Misyonerlerin Afrika'yı sömürgeleştirmesi konusunda Mazrui'nin değerlendirmeleri ilginçtir. Afrika'da misyonerlerin açtığı Hıristiyan okulları bir taraftan batı Hıristiyanlığına öbür taraftan batı sekülerizmine bağımlı olmuşlar. Müslüman okulları ise sadece İslama bağlı kalmışlardır.
İslam'ın eğitim sistemi ve anlayışı hiçbir zaman Müslümanların dini inançlarını gözardı etmeye kalkışmamıştır. Oysa Hıristiyanlığın eğitim sistemi sekülerizm nedeniyle dini inançları sürekli görmezden gelmiş ve gerektiği ölçüde dini inançların öğretilmesine önem vermemiştir. İşte bu gerçek, Hıristiyanlığın mazoşist yanını çok güzel ortaya koymaktadır. Bu olay aslında Hıristiyanlığın asli kaynaklarından ve doğduğu coğrafyadan uzaklaşması hadisesinin bir bakıma bir uzantısıdır. Hıristiyanlık en azından Afrika'ya işin başında ölü olarak gelmişti.Bugün ise, ölümünü beklemektedir -ki, bu acı sonu kendisi hazırlamıştır-. Sanırım sömürgeciliğin doğuşu ile birlikte Batılılar, Afrika'daki çıkarlarını koruma gereğini hissettikleri zaman, Batı sekülerizmi Avrupa Hıristiyanlığı üzerinde egemenlik kurmaya başlamıştır.Konuya Afrikalıların bakış açısıyla bakacak olursak, sonucun Afrika Hıristiyanlığının mazoşistleşmesi, İncil'in yaygınlaştırılması, İncil'in yayılmasıyla İncil'in bizzat kendini tahrip etmesi, kendi sonunu hazırlaması, sekülerizmin gölgesine sığınarak dinin yayılmaya çalışılması ve yeni bir seküler düzen kurulmasıyla birlikte yeni bir dini yapılanmanın gerçekleştirilmesine yol açmıştır. Hıristiyan kilisesi kısa bir zaman sonra, dini ve ruhsal ihtiyaçların giderilmesinden çok daha değişik şeylerle özdeşleştirildi. Böylelikle dinler tarihinin bugüne dek yaşadığı en acayip gelişmelerden birine tanık olunmaktaydı. Ünlü bir özdeyişten yola çıkarak Jomo Kenyatta şöyle diyor: "Hıristiyanlık Afrika'ya geldiğinde Afrikalıların toprakları, Hıristiyanların ise İncilleri vardı. Hıristiyanlar bize gözlerimizi kapayarak dua/ibadet etmemiz gerektiğini öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda onlar bizim topraklarımızı, biz de onların İncillerini almıştık" Fransa Sömürge Bakanlığı'na bağlı olarak Cezayir'de çalışan burada edindiği tecrübelerle ilk "Dinlerarası Diyalog" fikrini ortaya atan oryantalist/misyoner Louis Massignon bu gerçeği daha çarpıcı sözlerle ifade eder:"Onların her şeyini tahrip ettik. Felsefeleri, dinleri mahvoldu. Artık hiçbir şeye inanmıyorlar. Derin bir boşluğa düştüler. Anarşi ve intihar için uygun hale geldiler". Massignon'un "onlar" dediği Müslümanlardır. Massignon bu sözleri ile acaba, Müslümanları sömürü için müsait hale bizler getirdik, mi demek istemiştir? Sanırım bu sorunun cevabı üzerinde uzun uzadıya düşünmeye değer...
Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler / Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden
İslam'ın eğitim sistemi ve anlayışı hiçbir zaman Müslümanların dini inançlarını gözardı etmeye kalkışmamıştır. Oysa Hıristiyanlığın eğitim sistemi sekülerizm nedeniyle dini inançları sürekli görmezden gelmiş ve gerektiği ölçüde dini inançların öğretilmesine önem vermemiştir. İşte bu gerçek, Hıristiyanlığın mazoşist yanını çok güzel ortaya koymaktadır. Bu olay aslında Hıristiyanlığın asli kaynaklarından ve doğduğu coğrafyadan uzaklaşması hadisesinin bir bakıma bir uzantısıdır. Hıristiyanlık en azından Afrika'ya işin başında ölü olarak gelmişti.Bugün ise, ölümünü beklemektedir -ki, bu acı sonu kendisi hazırlamıştır-. Sanırım sömürgeciliğin doğuşu ile birlikte Batılılar, Afrika'daki çıkarlarını koruma gereğini hissettikleri zaman, Batı sekülerizmi Avrupa Hıristiyanlığı üzerinde egemenlik kurmaya başlamıştır.Konuya Afrikalıların bakış açısıyla bakacak olursak, sonucun Afrika Hıristiyanlığının mazoşistleşmesi, İncil'in yaygınlaştırılması, İncil'in yayılmasıyla İncil'in bizzat kendini tahrip etmesi, kendi sonunu hazırlaması, sekülerizmin gölgesine sığınarak dinin yayılmaya çalışılması ve yeni bir seküler düzen kurulmasıyla birlikte yeni bir dini yapılanmanın gerçekleştirilmesine yol açmıştır. Hıristiyan kilisesi kısa bir zaman sonra, dini ve ruhsal ihtiyaçların giderilmesinden çok daha değişik şeylerle özdeşleştirildi. Böylelikle dinler tarihinin bugüne dek yaşadığı en acayip gelişmelerden birine tanık olunmaktaydı. Ünlü bir özdeyişten yola çıkarak Jomo Kenyatta şöyle diyor: "Hıristiyanlık Afrika'ya geldiğinde Afrikalıların toprakları, Hıristiyanların ise İncilleri vardı. Hıristiyanlar bize gözlerimizi kapayarak dua/ibadet etmemiz gerektiğini öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda onlar bizim topraklarımızı, biz de onların İncillerini almıştık" Fransa Sömürge Bakanlığı'na bağlı olarak Cezayir'de çalışan burada edindiği tecrübelerle ilk "Dinlerarası Diyalog" fikrini ortaya atan oryantalist/misyoner Louis Massignon bu gerçeği daha çarpıcı sözlerle ifade eder:"Onların her şeyini tahrip ettik. Felsefeleri, dinleri mahvoldu. Artık hiçbir şeye inanmıyorlar. Derin bir boşluğa düştüler. Anarşi ve intihar için uygun hale geldiler". Massignon'un "onlar" dediği Müslümanlardır. Massignon bu sözleri ile acaba, Müslümanları sömürü için müsait hale bizler getirdik, mi demek istemiştir? Sanırım bu sorunun cevabı üzerinde uzun uzadıya düşünmeye değer...
Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler / Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.