Yaşadığımız bu büyük afet ve akabinde ortaya çıkan tablo budur. Milletimiz milli ve manevi bütün bileşenleri ile tamamen kendi, kendine seferber oldu.
Oysa bu seferberliği ilan eden, yöneten devleti idare eden parti, tüm muhalefet olmalıydı.
Medya ise bu büyük afet karşısında milli ve manevi duruşun resmini çizerek dosta güven, düşmana korku vermeliydi.
Şöyle saf saf düşünüyorum da, deprem haberi ulaşır ulaşmaz devleti yöneten Sayın Erdoğan anında parti rozetini çıkarıp, dünü bir tarafa atıp bütün siyasi parti liderlerini Saray'a davet etse.
Ardından konu ile ilgili akademisyenler, emniyet ve ordu yetkilileri çağrılsa.
Sayın Erdoğan, siyasi liderler ile birlik fotoğrafı verip, ardından konu uzmanlarının hazırladığı plan doğrultusunda sahaya inilse böyle bir tablo ortaya çıkar mıydı?
Giden canları geri getiremezdik ama böylesi bir başıboşluğa, bu devlet ve milletin düşmanlarını sevindirecek kargaşaya ve de bin yıldır bu coğrafyada hesabı olup pusuda bekleyenlere yeni hesaplar yapma fırsatı vermeyecektik.
Ama yapmadılar. Daha depremin ilk günü AKP Sözcüsü Ömer Çelik, 'Cumhur ittifakı sahada' diyerek olası birlik-beraberlik zincirini koparıp attı.
Yani iktidar ben, dedi. Haliyle muhalefette ben, dedi. Medya ise taraftar holiganlığına soyundu.
Şimdi iktidar, ağzını açana 'alçak, hain, namussuz' diyor. 'Hesabını soracağız' diyor. Bir taraftan da suçlu arıyor ve müteahhitleri tek tek toplayıp, işte afetin failleri, mantığıyla toplumun önüne atıyor.
Oysa bugünkü sorunumuz suçlu aramak, bulmak değil ki! Uzmanlar eşliğinde durumu ve halkı organize etmekti.
Ama maalesef görüyoruz ki, ne yardımlar, ne güvenlik, ne sağlık, ne tahliye, ne de defin işlerinde tam bir organizasyon var.
Cumhur ittifakı, Millet ittifakını 'siyasi rantçılıklar' suçluyor. Haklılar.
Millet ittifakı da, Cumhur ittifakını, 'siyasi rantçılıklar' suçluyor. Onlar daha çok haklılar. Çünkü 20 yıllık bir yönetim var ortada.
Haksız olan ise her zamanki gibi sahipsiz milletimizdir. Ama ona da müsaade etmiyorlar. Milletin sahibi biziz, diyorlar.
Ya medya!
Hepsi, sahibine göre kişniyor.
Medyanın bir kesimine bakıyorsun, Selçuk Bayraktarı göğe çıkarırken Haluk Levent ve Ahbab'ı sorguluyor.
Diğer kesime bakıyorsun, onlarda Haluk Levent ve Ahbab'ı göğe yükseltirken diğerlerini sorgulama gayretinde.
Soruyorum: Bir adım atandan 'Allah razı olsun' demek bu kadar mı zor?
Medyanın kimisi, Ekrem İmamoğlu'nu linç ediyor. Bir kesimi Lütfü Savaş'ı sorguluyor, bir başkası Fatma Şahin'i ipe asıyor.
Bir televizyon kanalının muhabiri, '6 gündür elektriğimiz yok, çadırımız yok' diyen vatandaşın, sesi duyulmasın diye mikrofonu saklıyor.
Bir başka televizyonun muhabiri, vatandaşa 'ısrarla devlet nerede, dedirtmeye çalışıyor. 'Devletimizden Allah razı olsun' diyen depremzedeye 'ama ama' diyerek sorular soruyor.
Medyanın bir bölümü 'Millet İttifakının' belediyelerini hedef alırken diğer bölümü de 'Cumhur İttifakının' belediyelerini hedef alıyor.
