Mi’rac Kandil'iniz mübarek olsun
Mi'rac gecesine kavuştuk şükürler olsun. Öyle bir gece ki bu gece; Cenab-ı Hak, sevgilisi Muhammed'ini (s.a.v.) bizzat katına çıkararak O'na hediyelerin en güzelini verdi. Mi'rac'da ümmet de nasiplendi; namaz mü'minlere kurtuluş vesilesi kılındı
26.01.2025 12:14:00 / Güncelleme: 26.01.2025 12:23:18
Fahri Fatih Özcan
Fahri Fatih Özcan
Bu gece Mi'rac gecesi. Öyle bir gece ki; âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz melekût âleminde bu gece yolculuğa çıktı. Yine bu mübarek yolculukta iki sevgili bu gece perdesiz buluştu. Bu gecede, Peygamberimize olduğu kadar, mü'minlere de hediyeler ikram edildi. Namaz bu gecenin bir sembolü olarak mü'minlere kurtuluş vesilesi kılındı.
Gelin gecenin mahiyetini Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in kaleminden öğrenelim:
"Resûlullah'ın en büyük mucizelerinden biri olan Mi'rac hadisesi, Kur'an-ı Kerim'de şöyle anlatılır: "Mümtaz kulunu, ayetlerimizden bazısını kendisine gösterelim diye bir gece Mescid-i Haram'dan alıp, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya kadar götüren Allah, her türlü noksanlıklardan münezzehtir, eksikliklerden uzaktır. Her şeyi işiten ve gören O'dur." (İsra, 1).
Bu ayet-i kerimede geçen "O'nu, O'na" manasındaki 'Hu' zamirinde iki yön vardır.
İlkine göre Mi'rac'ın hikmeti, "O'na ayetlerimizden bazısını göstermek için" buyruğu gereğince Hz. Peygamber'e Hakkın kudret ve azametini tanıtmaktır. Diğer yönden ise, Allah'ın Sevgilisi Muhammed Mustafa'yı 'bir ayet' olarak kâinata takdim etmektir.
Ayetin devamı ise; "Hakikaten O kuldur, ancak kelamımızı işiten ve Zatımızı gören" tarzında manalaştırılmıştır.
"Sen olmasaydın, âlemleri yaratmazdım" hitabına mazhar olan Resûlullah (s.a.v.) bu yönüyle sebeb-i âlemdir.
O, aynı zamanda Rahmetenli'l-Âlemin'dir; âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Sadece asi ve mücrimlerin değil, veli ve nebilerin de şefiidir. Rûz-i mahşerde peygamberler, Peygamberimizin şefaat etmelerini niyaz etmesinden sonra Cenab-ı Vacibu'l-Vücud'un emir ve müsaadesi ile şefaat edebileceklerdir. Yani Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Şefi-i Rûz-i Ceza'dır.
Hz. Peygamber'in vazifesi konusunda "Biz Seni (ümmetine) şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik" (Fetih, 8) ayeti önemlidir. Resûlullah (s.a.v.) müjdeleyici olduğu kadar uyarıcıdır da... Bu sebeple O, tebliğ vazifesini hiç çekinmeden hangi şartta ve kime olursa olsun yerine getirmiş ve "Bana uyun kurtulun, aksi halde helak olursunuz" İlahi ikazında bulunmuştur.
Bilindiği gibi Mescid-i Aksa, Hz. Peygamber'in göğe yükselmeden evvel tüm peygamberlere imamlık yaparak iki rekât namaz kıldırdığı kutsal mekândır... Hz. İsa ve Hz. Musa da, diğer peygamberler gibi burada O'na cemaat olan peygamberlerdendir.
Allah Resûlü için, "O, hevâdan konuşmaz, O (O'na inen Kur'an veya O'nun söylediği sözler) kendisine vahyedilen vahiyden başka bir şey değildir" (Necm, 3-4) buyrulur. İslam'a karşı yapılan taarruzlara karşı savaş meydanında müşriklere verdiği mücadele de hevâ ve hevesinden konuşmayan Hz. Peygamber'in tebliğ metodudur esasen.
Hz. Peygamber (s.a.v.) en üstün örnektir, yüce ahlak sahibidir, sabır abidesidir, merhametlidir, hilmin kemâli O'ndadır. Cömerttir, üstün tevazu sahibi olmasına rağmen, bu, heybetini eksiltmemiştir. Bir kutsi hadiste buyurulduğu gibi, "O, Allah'ın terbiye ettiği kuldur." O'nu bu İlahi ölçüde değerlendirmeye mecburuz. Farklı bir bakış açısı, Hz. Peygamber'i (s.a.v.) ayetlerle ve hadislerle belirtilen mükemmelliğinin dışına çıkaracağı için; bu yanlış yorum, yapan kişiyi imanından eder.
