Ne olursa olsun azgınlıktan uzak dururdu
O müthiş gücüne rağmen Hz. Ali, şartlar ne olursa olsun, azgınlıktan uzak dururdu. Herkes, onun savaştan ısrarla kaçındığı hususunda görüş birliği içindedir
29.07.2024 11:01:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Ali'nin (a.s.) cesaretinin eksenini, hakkı savunma ve iyiye iman etme duygusu oluşturuyordu. Savaş meydanında hiç kimsenin karşısına çıkmaya cesaret edemediği meşhurdur... Ölümün üzerine cesaretle gitmesinden dolayı, hiçbir bahadırdan korkmazdı. Öğüt verip hidayete ermesi için davet etmedikçe hiçbir kahramana da saldırmazdı.
O müthiş gücüne rağmen Hz. Ali, şartlar ne olursa olsun, azgınlıktan uzak dururdu. Bütün tarihçiler, onun, bir şekilde dayatılmadığı sürece, savaştan ısrarla kaçındığı hususunda görüş birliği içindedirler. Hasımlarıyla işleri düzeltmek için de çaba sarf ederdi... Her şeyin barış içinde halledilmesi, kan dökülmemesi ve vuruşma olmadan durumun değişmesi, tersine dönmesi için uğraşırdı.
Azgınlığa tenezzül etmeme, saldırganlıktan uzak durma karakteri, Ali'nin ruh yapısının temellerinden, üstün ahlakının göstergelerinden biriydi. O, her türlü anlaşmaya ihanet etseler de, en ufak bir acıma göstermeden gaddarlık etseler de, anlaşmalara bağlı kalma, zimmeti koruma ve insanlara merhamet gösterme ile ilgili genel prensibe sıkı sıkıya bağlıydı. Bu vefa ve şefkat duygusu olmasaydı, Hz. Ali, dostluğu düşmanlığa baskın çıkaramazdı. Ancak İmam Ali'nin (a.s) bazı dostları ona karşı sevgi gözetmezler. Çünkü onunla nefsi arasına girebileceklerine ve onun bunlara ayrıcalık tanıyıp yeryüzünün zenginliklerinden yararlanmada serbestlik tanıyacağını ummazlardı. İmam Ali (a.s) şöyle der:
"Allah'a yemin ederim ki, karıncanın ağzındaki arpanın kabuğunu alarak Allah'a isyan etmem karşılığında bana yedi iklim ve göklerinin altındakiler verilse, yine de yapmam. Sizin dünyanız benim yanımda bir çekirgenin ağzında çiğnediği yapraktan daha değersizdir." (Nehc'ül-Belâğa, Hutbe: 224).
İmam Ali (a.s) bu alanda önce söyleyen sonra yapan biri değildi. Bilâkis, onun sözü, amel edilen hareketin özü, algılanan şuuru niteliğindeydi.
Hz. Ali, insanlarla beraberken onların en cömerdiydi. Halka eziyet etmekten en uzak insandı. Vicdanı böyle bir fedakârlığı yapması hususunda mutmain olduğu zaman, kendini insanlar uğruna feda etmeye en yakın ve hazır bir kimseydi. Zaten onun hayatı, mazlumlar ve müstazaflar uğruna verdiği savaşlar zincirinden ibaret değil midir? Onun hayatı, ümmete kazandırdığı zaferlerle doludur. Asla, kendisini egemenliğin aracı ve miras kalmış soyluluğun ve ailesel hâkimiyetin aracı olarak görenlere taviz vermemiştir, onlara alet olmamıştır.
O müthiş gücüne rağmen Hz. Ali, şartlar ne olursa olsun, azgınlıktan uzak dururdu. Bütün tarihçiler, onun, bir şekilde dayatılmadığı sürece, savaştan ısrarla kaçındığı hususunda görüş birliği içindedirler. Hasımlarıyla işleri düzeltmek için de çaba sarf ederdi... Her şeyin barış içinde halledilmesi, kan dökülmemesi ve vuruşma olmadan durumun değişmesi, tersine dönmesi için uğraşırdı.
Azgınlığa tenezzül etmeme, saldırganlıktan uzak durma karakteri, Ali'nin ruh yapısının temellerinden, üstün ahlakının göstergelerinden biriydi. O, her türlü anlaşmaya ihanet etseler de, en ufak bir acıma göstermeden gaddarlık etseler de, anlaşmalara bağlı kalma, zimmeti koruma ve insanlara merhamet gösterme ile ilgili genel prensibe sıkı sıkıya bağlıydı. Bu vefa ve şefkat duygusu olmasaydı, Hz. Ali, dostluğu düşmanlığa baskın çıkaramazdı. Ancak İmam Ali'nin (a.s) bazı dostları ona karşı sevgi gözetmezler. Çünkü onunla nefsi arasına girebileceklerine ve onun bunlara ayrıcalık tanıyıp yeryüzünün zenginliklerinden yararlanmada serbestlik tanıyacağını ummazlardı. İmam Ali (a.s) şöyle der:
"Allah'a yemin ederim ki, karıncanın ağzındaki arpanın kabuğunu alarak Allah'a isyan etmem karşılığında bana yedi iklim ve göklerinin altındakiler verilse, yine de yapmam. Sizin dünyanız benim yanımda bir çekirgenin ağzında çiğnediği yapraktan daha değersizdir." (Nehc'ül-Belâğa, Hutbe: 224).
İmam Ali (a.s) bu alanda önce söyleyen sonra yapan biri değildi. Bilâkis, onun sözü, amel edilen hareketin özü, algılanan şuuru niteliğindeydi.
Hz. Ali, insanlarla beraberken onların en cömerdiydi. Halka eziyet etmekten en uzak insandı. Vicdanı böyle bir fedakârlığı yapması hususunda mutmain olduğu zaman, kendini insanlar uğruna feda etmeye en yakın ve hazır bir kimseydi. Zaten onun hayatı, mazlumlar ve müstazaflar uğruna verdiği savaşlar zincirinden ibaret değil midir? Onun hayatı, ümmete kazandırdığı zaferlerle doludur. Asla, kendisini egemenliğin aracı ve miras kalmış soyluluğun ve ailesel hâkimiyetin aracı olarak görenlere taviz vermemiştir, onlara alet olmamıştır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.