Mezhep İmamları Ehl-i Beyt’in safındadır
İmam Azam, İmam Muhammed, İmam Şafii, Ahmed bin Hanbel ve İmam Malik… Bunların tamamı Ehl-i Beyt’in safında ve de yanındadır
04.10.2024 18:32:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
![Mezhep İmamları Ehl-i Beyt’in safındadır](resimler/haberler/22/mezhep-imamlari-ehl-i-beytin-safindadir-H1543432-11.webp)
![](temalar/resimler/bos.gif)
![Mezhep İmamları Ehl-i Beyt’in safındadır](resimler/haberler/22/mezhep-imamlari-ehl-i-beytin-safindadir-H1543432-12.webp)
![](temalar/resimler/bos.gif)
![](temalar/resimler/bos.gif)
İmam Azam, İmam Muhammed, İmam Şafii, Ahmed bin Hanbel ve İmam Malik… Bunların tamamı Ehl-i Beyt'in safında ve de yanındadır.
Bir diğer iftira da Şia âleminin akaid kuralları ile 12 İmam'ın hayatları boyunca mücadele ettiği din dışı akımların itikatta birbirinin aynı olduğu konusudur.
Mesela bunlardan birisi, "Ehl-i Beyt Ekolü usulde, yani akaid konularının çoğunda Mutezile'ye uymuştur" şeklindeki görüştür.
Bu görüş kesinlikle yanlıştır. Çünkü Ehl-i Beyt Ekolü itikadî mânâda Mutezile'ye karşıdır.
Ehl-i Beyt İmamlarından İmam Muhammed Bâkır ve oğlu İmam Ca'fer-i Sâdık, Mutezile mensuplarıyla ciddi olarak mücadele etmişlerdir.
Mutezile'ye göre büyük günahları işleyen kimseler iman dairesinden çıkmaz.
Oysa Şia inancında, farzları terk eden, büyük günah işlemeye devam eden insan iman dairesinden çıkar.
İmam Ca'fer bu konuda şöyle buyurmuştur: "… Farzları terk eden ve de büyük günahları işlemeye devam edenler imandan çıkar."
Görüldüğü gibi Mutezile'nin görüşü Ehl-i Beyt İmamlarının tamamen tersidir.
Ve yine din dışı akımlardan Mutezile, Allah'ın sıfatlarının mevcudata benzediğini iddia etmektedir.
Aynen bunun gibi Şia'nın da Allah'ın sıfatlarını mevcudata teşbih ettiği iddia edilir.
Bu tamamen yanlıştır.
"el-Kâfî" isimli eserin 158. sayfasında şunlar yazmaktadır: "Muhammed b. Farac er-Ruhhacî'den nakledilir:
İmam Musa'ya, Hişam b. Hakem'in, 'Allah cisimdir' ve Hişam b. Sâlim'in, 'O sûrettir' şeklindeki görüşleriyle ilgili bir mektup yazdım.
İmam bana, 'Şaşkınların şaşkınlığından uzak dur ve şeytandan Allah'a sığın. Hişamların söyledikleri doğru değildir' diye yazdı."
İmamiye'nin Sabaîlerin görüşleri ile aynı olduğu iddia edilmektedir.
Abdullah b. Sebe'nin hiç yaşamamış bir hayal kahramanı olduğunu yukarıda ifade ettik. Dolayısıyla, İmamiyye'nin Sabaîlerden etkilendiği görüşü koca bir yalandır.
Sabaîler, Hz. Peygamberin (s.a.v.) ve Hz. Ali'nin, Allah'ın yarattığı gibi yarattığını iddia etmektedirler. Bu sapık görüşün Şia ile hiçbir alakası yoktur.
İmam Sâdık'a, "Abdullah b. Sebe'nin evlatlarından birisi tefvize inanıyor" dedim.
İmam, "Tefviz nedir?" diye sordu.
Ben, "Allah, Muhammed ve Ali'yi yarattı. Sonra kulların işlerini onlara tefviz etti. Yani bıraktı. Derken onlar da yarattılar. Rızk verdiler, dirilttiler ve öldürdüler, şeklindeki görüştür" dedim.
İmam bu sözü duyunca şöyle buyurdular: "Allah'ın düşmanı yalan söylemiştir. Döndüğünde Ra'd Sûresi'ndeki şu ayeti ona oku: 'Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: Allah her şeyin yaratıcısıdır. Ve O tektir. Kahredici olandır.' Bu ayet Allah'ın birliğine açıkça delalet etmektedir."
Zürare diyor ki: "Onun yanına döndüğümde İmam'ın buyurduğu bu ayeti ona okudum. Bu ayeti okumakla sanki ağzına bir taş atmış gibi oldum. Böylece susup kaldı."
