Parti mi, Allah mı?

Prof. Dr. Haydar Baş, "Millet kendini düzeltmelidir" (19 Aralık) başlıklı yazısında Türk seçmeninin bugüne kadar, "Arkalarında Amerika var, güç bunlarda" çarpık mantığı ile "başına gelecek belâları nasıl çağırdığını" örnekler verip anlattıktan sonra, "? seçilenler değil, seçenler aynaya bakıp kendini seyretsinler ve istiğfar ile kendilerini düzeltsinler" uyarısını yapıyor. Gelin görün ki, bugün itibariyle millette böyle bir basiret uyanışı hissedilmiyor. Acı ama gerçek bu.  Bunları söylerken bir bildiğimiz var. Hareket kabiliyetimiz oldukça sınırlı olduğu için bâzı işlerimizi telefonla dostlarımıza havale ediyor, neticeleri bildirmek yahut teslim etmek için ziyaretimize geldiklerinde ülkede yaşananlar hakkında milletin tepkisi konusunda görüşlerini öğrenmek istiyoruz.  Şimdi size yaşanmış iki örnek nakledeceğim. Siz bu örneklere bakarak insanların çamura ne kadar kurtarılamaz bir derinlikte battıklarını çok güzel anlayacaksınız. Bir dostumuz eşi ile birlikte Türkiye'de yaşanan kötü gidişi tanıdık ve komşuları ile paylaşmak için ev gezilerine çıkar. Mahallelerinde, AKP'li olduklarını bildikleri bir ailenin sünnet düğünleri vardır ve hanımlar kendi aralarında Kur'an tilavet etmektedirler. Bu kardeşimin eşi, "Hayırlı olsun" demek ve hediyesini takdim etmek için içeri girdiğinde, "Biz, sizin olduğunuz yerde Kur'an okumayız" der ve Kitabı kapatırlar.  Bu zihniyete göre Kur'an'ı okumak ve dinlemek herhalde yalnızca AKP'lilerin hakkıdır.  İşte Recep Tayyip Erdoğan milleti böylesine kamplaştırmıştır. Sarsıcı bir örnek daha verelim. Arkadaşlar bir evde AKP döneminde yapılan gayri millî ve gayri ahlakî hukuki düzenlemelerden ve bu düzenlemelerin neticelerinden örnekler verince, kendilerini dinleyen evin hanımı aynen şöyle söyler: "Siz ne diyorsunuz be! Ben aşağı yukarı her gece rüyamda Erdoğan'ı görüyorum. Rüyamda Erdoğan 'Kocanı kes' desin, kocamı keserim." Hep kadınlardan örnekler verdik.  Erkekler farklı mı?  Hırsızlık ve yolsuzluk görüntülerle çarşaf çarşaf ortaya konmuş. İki Bakan ve çocuklarının rüşvet görüşmeleri görüntü ve ses kayıtları ile tespit altına alınmış. Türkiye 80 milyar Euro zarara uğratılmış. Evlerdeki ayakkabı kutularından 4,5 milyon dolarlar çıkmış. Bakan çocuğunun odasında 7 çelik kasa görüntüleri bütün gazete ve televizyonlarda yüzlerce defa gözümüzün içine sokulmuş. Bugün itibariyle de iki bakanın çocuğu suçları sabit görülerek mahkemece tutuklanmış. Hal böyleyken Üsküdar'daki Hz. Ali Camii'nde Cuma namazı kılan Erdoğan'a cami cemaati, "Dik dur eğilme, bu millet seninle" tezahüratı yapmış? Ne diyelim? Kur'an hemen her suresinde adaletten bahseder, hırsızlığı ve kul hakkı yemenin Allah (c.c.) tarafından yasaklandığı ikazında bulunur, bu insanlara cehennemi adres gösterir ve âlemlere rahmet Hz. Muhammed (s.a.a.) de ümmetini aynı konuda defalarca uyarırken? İnsanların "hırsız"dan ve "yetim hakkı yiyenden" yahut onları kanatları altına alan Başbakan'dan memnun kalmaları, rüşvetçiyi enseleyen polis ve savcıların yakasına yapışmaları, "Önce partim, vakit kalır ve sıra gelirse Allah'ım" demek değil midir? Sayın Başbakan gözünü iyece karartmış durumda. Bunca ayrıştırma yetmiyormuş gibi, gelen duyumlara göre, şimdi de MİT'i polisin üzerine salacak, öyle deniyor. O zaman Türkiye hepten ayrışır? Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın ikâzı inşaallah yerini bulur, yoksa bütün bu ilkel davranış ve yaklaşımlar sonucu bu millet çürüyecek ve bu devlet çökecek, altında hepimiz kalacağız?