‘Nefsini terbiye et ve hâlini düşün’
Bir kimse Hak yola girmek isterse önce nefsini terbiye etmeli. Nefis, kötü edeplidir ve her zaman kötüyü emreder. Hakk'a karşı huzurun nasıl, O'na nasıl yol almaktasın?
04.02.2023 08:50:00





Bir kimse Hak yola girmek isterse önce nefsini terbiye etmeli. Nefis, kötü edeplidir ve her zaman kötüyü emreder. Hakk'a karşı huzurun nasıl, O'na nasıl yol almaktasın?
Nefsini terbiye et ve hâlini düşün. Nefis Hakk'a boyun eğinceye kadar çabala. Hakk'a uyarsa yanına al, Hak kapısına götür. Sakın nefse uyma; ancak çeşitli yollardan islâh ettikten sonra… Ve Hakk'ın vereceği mükâfat ve cezaya inandıktan sonra...
Nefis, Hakk'ı görmez... Sağırdır ve aklı bir şeye ermez. Ayrıca Yaratan'ın kudretini de bilmez ve O'na düşman olur. Devamlı çalışma ile onun gözlerini açmak kabil olur. Devamlı mücadele, nefsin kulağına Hakk'ı duyurur ve diline de söyletir. Mücahede iledir ki nefis, akla erer ve cehli yok olur; Yaratan'ına karşı düşmanlığı kaybolur.
Nefsinle cenk için azmet, sebata ve mertliğe ihtiyaç vardır. Mücahede, anbean günbegün ve senebesene sürekli olmalıdır. Bir zaman mücahede edip sonra serbest olmak neye yarar? Bir gün akşamlı sabahlı mücadele edip bir an başı boş bırakmak, her şeyi yıkar, ele bir şey geçirmez. Hem bu çalışma, bir disiplin de sayılmaz.
Nefse açlık kamçısını vur, kötü isteklerinden alıkoy. Hakkı olanı da ver. Onun sırtına bin, kılıcından ve bıçağından korkma. Onun kılıcı kuru ottur, çelikten değildir.
Nefisten korkma, o kuru gürültü ile lâf atar. Yalan söyler, doğruluk etmez. Ahdi vardır, vefası bulunmaz. Onda sadakatle sevgi eseri olmaz. Nefsin bütün hâli akar gider. Devleti, saltanatı olmaz.
Nefsin şahı iblistir. Doğru olan hiçbir iman sahibine iblisin dişi batmaz. Ne muhalefet edebilir ne de düşmanlık... İblisin hâli böyle olunca emrinde gezen nefis, nasıl iman sahiplerine dokunabilir?
İblisi kendi kuvvetiyle cennete girdi ve Âdem Peygamber'i oradan çıkardı sanma. Aziz ve Celil olan Hak, ona kuvvet verdi ve bu çıkarma işine sebep kıldı. Esasta onun geçerli kuvveti yoktur, hepsi Hakk'ındır.
Ey akıldan az nasip alan, Aziz ve Celil olan Hakk'ın kapısından kaçma. Sana verdiği tecrübe yollu bela, O'na karşı gönlüne soğukluk düşürmesin. Sana yarayanı O daha iyi bilir. O'nun sana gönderdiği belâ bir hikmet ve kaideye bağlıdır.
Belâ gelince olduğun yerde kal ve hatalarını ara; bulunca, tevbeyi, istiğfarı arttır. Sabır iste, tevbeyi tutmak için sebat dile. O'nun kudret eli önünde dur, rahmet eteklerine yapış; o dar hâlin gitmesini dile ve o hâlde bulunan iyiyi ara.
Kurtulup ararsan, Allah'ın hükmünü bilen zâtı bul. Onun bilgisi sana bilmediğini öğretir, terbiye eder ve Hakk'a giden yolu tanıtır.
Hak yola gitmekte olana bir önder ve delil gerek. Hak yolcusu, akrep ve âfetlerle dolu, susuzluğu çok, yırtıcı hayvanları bol bir sahradadır.
Önder o yolcuyu alır; suyu, ağaçları ve meyvesi bol olan yere götürür. Yalnız başına yola çıkan hemen herkesin, yırtıcı hayvan, yılan ve akrep nevinden haşarata rastlaması mümkündür ve birçok âfetler insanı sarabilir.