"İmamiyye, kader konusunda Ehl-i Sünnet'in görüşünü reddeder" şeklinde bir görüş vardır. Bu da doğru değildir.
Hafs b. Kurdin, İmam Cafer'den (a.s.) şöyle rivayet etmiştir:
"Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: Hayır ve şerrin Allah'ın dilemesi dışında gerçekleştiğini söyleyen kimse Allah'ı, egemenliğinden yoksun bırakmış olur."
Yani, "hayır ve şer Allah'tandır" diyor.
İmam Muhammed Bâkır (a.s.) da Cenab-ı Hakk'ın şöyle buyurduğunu söyler: "Ben Allah'ım. Benden başka ilah yoktur. Hayrı ve şerri yarattım."
Şia'nın bâtılda gösterilmesi ve "mum söndü" iftirasında olduğu gibi hafife alınması, İslam coğrafyasının üzerindeki planlar için kullanılan büyük bir oyundur.
İmam Ali'den itibaren, İmam Hasan ve İmam Hüseyin'e, sonra da babadan oğula diğer Ehl-i Beyt İmamlarına geçen hadis külliyatı ile Ehl-i Beyt dünyası, hakkın, İslam'ın en büyük savunucusu olmuşlardır.
Gizlenen ve yok edilen bu dünya, esasen, sapık akımlar ve din dışı fikirlerle mücadeleyi yapan tek taraftır.
Şahsımızın kaleme aldığı Ehl-i Beyt Külliyatı'ndan sonra benzer iddialar bizim hakkımızda da ortaya atılmıştır.
Bunlardan ilki Hz. Ali'nin imametinin eserlerimizde dile getirilmesi meselesidir.
Bilinmelidir ki, bizim bu görüşlere yer vermemiz hadislerin nakli şeklindedir.
Hilafet meselesindeki tavrımız, "hakkı yenmiştir" şeklinde değil, hadisler incelenerek "hilafette İmam Ali'nin yeri nedir"in tespiti şeklinde olmuştur.
Kısaca bu hadislere değinelim.
Peygamber (s.a.v.) Gadir-i Hum'da şunları buyurmuştur:
1- "Ali b. Ebu Tâlib, Benim kardeşimdir, vasîmdir, halifemdir ve Benden sonraki halifemdir."
2- "Allah Resûlünün (s.a.v.) halifesi odur. Mü'minlerin Emiri odur. Allah tarafından tayin edilen hidayet imamı odur."
3- "Ey insanlar! Bu Ali'dir! O Benim kardeşimdir, vasîm, ilmimi toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerindeki halifemdir."
4- "Ey insanlar! Ben hilafet emrini kıyamet gününe kadar imamet verâseti olarak neslime emanet ediyorum."
5- "Ali, Allah tarafından tayin edilen imamdır."
6- "Benden sonra Ali, Allah'ın emri ile sizin veliniz ve imamınızdır. İmamet makamı ondan sonra da Allah ve Resûlü ile görüşeceğiniz güne kadar onun evlatlarından olan Benim neslimin hakkıdır.
Hz. Ali'nin (a.s.) Emirü'l-Mü'minîn oluşu bizzat Allah'ın emri iledir. Bu hutbenin birçok yerinde imamlığın Hz. Ali'nin olduğu belirtilmiştir.
Dikkat edilirse, hilafet hakkındaki görüş Allah ve Resûlüne aittir.
Burada bize söz düşmez.
Hilafetin Hz. Ali'nin hakkı olması ve Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman'ın bu konuda Hz. Ali'nin hakkını yediği ile ilgili görüş ise zaten bize ait değildir.
Ehl-i Beyt İmamlarının bu konuda görüşleri olduğu gibi, bu görüş en çok, uğruna canını feda etmekten çekinmeyen İmam Hüseyin'e aittir.
Kerbela faciasında şehadet şerbetini içen İmam Hüseyin neden ve kime karşı kıyam etmiştir?
İmam Hüseyin, hilafet kendi hakkı olmasına rağmen, hakkı olmayan kişiler tarafından gasp edildiğini söyleyerek, ümmetin gerçekleri görmesi ve İslam'dan sapmaların önüne geçmek için kıyam etmiştir.
Şii veya Sünnî hangi kaynak eseri açsanız, Kerbela vahşeti ve İmam Hüseyin'in kıyamı ile ilgili bundan başka bir gerekçeye rastlamazsınız.
İmam Hüseyin, Resûlullah'ın "oğlum" hitabına mazhar olmuş, cennet gençlerinin efendisidir ve Ehl-i Beyt'tendir.
