Medeniyetin sessiz tanıkları
İstanbul'da yaşayan matbaacı Nidayi Sevim, kızının eğitimi için taşındığı Eyüpsultan'da işe gidip gelirken gördüğü tarihi mezar taşlarından etkilenerek, Arapça ve Osmanlı Türkçesi öğrenerek, konuyla ilgili kitaplar yazdı
22.01.2021 01:45:00





Ortaokul mezunu 54 yaşındaki Nidayi Sevim, mezar taşlarına ilgisi dolayısıyla kendisini bu konuda geliştirmeye başladı. Dışarıdan lise ve üniversiteyi bitiren, mezar taşlarındaki yazıları okumak için Arapça ile Osmanlı Türkçesi öğrenen Sevim, bu süreçte "Medeniyetimizin Sessiz Tanıkları" isimli kitap başta olmak üzere 10 kitap yazdı, konferanslar verdi ve kültür gezileri düzenledi.
Kasımpaşa, Merkezefendi, Kozlu ve Ahlat gibi tarihi mezarlıklar başta olmak üzere Türkiye'deki birçok mezarlıktaki taşları inceleyen Sevim, insanların tarihi mezar taşları konusunda bilinçlenmesine katkıda bulunmaya çalışıyor.
Her biri sanat şaheseri
Sevim, tarihi mezar taşlarının her birinin sanat şaheseri olduğunu, ihtişamıyla kendisini büyülediğini söyledi. Osmanlı mezar taşlarının uyum içerisinde çalışılan eserler olduğunu ifade eden Sevim, bu eserlerin bugüne kadar varlığını devam ettirdiğini belirtti.
Sevim, mezar taşlarındaki sanatı keşfetmekle beraber gereken değeri görmediğini de fark ettiğini dile getirerek, "Mezarlıklar defineciler tarafından delik deşik edilmiş. Yeni mezar yeri açmak için mezarlık simsarları tarafından bunlar, peşkeş çekilmiş. Restorasyon olması gereken yerde, bürokrasinin hantallığından dolayı netice alamıyoruz ve süreç içerisinde kabir taşlarının her birisi birer, ikişer kayboluyor. Son zamanlarda bunların yurt dışına götürülüp satıldığı bile rivayetler arasında bulunuyor" diye konuştu.
Ahlat mezarlığındaki zarafet
Bitlis'in Ahlat ilçesinde Selçuklu Meydan Mezarlığı'nı ziyaret ettiğini, buradaki taşları da inceleme fırsatı bulduğunu anlatan Sevim, Türklerin, Müslüman olduktan sonra İslam'a uymayan adetle örflerini değiştirdiğini, bazılarını ise İslamlaştırdığını söyledi. Sevim, bu bağlamda mezar taşlarının, İslamlaştırdığı adetlerinden birisi olduğunu ve çeşitli değişimler geçirerek, günümüze kadar geldiğini dile getirdi.
Ahlat'taki kabristanda, 13. yüzyıldan 16. yüzyılın sonuna kadarki dikitlerin, 3-4 metre uzunluğunda çok zarif ve yüksek sanat eseri mihrap tarzı mezar taşlarının görüldüğünü kaydetti. Selçuklu mezar taşlarında başlık olmadığını aktaran Sevim, Bursa Muradiye Külliyesi çevresinde Osmanlı mezarlığında, camilerin mihraplarına benzetilen eski namazgâhların kıble taşlarının da böyle olduğunu, bunların içerisinde ayet-i kerimeler, hadis-i şerifler ve bazı biyografilerin yer aldığını belirtti.
Eski mezarlıklarda bir bütünlük var
Mezar taşlarının, dönemin mimari unsurunu yansıttığına dikkati çeken Sevim, şunları kaydetti: "Mezar taşları, mimari unsurun tamamlayıcı bir yönüdür, paralellik arz eder. Süleymaniye ve Fatih camilerinin etrafında kabristanlar sizi hiç rahatsız etmez, bir bütünlük vardır, bir zenginlik vardır ama modern kabristanlara baktığınız zaman tıpkı mimarimiz gibi, kibrit kutusu gibi, ruhsuz, renksiz, şekilsiz, basmakalıp, donuk bir yapılaşma. Bunu aynı şekilde mezar taşlarında da görüyorsunuz. Bunu hem mimari unsur olarak görüyorsunuz hem de edebi olarak görüyorsunuz. Tarihi mezar taşlarında bu kadar zenginliği görüyoruz, dönüp günümüzdeki mezar taşlarına bakıyoruz, doğum, ölüm, isim, soy isim bu kadar. Bu kadar yavan olmamamız lazım, ecdadın bu birikiminden nasipdar olmak lazım."