Ey dünya yolunda giden, sakın kervandan ayrılma; delili ve iyi arkadaşlarını bırakma. Aksi hâlde malını ve mülkünü verdiğin gibi canı da elden çıkarırsın ve sen ey âhiret yoluna revan olan, önderi bırakma; gideceğin yere kadar onun peşini takip et.
Ona karşı iyi davran. Onun sözünden çıkma. Onun görüşünü benimse. O sana her şeyi belletir ve Hak Teâlâ'nın yakınlığına vardırır. Sonra kendisi aradan çıkar, seni vekil eder. Bunlara sebep temiz olman, doğru olman ve işlere sükûtla bağlanmış olmandır. Ve arz edilen sebepler yüzünden sen de yolculara emir olur, cümle kervan ehline sultan kılınırsın.
Kafile delili, seni vekil tayin eder, bineğine seni bindirir, Peygamber'in kapısına varıncaya kadar ondan indirilmezsin. Ayan gözüyle Peygamber'e teslim edilirsin; Peygamber'e tam yakınlık nurunu taşıyanlardan olursun. Daha sonra kalplere sultan olursun. Hâllerin tercümanı, mâna âleminin tefsircisi ve Hak'la kullar arasında bir elçi olursun.
Bu hâller devam ederken Peygamber (s.a.v) Efendimiz'in nurunda, terbiye edilen bir köle olursun. Bir defa kullara gelir, sonra Yaratan'a uçarsın. Bu yüce varlık arasında varlığını kaybeden bir fâni olursun.
Anlattığımız şeyler, dış temizliği ve boş temenni ile olmaz. Kalplere yerleşen nur var ya, işte onunla olur. O nurun yerleşmesi için kalbi temiz etmek gerek. Onun temizliğini de amel gösterir. Amelin, yâni yapılan işin tasdikinden geçmeyen kalp temizliği boş ümitten başka bir şey değildir.
Canı ve başı ile Hak yoluna koyulmuş olanlar, kabileler halkı arasında paylaşılmaz bir kıymet olur. Onu çıkaran, milyon kabileden biri olabilir. Nefsin veya nefesin sonu gelince, cihan ancak bir zat yetiştirebilir.
O büyük zâtlar, Hak kelâmını kalp yönünden işitirler, mâna âleminde duyarlar. Ve onu, duygularını işe vermek sureti ile benliklerine tasdik ettirirler." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethur'r Rabbani eserinden)
Nefsini terbiye et ve hâlini düşün. Nefis Hakk'a boyun eğinceye kadar çabala. Hakk'a uyarsa yanına al, Hak kapısına götür. Sakın nefse uyma; ancak çeşitli yollardan islâh ettikten sonra… Ve Hakk'ın vereceği mükâfat ve cezaya inandıktan sonra...
Nefis, Hakk'ı görmez... Sağırdır ve aklı bir şeye ermez. Ayrıca Yaratan'ın kudretini de bilmez ve O'na düşman olur. Devamlı çalışma ile onun gözlerini açmak kabil olur. Devamlı mücadele, nefsin kulağına Hakk'ı duyurur ve diline de söyletir. Mücahede iledir ki nefis, akla erer ve cehli yok olur; Yaratan'ına karşı düşmanlığı kaybolur.
Nefsinle cenk için azmet, sebata ve mertliğe ihtiyaç vardır. Mücahede, anbean günbegün ve senebesene sürekli olmalıdır. Bir zaman mücahede edip sonra serbest olmak neye yarar? Bir gün akşamlı sabahlı mücadele edip bir an başı boş bırakmak, her şeyi yıkar, ele bir şey geçirmez. Hem bu çalışma, bir disiplin de sayılmaz.
Nefse açlık kamçısını vur, kötü isteklerinden alıkoy. Hakkı olanı da ver. Onun sırtına bin, kılıcından ve bıçağından korkma. Onun kılıcı kuru ottur, çelikten değildir.
Nefisten korkma, o kuru gürültü ile lâf atar. Yalan söyler, doğruluk etmez. Ahdi vardır, vefası bulunmaz. Onda sadakatle sevgi eseri olmaz. Nefsin bütün hâli akar gider. Devleti, saltanatı olmaz.