İmam Hüseyin'in sahip çıktığı ve canı pahasına halkı ayıktırmaya çalıştığı bir konuya sahip çıkmak bir Müslüman için şeref vesilesi olmalı iken, bunları iman çizgisinden sapma olarak yorumlayanların neye inandığı bizi derinden düşündürmektedir.
Hz. Ali Efendimizin Emirü'l-Mü'minîn yani halife oluşunun bizzat Cenab-ı Hakk'ın emri ile olduğunu vurgularken Gadir-i Hum gününden bahsetmekte yarar vardır." (Prof. Dr. Haydar Baş Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt eserinden)
Bir diğer iftira da Şia âleminin akaid kuralları ile 12 İmam'ın hayatları boyunca mücadele ettiği din dışı akımların itikatta birbirinin aynı olduğu konusudur.
Mesela bunlardan birisi, "Ehl-i Beyt Ekolü usulde, yani akaid konularının çoğunda Mutezile'ye uymuştur" şeklindeki görüştür.
Bu görüş kesinlikle yanlıştır. Çünkü Ehl-i Beyt Ekolü itikadî mânâda Mutezile'ye karşıdır.
Ehl-i Beyt İmamlarından İmam Muhammed Bâkır ve oğlu İmam Ca'fer-i Sâdık, Mutezile mensuplarıyla ciddi olarak mücadele etmişlerdir.
Mutezile'ye göre büyük günahları işleyen kimseler iman dairesinden çıkmaz.
Oysa Şia inancında, farzları terk eden, büyük günah işlemeye devam eden insan iman dairesinden çıkar.
İmam Ca'fer bu konuda şöyle buyurmuştur: "… Farzları terk eden ve de büyük günahları işlemeye devam edenler imandan çıkar."
Görüldüğü gibi Mutezile'nin görüşü Ehl-i Beyt İmamlarının tamamen tersidir.
Ve yine din dışı akımlardan Mutezile, Allah'ın sıfatlarının mevcudata benzediğini iddia etmektedir.
Aynen bunun gibi Şia'nın da Allah'ın sıfatlarını mevcudata teşbih ettiği iddia edilir.
Bu tamamen yanlıştır.
"el-Kâfî" isimli eserin 158. sayfasında şunlar yazmaktadır: "Muhammed b. Farac er-Ruhhacî'den nakledilir:
İmam Musa'ya, Hişam b. Hakem'in, 'Allah cisimdir' ve Hişam b. Sâlim'in, 'O sûrettir' şeklindeki görüşleriyle ilgili bir mektup yazdım.
İmam bana, 'Şaşkınların şaşkınlığından uzak dur ve şeytandan Allah'a sığın. Hişamların söyledikleri doğru değildir' diye yazdı."
İmamiye'nin Sabaîlerin görüşleri ile aynı olduğu iddia edilmektedir.
Abdullah b. Sebe'nin hiç yaşamamış bir hayal kahramanı olduğunu yukarıda ifade ettik. Dolayısıyla, İmamiyye'nin Sabaîlerden etkilendiği görüşü koca bir yalandır.
Sabaîler, Hz. Peygamberin (s.a.v.) ve Hz. Ali'nin, Allah'ın yarattığı gibi yarattığını iddia etmektedirler. Bu sapık görüşün Şia ile hiçbir alakası yoktur.
İmam Sâdık'a, "Abdullah b. Sebe'nin evlatlarından birisi tefvize inanıyor" dedim.
İmam, "Tefviz nedir?" diye sordu.
Ben, "Allah, Muhammed ve Ali'yi yarattı. Sonra kulların işlerini onlara tefviz etti. Yani bıraktı. Derken onlar da yarattılar. Rızk verdiler, dirilttiler ve öldürdüler, şeklindeki görüştür" dedim.
İmam bu sözü duyunca şöyle buyurdular: "Allah'ın düşmanı yalan söylemiştir. Döndüğünde Ra'd Sûresi'ndeki şu ayeti ona oku: 'Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: Allah her şeyin yaratıcısıdır. Ve O tektir. Kahredici olandır.' Bu ayet Allah'ın birliğine açıkça delalet etmektedir."
Zürare diyor ki: "Onun yanına döndüğümde İmam'ın buyurduğu bu ayeti ona okudum. Bu ayeti okumakla sanki ağzına bir taş atmış gibi oldum. Böylece susup kaldı."
"İmamiyye, kader konusunda Ehl-i Sünnet'in görüşünü reddeder" şeklinde bir görüş vardır. Bu da doğru değildir.
Hafs b. Kurdin, İmam Cafer'den (a.s.) şöyle rivayet etmiştir:
"Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: Hayır ve şerrin Allah'ın dilemesi dışında gerçekleştiğini söyleyen kimse Allah'ı, egemenliğinden yoksun bırakmış olur."