Çare Hz. Muhammed Mustafa'ya ve O'nun Ehl-i Beyt'ine sarılmaktır. Allah şefaatlerinden ayırmasın.
Gelin gecenin mahiyetini Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in kaleminden öğrenelim:
"Resûlullah'ın en büyük mucizelerinden biri olan Mi'rac hadisesi, Kur'an-ı Kerim'de şöyle anlatılır: "Mümtaz kulunu, ayetlerimizden bazısını kendisine gösterelim diye bir gece Mescid-i Haram'dan alıp, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya kadar götüren Allah, her türlü noksanlıklardan münezzehtir, eksikliklerden uzaktır. Her şeyi işiten ve gören O'dur." (İsra, 1).
Bu ayet-i kerimede geçen "O'nu, O'na" manasındaki 'Hu' zamirinde iki yön vardır.
İlkine göre Mi'rac'ın hikmeti, "O'na ayetlerimizden bazısını göstermek için" buyruğu gereğince Hz. Peygamber'e Hakkın kudret ve azametini tanıtmaktır. Diğer yönden ise, Allah'ın Sevgilisi Muhammed Mustafa'yı 'bir ayet' olarak kâinata takdim etmektir.
Ayetin devamı ise; "Hakikaten O kuldur, ancak kelamımızı işiten ve Zatımızı gören" tarzında manalaştırılmıştır.
"Sen olmasaydın, âlemleri yaratmazdım" hitabına mazhar olan Resûlullah (s.a.v.) bu yönüyle sebeb-i âlemdir.
O, aynı zamanda Rahmetenli'l-Âlemin'dir; âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Sadece asi ve mücrimlerin değil, veli ve nebilerin de şefiidir. Rûz-i mahşerde peygamberler, Peygamberimizin şefaat etmelerini niyaz etmesinden sonra Cenab-ı Vacibu'l-Vücud'un emir ve müsaadesi ile şefaat edebileceklerdir. Yani Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Şefi-i Rûz-i Ceza'dır.
Hz. Peygamber'in vazifesi konusunda "Biz Seni (ümmetine) şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik" (Fetih, 8) ayeti önemlidir. Resûlullah (s.a.v.) müjdeleyici olduğu kadar uyarıcıdır da... Bu sebeple O, tebliğ vazifesini hiç çekinmeden hangi şartta ve kime olursa olsun yerine getirmiş ve "Bana uyun kurtulun, aksi halde helak olursunuz" İlahi ikazında bulunmuştur.
Bilindiği gibi Mescid-i Aksa, Hz. Peygamber'in göğe yükselmeden evvel tüm peygamberlere imamlık yaparak iki rekât namaz kıldırdığı kutsal mekândır... Hz. İsa ve Hz. Musa da, diğer peygamberler gibi burada O'na cemaat olan peygamberlerdendir.
Allah Resûlü için, "O, hevâdan konuşmaz, O (O'na inen Kur'an veya O'nun söylediği sözler) kendisine vahyedilen vahiyden başka bir şey değildir" (Necm, 3-4) buyrulur. İslam'a karşı yapılan taarruzlara karşı savaş meydanında müşriklere verdiği mücadele de hevâ ve hevesinden konuşmayan Hz. Peygamber'in tebliğ metodudur esasen.
Hz. Peygamber (s.a.v.) en üstün örnektir, yüce ahlak sahibidir, sabır abidesidir, merhametlidir, hilmin kemâli O'ndadır. Cömerttir, üstün tevazu sahibi olmasına rağmen, bu, heybetini eksiltmemiştir. Bir kutsi hadiste buyurulduğu gibi, "O, Allah'ın terbiye ettiği kuldur." O'nu bu İlahi ölçüde değerlendirmeye mecburuz. Farklı bir bakış açısı, Hz. Peygamber'i (s.a.v.) ayetlerle ve hadislerle belirtilen mükemmelliğinin dışına çıkaracağı için; bu yanlış yorum, yapan kişiyi imanından eder.
Çare Hz. Muhammed Mustafa'ya ve O'nun Ehl-i Beyt'ine sarılmaktır. Allah şefaatlerinden ayırmasın.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.