Asırlar var ki her güzel olan şeyin O'ndan bir iz, bir parça taşıdığı, alemlere rahmet olan Nur'dan uzağız.
Sanmayın ki O'na yazılan övgüler, hasret türküleri, naatlar ve kasideler bir gün olup bitecek, ta kıyamete
kadar kalan bir tek mümin olsa bile O'na salat-ü selam getirecek, O'nun hicran ateşi ile yanacak. Her mümin, kamil olabilmek için O'nun sevgisine muhtaç olacak. Çünkü O'nsuz olmaz, O'nun mektebinden geçmeden olgun mümin olunmaz.
O'nun ilk defa adını duyduğumuzda, sevgisinden küçük bir parça yüreğimzde aktığında işte o zaman o
mektepteki talebeliğimiz de başlar. Öyle zamanlar olur O'nu okur, O'nu dinler, O'nu konuşursunuz, böylelikle
sınıflarınızı geçersiniz. Fakat bazan da kaderin hesabı mı desek, nasipsizlik mi desek O'ndan ve O'nun
zikrinden uzak kalırsınız. Bu aslında ne kadar üzücü bir şeydir bilsek...
Alemlerin O'nun yüzüsuyu hürmetine yaratıldığı Sevgili'den aklen ve gönül olarak uzakta kalmak doğrusunu
isterseniz acı bir şeydir. Çünkü O; "Sen olmasaydın, Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım" İlâhi hitabına muhatap olan, başta da söylediğimiz gibi her güzelliğin O'ndan bir iz taşıdığı, bütün güzel sıfatların sahibi Ahmet Muhammed Mustafa'dır (S.A.V.). O en güzel örnek, O sizin bizim sahibimiz olmaya en layık insan. O sizin bizim herşeyimizdir, unutmayalım.
Bugün etrafımız bir şekilde istemediğimiz görüntülere büründü ise, viranelerdeki defineleri çıkarabilmek için Muhammedî bir nura, Muhammedî bir bakışa her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğu bir gerçektir.
Kendi peygamberini, kendi özünü tanımayan insan öksüzdür, yetimdir, gariptir.
O bazı müminlerin kalbinde dipdiri, capcanlı dururken, O'nun kelâmından uzak nesiller kayıptır, sahipsizdir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bir hadislerinde buyuruyorlar ki; "Bana salat ve selâm getiriniz. Zira temizlenip arınmanıza bir vesiledir." Devrimizde yaşadığımız bunca olumsuzluklara rağmen böyle bir müjdeye muhatap olmak nasipli olduğumuzun bir göstergesi değil midir?
İnsanın en derinlerinde saklı bulunan o en mükemmele yaklaşma isteği aslında Hz. Peygambere (S.A.V.) yaklaşma isteğidir. "Onlar ki Allah (C.C.) anıldığı vakit yürekleri titrer ve onlar üzerine ayetler okunduğu vakit imanlarını arttırır. Onlar ancak Rablerine güvenirler" (Enfal: 2) ayetinin muhatabı olan müminler O'nun ümmetidir.
Garip gönülllerin neşesi, süruru, gururu ol Muhammed Mustafa'dır (S.A.V.).
Sanmayın ki O'na yazılan övgüler, hasret türküleri, naatlar ve kasideler bir gün olup bitecek, ta kıyamete
kadar kalan bir tek mümin olsa bile O'na salat-ü selam getirecek, O'nun hicran ateşi ile yanacak. Her mümin, kamil olabilmek için O'nun sevgisine muhtaç olacak. Çünkü O'nsuz olmaz, O'nun mektebinden geçmeden olgun mümin olunmaz.
O'nun ilk defa adını duyduğumuzda, sevgisinden küçük bir parça yüreğimzde aktığında işte o zaman o
mektepteki talebeliğimiz de başlar. Öyle zamanlar olur O'nu okur, O'nu dinler, O'nu konuşursunuz, böylelikle
sınıflarınızı geçersiniz. Fakat bazan da kaderin hesabı mı desek, nasipsizlik mi desek O'ndan ve O'nun
zikrinden uzak kalırsınız. Bu aslında ne kadar üzücü bir şeydir bilsek...
Alemlerin O'nun yüzüsuyu hürmetine yaratıldığı Sevgili'den aklen ve gönül olarak uzakta kalmak doğrusunu
isterseniz acı bir şeydir. Çünkü O; "Sen olmasaydın, Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım" İlâhi hitabına muhatap olan, başta da söylediğimiz gibi her güzelliğin O'ndan bir iz taşıdığı, bütün güzel sıfatların sahibi Ahmet Muhammed Mustafa'dır (S.A.V.). O en güzel örnek, O sizin bizim sahibimiz olmaya en layık insan. O sizin bizim herşeyimizdir, unutmayalım.
Bugün etrafımız bir şekilde istemediğimiz görüntülere büründü ise, viranelerdeki defineleri çıkarabilmek için Muhammedî bir nura, Muhammedî bir bakışa her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğu bir gerçektir.
Kendi peygamberini, kendi özünü tanımayan insan öksüzdür, yetimdir, gariptir.
O bazı müminlerin kalbinde dipdiri, capcanlı dururken, O'nun kelâmından uzak nesiller kayıptır, sahipsizdir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bir hadislerinde buyuruyorlar ki; "Bana salat ve selâm getiriniz. Zira temizlenip arınmanıza bir vesiledir." Devrimizde yaşadığımız bunca olumsuzluklara rağmen böyle bir müjdeye muhatap olmak nasipli olduğumuzun bir göstergesi değil midir?
İnsanın en derinlerinde saklı bulunan o en mükemmele yaklaşma isteği aslında Hz. Peygambere (S.A.V.) yaklaşma isteğidir. "Onlar ki Allah (C.C.) anıldığı vakit yürekleri titrer ve onlar üzerine ayetler okunduğu vakit imanlarını arttırır. Onlar ancak Rablerine güvenirler" (Enfal: 2) ayetinin muhatabı olan müminler O'nun ümmetidir.
Garip gönülllerin neşesi, süruru, gururu ol Muhammed Mustafa'dır (S.A.V.).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.