Milliyet'ten Hurşit Güneş, memurun Cumhuriyet döneminde zamanla ciddi gelir ve refah erozyonuna uğradığını belirtti
Cumhuriyetin ilk yıllarında, Osmanlıdan kalan bir gelenekle, memur kesiminin yaşam düzeyi yüksekti. Kamu kesiminin milli gelir içinde payı düşüktü. Sağlık, eğitim gibi harcamaların boyutu çok düşüktü. Ayrıca, memur sayısı da azdı. En önemlisi sosyal bakımdan memurlara verilen önem yüksekti. Burjuvazi gelişmemiş, seçkin olma fırsatını yakalayamamıştı. Nihayet, yaşam standartları zaten ülkede düşüktü. Araba sahibi olmak yaygın değildi. Evlerde çamaşır, bulaşık makinesi kimsede yoktu. Ancak, 1950'li yıllardan itibaren memur kesiminin refah düzeyi düşmeye başladı. Bunun bir nedeni kamu harcamalarındaki artışla ortaya çıkan bütçe açıkları oldu. Memurlara yeterince zam verilemedi. Daha önemlisi devlet personeli çok şişti. Devlet işsizliğin saklanmasının bir aracı oldu. Öte yandan, hızla gelişen özel kesim yeni bir refah alanı yarattı ve memurlar toplumun dar gelirli kesimine girdi. Zamanla fakirleştilerMemur kesiminin yaşam düzeyi öylesine düştü ki, öğretmenlerin pazarlarda limon sattığı kimi zaman medyada yer alıyor. Limon satmak haysiyet düşürücü değil, ama bir öğretmen için de hayli ağır. Memur maaşları hesaplanırken, genellikle iki kriter rol oynuyor. Biri enflasyon. Diğeri de bütçe olanakları. Zam yapılırken genellikle refah payı denilen milli gelirdeki artış masaya konulmuyor. Oysa bize kalırsa, asıl gereken memurların verimlilik artışlarından yararlanabilmesi. Bu hem kamu hizmetlerini hem de memurların yaşam standartlarını yükseltebilir. Üstelik bütçe de hasar görmez. KESK hâlâ Türkiye'de kamu çalışanlarının milli gelirden aldığı payın düşük olduğu (yüzde 6,5) kanısında. AB ortalaması ise yüzde 10,8. Ancak, kamu kesiminin milli gelirdeki payı yüksek olan ülkelerde (özellikle İskandinav ülkelerinde) bu pay da yüksek çıkmakta. Dolayısıyla analiz doğru değil.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.