Nefsin şahı iblistir. Doğru olan hiçbir iman sahibine iblisin dişi batmaz. Ne muhalefet edebilir ne de düşmanlık... İblisin hâli böyle olunca emrinde gezen nefis, nasıl iman sahiplerine dokunabilir?
İblisi kendi kuvvetiyle cennete girdi ve Âdem Peygamber'i oradan çıkardı sanma. Aziz ve Celil olan Hak, ona kuvvet verdi ve bu çıkarma işine sebep kıldı. Esasta onun geçerli kuvveti yoktur, hepsi Hakk'ındır.
Ey akıldan az nasip alan, Aziz ve Celil olan Hakk'ın kapısından kaçma. Sana verdiği tecrübe yollu bela, O'na karşı gönlüne soğukluk düşürmesin. Sana yarayanı O daha iyi bilir. O'nun sana gönderdiği belâ bir hikmet ve kaideye bağlıdır.
Belâ gelince olduğun yerde kal ve hatalarını ara; bulunca, tevbeyi, istiğfarı arttır. Sabır iste, tevbeyi tutmak için sebat dile. O'nun kudret eli önünde dur, rahmet eteklerine yapış; o dar hâlin gitmesini dile ve o hâlde bulunan iyiyi ara.
Kurtulup ararsan, Allah'ın hükmünü bilen zâtı bul. Onun bilgisi sana bilmediğini öğretir, terbiye eder ve Hakk'a giden yolu tanıtır.
Hak yola gitmekte olana bir önder ve delil gerek. Hak yolcusu, akrep ve âfetlerle dolu, susuzluğu çok, yırtıcı hayvanları bol bir sahradadır.
Önder o yolcuyu alır; suyu, ağaçları ve meyvesi bol olan yere götürür. Yalnız başına yola çıkan hemen herkesin, yırtıcı hayvan, yılan ve akrep nevinden haşarata rastlaması mümkündür ve birçok âfetler insanı sarabilir.
Ey dünya yolunda giden, sakın kervandan ayrılma; delili ve iyi arkadaşlarını bırakma. Aksi hâlde malını ve mülkünü verdiğin gibi canı da elden çıkarırsın ve sen ey âhiret yoluna revan olan, önderi bırakma; gideceğin yere kadar onun peşini takip et.
Ona karşı iyi davran. Onun sözünden çıkma. Onun görüşünü benimse. O sana her şeyi belletir ve Hak Teâlâ'nın yakınlığına vardırır. Sonra kendisi aradan çıkar, seni vekil eder. Bunlara sebep temiz olman, doğru olman ve işlere sükûtla bağlanmış olmandır. Ve arz edilen sebepler yüzünden sen de yolculara emir olur, cümle kervan ehline sultan kılınırsın.
Kafile delili, seni vekil tayin eder, bineğine seni bindirir, Peygamber'in kapısına varıncaya kadar ondan indirilmezsin. Ayan gözüyle Peygamber'e teslim edilirsin; Peygamber'e tam yakınlık nurunu taşıyanlardan olursun. Daha sonra kalplere sultan olursun. Hâllerin tercümanı, mâna âleminin tefsircisi ve Hak'la kullar arasında bir elçi olursun.
Bu hâller devam ederken Peygamber (s.a.v) Efendimiz'in nurunda, terbiye edilen bir köle olursun. Bir defa kullara gelir, sonra Yaratan'a uçarsın. Bu yüce varlık arasında varlığını kaybeden bir fâni olursun.
Anlattığımız şeyler, dış temizliği ve boş temenni ile olmaz. Kalplere yerleşen nur var ya, işte onunla olur. O nurun yerleşmesi için kalbi temiz etmek gerek. Onun temizliğini de amel gösterir. Amelin, yâni yapılan işin tasdikinden geçmeyen kalp temizliği boş ümitten başka bir şey değildir.
Canı ve başı ile Hak yoluna koyulmuş olanlar, kabileler halkı arasında paylaşılmaz bir kıymet olur. Onu çıkaran, milyon kabileden biri olabilir. Nefsin veya nefesin sonu gelince, cihan ancak bir zat yetiştirebilir.
O büyük zâtlar, Hak kelâmını kalp yönünden işitirler, mâna âleminde duyarlar. Ve onu, duygularını işe vermek sureti ile benliklerine tasdik ettirirler." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethur'r Rabbani eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.