MİT'ten 20 yıl gecikmiş bir açıklama

Milli İstihbarat Teşkilatı'nın 80'inci kuruluş yıldönümü nedeniyle yazılı bir açıklama yapan ve kameralar önüne çıkan MİT Müsteşarı Emre Taner hem zamanlama hem de içerik itibariyle önemli sayılabilecek cümleler sarfetti. Taner, dünyadaki tüm değerlerin, ilişkilerin, sistemlerin ve düzenlerin yeniden şekillendiği bir sürecin yaşandığını belirtti ve ekledi: "Salt savunma pozisyonunda olmak veya olayları akışına bırakmak Türkiye'ye özgü şartlar nedeniyle kabul edilemez bir stratejidir." MİT Müsteşarı Taner,  Türkiye'nin güçlü ekonomi, kusursuz dış politika ve caydırıcı askeri yapılanmaya sahip olmasının bir zorunluluk olduğunu vurgulayarak şu önemli cümleyi ifade etti: "Önümüzdeki onyıllar birçok ulusun ve ulus-devletin tarih maratonundan silinmesine sahne olacak. Teknolojik ve ekonomik gelişmeye ayak uyduramayan toplumlar ulusal egemenliklerini yitireceklerdir." Bu açıklamalar hem içerik itibariyle hem de açıklamayı yapan mercii bakımından oldukça kritik ve önemli. MİT Müsteşarının, önümüzdeki on yıllarda bölgemizde birçok ulusun tarihe karışacağını, yeni düzenlerin kurulacağını ve Türkiye'nin de bu yeni ortamda "bekle gör" politikasında kalamayacağını "agresif" bir tutum izlemek mecburiyetinde olduğunu ifade eden cümlelerinin altını özellikle çizmeliyiz. Bu sütunlara ancak özetinin özetini alabildiğimiz yazılı metnin tamamı oldukça gerçekçi ve de yerinde olmakla birlikte epey geç kalmış bir açıklamadır. Epey derken, en az 20 yıl geç kalmış bir açıklamadır. Çünkü bölgemizle ilgili "dizayn" çalışmaları yarım asrı aşkın bir süredir inceden inceye oluşturulmakta ve son 20 yıldır da aktif müdahaleler ve nokta atışlarıyla doğrudan sonuca ulaşma stratejisi takip edilmektedir. 2001'den sonra aktif işgal sürecini başlatan ABD, Başbakanımızın büyük bir gururla eşbaşkanlığını yürüttüğü Büyük Ortadoğu Projesi ile birlikte son 5 yılda 22 İslam ülkesinin sınırlarını değiştirme ve İngilizlerin sınırlarını çizdiği Ortadoğu'ya kendi imzasını atmak için ciddi plan ve projelerini devreye koymuş durumda.Afganistan, Irak, Filistin ve Lübnan'da yaşananlar, İran ve Suriye'de yaşanması muhtemel gelişmeler ABD'nin yeni işgal ve dizayn konseptinin birer parametresi olmanın ötesinde, Türkiye'nin geleceğini de yakından ilgilendiren "yeni düzenin" oluşturulma aşamasındaki manevralar hükmünde. İşte MİT Müsteşarımızın bahsettiği tarih olacak ulus devletler ve oluşacak yeni düzen bu çerçeveye oturtulan ve hemen yanıbaşımızda Irak örneğinde yaşadığımız sürecin ta kendisidir. Ama bu uyarıları "en üst perdeden" yapmak için oldukça geç kalınmış. Mecazen ve mealen de "Basra harap olduktan sonra" yapılmış bu açıklamalar, şu an için sadece durum tespiti hükmünde kalmaya mahkumdur. Ama temennimiz ve dileğimiz en azından bu noktadan sonra uyanmış olmak ve aynı hatalara bir daha düşmemektir. Özellikle istihbarat teşkilatı gibi kilit bir vazifeyi icra eden kurumlarımızın bu bilinçte olmaları Türkiye adına çok ama çok önemli.Prof. Dr. Haydar Baş'ın çeyrek asırdır ısrarla altını çizdiği ve hemen her platformda bıkmadan usanmadan dile getirdiği bu tehlikeleri daha yeni kavramak veya önceden kavrayıp da daha yeni ifade etme gafletinde bulunmak Türkiye adına gerçekten büyük bir kayıp. Türkiye gibi stratejik bir ülkenin geç uyanma ve geç uyarma lüksü bulunmuyor.