İnsan; "La ilahe illallah Muhammedün Resulüllah" kelime-i tevhidini dili ile söyleyip, kalbi ile tastık ettikten sonra Müslüman olma şerefine nail olmuştur. Artık O, diğer insanlardan ayrılmış; Allah'ın "kulum" deyip iltifat ettiği ve muhatap kabul ettiği bir varlık olmuştur. Bu andan itibaren sağ tarafına iyiliklerini yazan bir melek, sol tarafına da kötülüklerini yazan bir melek ona tahsis edilmiştir. Kelime-i Tevhidi kabul etmek, Allah ve Resulünün emir ve yasaklarını kabul etmek demektir. Allah ve Resulünün haram dediğini haram, helal dediğini de helal bilmek ve ona göre hayatını tanzim etmek demektir. Bu emir ve yasakları sadece kabul etmemiz yeterli değildir. Bunların tamamının gerekli olduğunu, fazlalık ve eksikliğin olmadığını, ilave ya da eksiltmenin yapılamayacağını, hiçbir tanesinin hafife alınamayacağını ve hiçbiri ile de dalga geçilemeyeceğini kabul etmelidir. Bununla birlikte, bu emir ve yasaklar konusunda gönlünde de hiçbir şüphe ve tereddüt taşımamalıdır. Kişinin bunları benimseyebilmesi, gönlünün onlara razı olmasını sağlayabilmesi için gece gündüz çalışması ve o merhaleleri geçmiş birini de rehber edinmesi lazımdır. Bu rehber, Nebiler, Sıddıklar, Şehitler veya Salihlerden biri olmalıdır. Rehberlik görevini yapacak olan Zat'lar Hayy (diri) olmalıdırlar. Nebilerin sonuncusu Hz. Peygamber (s.a.a.) ve şehitler hayatta olmadıklarına göre geriye Sıddıklar ve Salihler kalır. Onlar kıyamete kadar var olacak ve mertebelerine göre milletin efendileri olacaklardır. Onların yüzüsuyu hürmetine insanlara yağmur yağdırılır, bereket ve rızık verilir. Yukarda saydığımız, kendilerine irşat ve ikaz görevi verilmiş Zat'ları, Cenab-ı Hak genellikle Hz. Peygamber'in (s.a.a.) soyundan göndermektedir. Hak ve hakikati temsil etmek, Murad-ı İlahi'yi anlamak ve bu doğrultuda çalışmak onlara nasip olmuştur. Allah (c.c.) her kime hidayet dilemişse bu zevatı ona vesile kılmıştır. Denilebilir ki, insanlar İslam'ı bu Zat'lar aracılığı ile tanıyıp kavramış ve hidayete ulaşmışlardır. Bir insanın hidayetine sebep olmak, tüm insanlığın hidayetine sebep olmak gibidir. Dolasıyla sebep olunan her insanın hayrından onlara bir pay ayrılmış, fakat onların hayrından hiçbir şey eksilmemiştir. Günümüzde bu insanlarla beraber olup, onlar gibi düşünüp, onlar gibi anlayan kurtulmuş, imanını muhafaza etmiş ve felaha erenlerden olmuştur. Ayrı düşünenler ise, kendilerinin, İslam'ı anlayıp kavradıklarını zannetseler de "Şüphesiz şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar. Onlar ise doğru yolda olduklarını sanırlar" (Zuhruf, 37) ayetinin muhatabı olurlar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hasan Aydın / diğer yazıları
- Gazi Mustafa Kemal farkı / 10.10.2023
- Sadece namaz Cennet’e götürür mü? / 06.10.2023
- Ücreti alınanın ecri olur mu? / 30.09.2023
- ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ ırkçılık mı? / 28.09.2023
- Peygamberimiz kavmini Allah'a şikâyet etti mi? / 22.09.2023
- Cami yaptırmak israf olur mu? / 18.09.2023
- Şikâyet yerine şükretmek / 15.09.2023
- Çoğunluk hak değildir / 11.09.2023
- İslâm'ın ilk emri oku! / 07.09.2023
- Cahillerden olma! / 04.09.2023
- Sadece namaz Cennet’e götürür mü? / 06.10.2023
- Ücreti alınanın ecri olur mu? / 30.09.2023
- ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ ırkçılık mı? / 28.09.2023
- Peygamberimiz kavmini Allah'a şikâyet etti mi? / 22.09.2023
- Cami yaptırmak israf olur mu? / 18.09.2023
- Şikâyet yerine şükretmek / 15.09.2023
- Çoğunluk hak değildir / 11.09.2023
- İslâm'ın ilk emri oku! / 07.09.2023
- Cahillerden olma! / 04.09.2023