Yani, "hayır ve şer Allah'tandır" diyor.
İmam Muhammed Bâkır (a.s.) da Cenab-ı Hakk'ın şöyle buyurduğunu söyler: "Ben Allah'ım. Benden başka ilah yoktur. Hayrı ve şerri yarattım."
Şia'nın bâtılda gösterilmesi ve "mum söndü" iftirasında olduğu gibi hafife alınması, İslam coğrafyasının üzerindeki planlar için kullanılan büyük bir oyundur.
İmam Ali'den itibaren, İmam Hasan ve İmam Hüseyin'e, sonra da babadan oğula diğer Ehl-i Beyt İmamlarına geçen hadis külliyatı ile Ehl-i Beyt dünyası, hakkın, İslam'ın en büyük savunucusu olmuşlardır.
Gizlenen ve yok edilen bu dünya, esasen, sapık akımlar ve din dışı fikirlerle mücadeleyi yapan tek taraftır.
Şahsımızın kaleme aldığı Ehl-i Beyt Külliyatı'ndan sonra benzer iddialar bizim hakkımızda da ortaya atılmıştır.
Bunlardan ilki Hz. Ali'nin imametinin eserlerimizde dile getirilmesi meselesidir.
Bilinmelidir ki, bizim bu görüşlere yer vermemiz hadislerin nakli şeklindedir.
Hilafet meselesindeki tavrımız, "hakkı yenmiştir" şeklinde değil, hadisler incelenerek "hilafette İmam Ali'nin yeri nedir"in tespiti şeklinde olmuştur.
Kısaca bu hadislere değinelim.
Peygamber (s.a.v.) Gadir-i Hum'da şunları buyurmuştur:
1- "Ali b. Ebu Tâlib, Benim kardeşimdir, vasîmdir, halifemdir ve Benden sonraki halifemdir."
2- "Allah Resûlünün (s.a.v.) halifesi odur. Mü'minlerin Emiri odur. Allah tarafından tayin edilen hidayet imamı odur."
3- "Ey insanlar! Bu Ali'dir! O Benim kardeşimdir, vasîm, ilmimi toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerindeki halifemdir."
4- "Ey insanlar! Ben hilafet emrini kıyamet gününe kadar imamet verâseti olarak neslime emanet ediyorum."
5- "Ali, Allah tarafından tayin edilen imamdır."
6- "Benden sonra Ali, Allah'ın emri ile sizin veliniz ve imamınızdır. İmamet makamı ondan sonra da Allah ve Resûlü ile görüşeceğiniz güne kadar onun evlatlarından olan Benim neslimin hakkıdır.
Hz. Ali'nin (a.s.) Emirü'l-Mü'minîn oluşu bizzat Allah'ın emri iledir. Bu hutbenin birçok yerinde imamlığın Hz. Ali'nin olduğu belirtilmiştir.
Dikkat edilirse, hilafet hakkındaki görüş Allah ve Resûlüne aittir.
Burada bize söz düşmez.
Hilafetin Hz. Ali'nin hakkı olması ve Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman'ın bu konuda Hz. Ali'nin hakkını yediği ile ilgili görüş ise zaten bize ait değildir.
Ehl-i Beyt İmamlarının bu konuda görüşleri olduğu gibi, bu görüş en çok, uğruna canını feda etmekten çekinmeyen İmam Hüseyin'e aittir.
Kerbela faciasında şehadet şerbetini içen İmam Hüseyin neden ve kime karşı kıyam etmiştir?
İmam Hüseyin, hilafet kendi hakkı olmasına rağmen, hakkı olmayan kişiler tarafından gasp edildiğini söyleyerek, ümmetin gerçekleri görmesi ve İslam'dan sapmaların önüne geçmek için kıyam etmiştir.
Şii veya Sünnî hangi kaynak eseri açsanız, Kerbela vahşeti ve İmam Hüseyin'in kıyamı ile ilgili bundan başka bir gerekçeye rastlamazsınız.
İmam Hüseyin, Resûlullah'ın "oğlum" hitabına mazhar olmuş, cennet gençlerinin efendisidir ve Ehl-i Beyt'tendir.
İmam Hüseyin'in sahip çıktığı ve canı pahasına halkı ayıktırmaya çalıştığı bir konuya sahip çıkmak bir Müslüman için şeref vesilesi olmalı iken, bunları iman çizgisinden sapma olarak yorumlayanların neye inandığı bizi derinden düşündürmektedir.
Hz. Ali Efendimizin Emirü'l-Mü'minîn yani halife oluşunun bizzat Cenab-ı Hakk'ın emri ile olduğunu vurgularken Gadir-i Hum gününden bahsetmekte yarar vardır." (Prof. Dr. Haydar Baş Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.