ülkemizin üniter yapısını bölmek demektir.Ekümenik iddialarının getirebileceği tehlikelerin basamakları şunlardır:Patrikhane'yi Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının vesayetinden kurtarmak."Bizans'ın mirası", Kutsal emanetler" adı altında bir takım yerleri Patrikhane'ye bağlamak. Örneğin Ayasofya...Suriçi İstanbul'un, eski Kostantinople olarak tekrar ihyası.Hıristiyan ülkelerce İstanbul'da temsilciliklerin açılması.Şu an bir taraftan bunların alt yapıları AB ve ABD hibeleri adı altında yapılırken, Patrikhane'nin çevresi buna hazırlanırken, diğer taraftan da Patrik Bartholomeos'un konumunu güçlendirecek ve uluslararası platformda desteğini artıracak Ortodoks zirveleri de yapılmaktadır.Kıbrıs, Ege, Patrikhane, Güneydoğu, Pontus, Ermeni vs birçok mevzuu üst üste AB sürecinde ve de ABD müttefikliğinde gerçekleşmektedir. Bu tavizkar tutum devam edildikçe daha çok şeyler kaybedebiliriz.Acilen kendimize gelip ayıkmamız lazım.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Buğday üreticisiyle resmen dalga geçiliyor! / 08.06.2024
- Hem AB, hem BRICS olabilir mi? / 07.06.2024
- AB sürecinde sorun bekletende değil, bekleyende! / 01.06.2024
- ABD’nin BM’de veto hakkı iptal edilmelidir / 31.05.2024
- Hükümetin ‘yeni anayasa’dan maksadı nedir? / 29.05.2024
- Açlık sınırı ‘ulaşılamayan’ hedef oldu / 28.05.2024
- Şimşek’in programı vatandaşa zarar! / 25.05.2024
- Dünya savaşa sürükleniyor Türkiye ne yapmalı? / 24.05.2024
- Reisi’nin ölümü ve dünyayı bekleyen tehlike / 22.05.2024
- Yapay zeka ve Vatandaşlık Maaşı / 21.05.2024
- Hem AB, hem BRICS olabilir mi? / 07.06.2024
- AB sürecinde sorun bekletende değil, bekleyende! / 01.06.2024
- ABD’nin BM’de veto hakkı iptal edilmelidir / 31.05.2024
- Hükümetin ‘yeni anayasa’dan maksadı nedir? / 29.05.2024
- Açlık sınırı ‘ulaşılamayan’ hedef oldu / 28.05.2024
- Şimşek’in programı vatandaşa zarar! / 25.05.2024
- Dünya savaşa sürükleniyor Türkiye ne yapmalı? / 24.05.2024
- Reisi’nin ölümü ve dünyayı bekleyen tehlike / 22.05.2024
- Yapay zeka ve Vatandaşlık Maaşı / 21.05.2024