İlk kitabının ismini bilerek seçtiğini ifade eden Nidayi Sevim, "İlk kitabıma 'Medeniyetimizin Sessiz Tanıkları' ismini verdim. Mezarlıklara karşı, ecdada karşı duyarsızlığın bir sitemi olarak ben bunu böyle uygun gördüm. Geldiğimiz noktada biraz fikrim değişti. Evet, mezar taşları sessiz tanıklarımızdır ama bir yönüyle de bunlar bizimle konuşuyor. Çünkü bunların üzerindeki farklı başlıklar, metinler, metinlerin içerisinde ayet-i kerimeler, hadis-i şerifler, veciz ifadeler, manzumeler bizimle konuşuyor" şeklinde konuştu. AA
Kasımpaşa, Merkezefendi, Kozlu ve Ahlat gibi tarihi mezarlıklar başta olmak üzere Türkiye'deki birçok mezarlıktaki taşları inceleyen Sevim, insanların tarihi mezar taşları konusunda bilinçlenmesine katkıda bulunmaya çalışıyor.
Her biri sanat şaheseri
Sevim, tarihi mezar taşlarının her birinin sanat şaheseri olduğunu, ihtişamıyla kendisini büyülediğini söyledi. Osmanlı mezar taşlarının uyum içerisinde çalışılan eserler olduğunu ifade eden Sevim, bu eserlerin bugüne kadar varlığını devam ettirdiğini belirtti.
Sevim, mezar taşlarındaki sanatı keşfetmekle beraber gereken değeri görmediğini de fark ettiğini dile getirerek, "Mezarlıklar defineciler tarafından delik deşik edilmiş. Yeni mezar yeri açmak için mezarlık simsarları tarafından bunlar, peşkeş çekilmiş. Restorasyon olması gereken yerde, bürokrasinin hantallığından dolayı netice alamıyoruz ve süreç içerisinde kabir taşlarının her birisi birer, ikişer kayboluyor. Son zamanlarda bunların yurt dışına götürülüp satıldığı bile rivayetler arasında bulunuyor" diye konuştu.
Ahlat mezarlığındaki zarafet
Bitlis'in Ahlat ilçesinde Selçuklu Meydan Mezarlığı'nı ziyaret ettiğini, buradaki taşları da inceleme fırsatı bulduğunu anlatan Sevim, Türklerin, Müslüman olduktan sonra İslam'a uymayan adetle örflerini değiştirdiğini, bazılarını ise İslamlaştırdığını söyledi. Sevim, bu bağlamda mezar taşlarının, İslamlaştırdığı adetlerinden birisi olduğunu ve çeşitli değişimler geçirerek, günümüze kadar geldiğini dile getirdi.
Ahlat'taki kabristanda, 13. yüzyıldan 16. yüzyılın sonuna kadarki dikitlerin, 3-4 metre uzunluğunda çok zarif ve yüksek sanat eseri mihrap tarzı mezar taşlarının görüldüğünü kaydetti. Selçuklu mezar taşlarında başlık olmadığını aktaran Sevim, Bursa Muradiye Külliyesi çevresinde Osmanlı mezarlığında, camilerin mihraplarına benzetilen eski namazgâhların kıble taşlarının da böyle olduğunu, bunların içerisinde ayet-i kerimeler, hadis-i şerifler ve bazı biyografilerin yer aldığını belirtti.
Eski mezarlıklarda bir bütünlük var
Mezar taşlarının, dönemin mimari unsurunu yansıttığına dikkati çeken Sevim, şunları kaydetti: "Mezar taşları, mimari unsurun tamamlayıcı bir yönüdür, paralellik arz eder. Süleymaniye ve Fatih camilerinin etrafında kabristanlar sizi hiç rahatsız etmez, bir bütünlük vardır, bir zenginlik vardır ama modern kabristanlara baktığınız zaman tıpkı mimarimiz gibi, kibrit kutusu gibi, ruhsuz, renksiz, şekilsiz, basmakalıp, donuk bir yapılaşma. Bunu aynı şekilde mezar taşlarında da görüyorsunuz. Bunu hem mimari unsur olarak görüyorsunuz hem de edebi olarak görüyorsunuz. Tarihi mezar taşlarında bu kadar zenginliği görüyoruz, dönüp günümüzdeki mezar taşlarına bakıyoruz, doğum, ölüm, isim, soy isim bu kadar. Bu kadar yavan olmamamız lazım, ecdadın bu birikiminden nasipdar olmak lazım."
İlk kitabının ismini bilerek seçtiğini ifade eden Nidayi Sevim, "İlk kitabıma 'Medeniyetimizin Sessiz Tanıkları' ismini verdim. Mezarlıklara karşı, ecdada karşı duyarsızlığın bir sitemi olarak ben bunu böyle uygun gördüm. Geldiğimiz noktada biraz fikrim değişti. Evet, mezar taşları sessiz tanıklarımızdır ama bir yönüyle de bunlar bizimle konuşuyor. Çünkü bunların üzerindeki farklı başlıklar, metinler, metinlerin içerisinde ayet-i kerimeler, hadis-i şerifler, veciz ifadeler, manzumeler bizimle konuşuyor" şeklinde konuştu. AA
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.