Medyada 'bilim insanları' başlığında bile yandaşlık yapıldı. Yandaş kanallar bu afeti sadece bilimsel olarak anlatan bilim insanlarına yer açtı. Ahmet Ercan, Naci Görür gibi daha nice bilim insanlarımızı bu kanallarda göremedik.
Hülasa siyaset ve medya yine enkaz altında kaldı.
Habertürk Televizyonu
Habertürk'ün haber spikeri Mehmet Akif Ersoy afet bölgesindeydi. Mehmet Akif Ersoy hem kendi kanalına, hem de diğer kanalardaki meslektaşlarına habercilik dersi verdi.
Kendisine çok teşekkür ediyor, selamlarımı gönderiyor.
Mehmet Akif Ersoy'u izlerken onun, yüz hatlarından, ses tonundan adeta o afeti yaşıyormuş gibi hissettim.
Çünkü gördüklerini, yaşıyordu. Ben öyle gördüm. Haliyle eğip-bükmedi. Sağa, sola saldırmadı, kimseyi suçlamadı. Ama sorgulamayı da ihmal etmedi.
Ne diyordu Mehmet Akif?
'Hatay tamamen hayalet kentti. Telefonun ışığıyla yoldan yürüdüm. Binaların arasından sessizce bağıranları duydum. Arama kurtarma, yardım ekibi 2.5 km boyunca yoktu.
Utanarak yürüdüm. Benim yürüdüğümü duymasınlar diye yürüdüm…
Çok kişiden duydum. Diyorlar ki "Tam kişiye ulaşıyoruz. Bir çocuğa mesela. Bir ekip geliyor ve diyor ki sizin işiniz bitti, çekilin, onu biz çıkarıcaz. Kameraları, çağırıp çıkarıyorlar. Pek çok yerden duydum. Hatta buradakiler şuan alkışlıyor beni…
Depremzede: Beni konuşturabiliyor musunuz?
Mehmet Akif Ersoy: Tabii ki konuşturabilirim.
Depremzede: AFAD daha dün akşamüstü çalışmaya başladı... Bu iş Allah ile ilgili değil bizimle ilgili bir şey."
Faruk Aksoy
Mehmet Akif 5 günün sonunda dönünce Habertürk, Faruk Aksoy'u bölgeye gönderdi.
Pazar akşamı izledim. Herhalde Habertürk yönetimi 'keşke göndermeseydik' diyordur.
Çünkü Fatih Aksoy: "Bir çocuğu bulunca seviniyoruz. Önce çocuğumuzu kuyuya atıyoruz, sonra çıkarıp seviniyoruz. Bunu 10 yılda bir yapıyoruz…
Yağmalar, milletimizin işi değil. Kimin yaptığını herkes biliyor. Yıkık binalar içerisinde milletin yatak odalarında dolanan piranalar var. İnsanlık dışı varlıklar var. Onların kim olduğunu biliyorsunuz' diye devam ederken…
Anında stüdyodan Kürşad Oğuz araya giriyor. Kübra Par 'aslında öyle demeyelim' diyerek konuyu değiştirmeye çalışıyordu.
Not: Devlet Bahçeli, Erdoğan orada olduğu için afet bölgesine gitmediğini açıkladı.(!!!)
- Suçluyu saklamak suç mudur? / 26.05.2024
- Katledilen Filistinlilerin sayıları neden düşük tutuluyor? / 25.05.2024
- İmam Ali'nin seçildiği güne bir ay kaldı / 24.05.2024
- AKP döneminde ‘aile’ kurumu da dağıldı / 23.05.2024
- Erdoğan’ın cevaplanmayan sorusu: ‘Burası kabile devleti mi?’ / 22.05.2024
- Haydar Baş’a sırt dönmenin bedelini ödüyoruz / 20.05.2024
- Haydar Baş’a sırt dönmenin bedelini ödüyoruz / 20.05.2024
- Bugün Ata’nın doğum günü / 19.05.2024
- Erdoğan, Hamas üzerinden baltayı taşa vurdu / 18.05.2024