Âyette zikirden uzaklaşan bir insanın, insanlık haysiyetini kaybettiği bildiriliyor. İnsanda kul olma özelliği vardır. insan, ya eşyâ ve menfaatlerine, ya da Rabbine kul olur. Rabbine kul olma, insanı, nefsin menfaatlerine ve eşyâya köle olmaktan korur. Furkân Sûresi'nin 43. âyet-i kerîmesinde Hakk Teâlâ: "Arzûlarını ilâh hâline getireni gördün mü?" buyurmaktadır.İnsanın, istikbâle âit birçok arzu ve emeller beslemesi ve bu emellerin âhıreti kazanmaya yönelik olmayıp sadece dünyâ için olması, onu acı bir âkıbete dûçâr eder. Hazret-i Peygamber (sav) buyururlar: "Dikkat ediniz! Arzu ve emelleriniz artarak size ecelinizi unutturmasın! Aksi takdirde kalbleriniz katılaşır... Dikkat ediniz! Gerçekten (ölüm, sonra diriliş ve âhiret ahvâli gibi) gelecek olan şeyler yakındır." Rasûlullâh (sav)'in bu îkâzlarından ziyâdesiyle hisse alan Selman-ı Fârisî:"Üç şey beni güldürür, üç şey de ağlatır!" diyerek, "Ölüm kendisini beklediği halde, kişinin tûl-i emel sâhibi olmasının" kendisini güldüren ve şaşırtan husûslardan olduğunu ifâde etmiştir.Hazret-i Peygamber (sav): "Yaşlı kimsenin bütün güçleri zayıflasa da dünyâ sevgisi ve tûl-i emel konusunda gönlü hep genç kalır!.." buyururlar.Bu hadîs-i şerîf, "dünyâ sevgisi" ve "tûl-i emel"in hiçbir zaman insanoğlunun gönlünden atamadığı iki handikapı olduğunu beyan eder. Vücûdlar zayıflasa ve çöküntüye uğrasa dahî, rûhlarda ölmezlik vasfı bulunduğu için insan, hep genç kalmak arzusundadır ve dâimâ kaybettiklerinin hasret ve nedâmeti içindedir. Bu sebeple bitmek ve tükenmek bilmeyen bir ihtirâsın esâretini yaşar. Toprak, üzerine dökülen suyu yutup sînesine çektiği gibi, nefs de, bütün dünyâ lezzetlerini kendisinde toplamağa çalışır. Ancak insan, nefs tezkiyesi ve kalb tasfiyesi ile, kendisine gelen ni'metleri toprak gibi dışarı atar, yâni infâk eder. Kalb kesâfetten, yâni kötü huylardan ve menfaatperestlikten kurtulur.Kötü huyların yaratılması, imtihân gâyesini sağlamak içindir. Bu cihetledir ki, âyet-i celîlede: "Nefse ve onun ince teşkîlâtını koyan ve ona kötülükleri ve iyiliği de ilhâm buyurana yemîn olsun ki; nefsi temiz tutan kimse, mesut ve bahtiyâr olur; içini kötülüklere bulaştıran kişi de hüsrân ve helâke düşer!.." (Şems,10) buyurulmaktadır.Erişilmez incelikler ve dibi görünmez derinliklerin örneği olarak yaradılan biz insanların yüksek kıymeti, ancak Allâh'a kulluk etmek ve kalbi muhâfaza ederek yaşayabilmektedir. Tebük Seferi, meşekkat dolu zorlu bir seferdi. Sahâbî 1000 km gitti ve döndü. Medîne'ye yaklaşırlarkenşekilleri değişmişti. Derileri kemiklerine yapışmış, saç-sakal birbirine girmişti. Hazret-i Peygamber (sav): "Şimdi küçük cihâddan büyük cihâda dönüyoruz!.." buyurdular. Sahâbî hayretle: "Yâ Rasûlallâh! Bundan daha büyük cihâd var mı?" dediklerinde Hazret-i Peygamber (sav): "Şimdi büyük cihâda (nefs cihâdına) dönüyoruz!.." buyurdular.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.