Anadolu evliyâsının büyüklerinden. Nakşibend Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin yolunu Buhârâ'da Ubeydullah-i Ahrâr'dan alarak Anadolu'ya ilk olarak getirip yayan âlim.
Germiyanoğulları beyliğinin sınırları dâhilinde olan Kütahya'nın Simav kasabası civârında bir köyde doğdu. 1491 (H.897) yılında Rumeli'nde Vardar Yenicesi'nde vefat ederek oraya defnedildi. İlk tahsîlini Simav'da tamamladıktan sonra İstanbul'a gitti. Zeyrek Medresesinde büyük âlim Alâeddîn Tûsî'nin talebesi oldu. Zahirî ilimlerde ilerledi. Hocası Alâeddîn Tûsî, Hocazâde ile yaptığı münazara netîcesinde İran'daKirman taraflarına gitti. En çok sevip takdir ettiği talebesi Abdullah-ı İlâhî'yi de yanında götürdü. Abdullah-ı İlâhî, Kirman'da da bir müddet ilim tahsîl etti. Fakat bir türlü tatmin olmadı. Zâhirî ilimleri bırakıp bâtınî ilimlerle uğraşmayı arzu etti. Hattâ bütün kitaplarını yakmak veya suya atmak gibi bir düşünceyle karşı karşıya kaldı. Yanına gelen evliyâdan bir zâtın tavsiyesi ile ihtiyâcı olmayan kitapları satıp parasını fakirlere dağıttı. Bilahare Semerkant'a gitti. Bu sırada Semerkant'ta Yâkub-ı Çerhî hazretlerinin talebesi ve halîfesi Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr, Hâce Nakşibend Behâeddîn-i Buhârî'nin yolunu yaymak ve insanlara İslâm ahlâkını anlatmakla meşgûldü. Binlerce talebe etrafında feyz almak, Allahü teâlânın râzı olduğu yolu öğrenmek için çırpınıyordu. Abdullah-ı İlâhî de, bu seçilmişlerin halkasına dâhil oldu.
Germiyanoğulları beyliğinin sınırları dâhilinde olan Kütahya'nın Simav kasabası civârında bir köyde doğdu. 1491 (H.897) yılında Rumeli'nde Vardar Yenicesi'nde vefat ederek oraya defnedildi. İlk tahsîlini Simav'da tamamladıktan sonra İstanbul'a gitti. Zeyrek Medresesinde büyük âlim Alâeddîn Tûsî'nin talebesi oldu. Zahirî ilimlerde ilerledi. Hocası Alâeddîn Tûsî, Hocazâde ile yaptığı münazara netîcesinde İran'daKirman taraflarına gitti. En çok sevip takdir ettiği talebesi Abdullah-ı İlâhî'yi de yanında götürdü. Abdullah-ı İlâhî, Kirman'da da bir müddet ilim tahsîl etti. Fakat bir türlü tatmin olmadı. Zâhirî ilimleri bırakıp bâtınî ilimlerle uğraşmayı arzu etti. Hattâ bütün kitaplarını yakmak veya suya atmak gibi bir düşünceyle karşı karşıya kaldı. Yanına gelen evliyâdan bir zâtın tavsiyesi ile ihtiyâcı olmayan kitapları satıp parasını fakirlere dağıttı. Bilahare Semerkant'a gitti. Bu sırada Semerkant'ta Yâkub-ı Çerhî hazretlerinin talebesi ve halîfesi Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr, Hâce Nakşibend Behâeddîn-i Buhârî'nin yolunu yaymak ve insanlara İslâm ahlâkını anlatmakla meşgûldü. Binlerce talebe etrafında feyz almak, Allahü teâlânın râzı olduğu yolu öğrenmek için çırpınıyordu. Abdullah-ı İlâhî de, bu seçilmişlerin halkasına dâhil oldu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.