1258'de Moğollar Bağdat'ı işgal ettiklerinde yaptıkları zulüm, günümüzde bile okuyanlar için hem tiksinti uyandırır hem de lanetleme duygusu. O dönem dünyasının en ibtidai milletlerinden biri olan Moğollar dönemin en güçlü ve gücünün bir kısmını da zalimliğinin yaydığı korkudan sağlamış olan bir imparatorluk kurmuşlardı. İlk defa Cengiz döneminde bir bayrak altında toplanan bu kavim, önce Orta Asya'ya sonra da batıya doğru uzanan topraklarda bir terör ve zulüm dalgası meydana getirmişlerdi. Başbuğlarının dahi okuma yazması olmayan bu millet, cahilliklerine rağmen savaş sanatından iyi anlamalarından dolayı geniş topraklara hükmettiler.
Bağdat'ı işgal eden, Cengiz'in torunlarından Hülagü'dur. Zamanın önemli bir ilim ve kültür merkezi olan Bağdat, işgalle beraber büyük bir yağma ve talana da sahne olmuştur. Kan akıtmakla tatmin olamayan istila ordusu Bağdat'ta ne kadar kütüphane varsa talan etmiş ve birbirinden değerli kitapları Dicle Nehri'ne atmaya başlamışlardı. Kitapların çokluğundan dolayı bir baraj oluşmuş ve nehrin taşmasından korkan Moğollar kalan kitapları yakmışlardır. Bu ilim ve kültür katliamları yapılmamış olsa idi ihtimal ki dünya bugün bulunduğu noktadan daha fazla mesafe katetmiş olacaktı.
Bu olay 13. yüzyılda meydana gelmişti. Failler ise cahil; en büyük arzuları geniş topraklara hükmetmek olan yapıtkları kötülüğün belki farkında bile olmayan bir kitle.
21. Yüzyıl'dayız. Olayın üzerinden yedi asırdan fazla zaman geçmiş. Sürekli inkişaf içinde olan insanlığın bu kadar zaman içinde "insanlık adına" fersah fersah mesafe katetmiş olması gerekmez mi?
Ne gezer! Aradan geçen onca zaman sonra bakıyoruz ki yalnız aktörler değişmiş; fakat, sahne yine Bağdat'a kurulmuş. Ne hikmettir ki inkişaf etmesi beklenen insanlık daha da vahşileşmiş, daha da barbarlaşmış. Neden daha vahşi biliyor musunuz? Bağdat'ın tarihteki bahsettiğimiz işgalinde en azından kandırmacalar, haince ve sinsice, inceden inceye hazırlanmış planlar, hileler yoktu. Sadece Bağdat'ın işgaliyle yetinmişlerdi. Ya bugün? İşgal edilen Bağdat, ama aynı zamanda bütün insanların yürekleri insanların, insan hakları, adalet, sevgi, insanlık, vicdan gibi ne kadar isanca duyguları varsa hepsi şuan işgal altında. Bu kirli bir savaş. Bu istila bir ülkeye değil tüm insanlığa yapıldı. İnsanlar önce kandırıldı, insan hakları, adalet ve özgürlük masallarıyla. Artık vahşet, işgal ve istila devirleri geride kaldı onlar artık tarihin tozlu sayfaları arasına gömüldü, diye düşünmeye başlamıştı ki insanlık, bu çirkin savaş başlatıldı. Hem de kim tarafından? O özgürlük, hak, adalet, masalcısı amcalar tarafından!
Bağdat'ta yağmalanan sadece dükkanlar, müzeler, devlet kurumları değil, aynı zamanda yağmalanan, insanlığın adalet ve vicdan duyguları. Orada öldürülen sadece kadınlar, çocuklar, masul insanlar değil, aynı zamanda iyiye ve güzele dair ne varsa hepsi...
Moğolların işgal sırasında yaptıklarını nefretle ve tiksintiyle okurdum, şimdilerde gözüme masum bile görünmeye başladılar. Onlar en azından niyetlerini saklamadan başka bir amaç gütmeden yalnızca işgal ettikleri yeri tutsak ediyorlardı. Bunların yaptığı gibi "Irak'ı sömürgeleştirme" diyeceklerine, "Irak'ı özgürleştirme" diyor; "insanlığı koruma" deyip insanlığın en mahrem hislerine el uzatıyorlardı.
Bununla kalsa iyi, Irak'ı işgal ederek Ortadoğu'ya hakim bir noktada bulunmak, petrole konmak, yakın bir zamanda Kuzey Irak'taki Türkmenleri kaşla göz arasında yok farzedip Kürt devleti'ni kurmak, İsrail'i, Filistin ve bölgede en etkin konuma getirmek, Türkiye'yi iç ve dış sorunlarla sürekli uğraştırıp kendini toparlamasına asla ve kat'a imkan vermemek... Niyet bozuk, bozuk niyetle yapılacak iş çok.
Bu ne çirkin, iğrenç bir hesaplar zinciri! Sultan Abdülhamid Han'ın bir sözü var, diyor ki "Bize ne fenalık gelirse İngiliz eliyle gelir".
Demek ki bazı şeylerin uzun zamanla dahi değişmesi mümkün olmuyor.
Bağdat'ı işgal eden, Cengiz'in torunlarından Hülagü'dur. Zamanın önemli bir ilim ve kültür merkezi olan Bağdat, işgalle beraber büyük bir yağma ve talana da sahne olmuştur. Kan akıtmakla tatmin olamayan istila ordusu Bağdat'ta ne kadar kütüphane varsa talan etmiş ve birbirinden değerli kitapları Dicle Nehri'ne atmaya başlamışlardı. Kitapların çokluğundan dolayı bir baraj oluşmuş ve nehrin taşmasından korkan Moğollar kalan kitapları yakmışlardır. Bu ilim ve kültür katliamları yapılmamış olsa idi ihtimal ki dünya bugün bulunduğu noktadan daha fazla mesafe katetmiş olacaktı.
Bu olay 13. yüzyılda meydana gelmişti. Failler ise cahil; en büyük arzuları geniş topraklara hükmetmek olan yapıtkları kötülüğün belki farkında bile olmayan bir kitle.
21. Yüzyıl'dayız. Olayın üzerinden yedi asırdan fazla zaman geçmiş. Sürekli inkişaf içinde olan insanlığın bu kadar zaman içinde "insanlık adına" fersah fersah mesafe katetmiş olması gerekmez mi?
Ne gezer! Aradan geçen onca zaman sonra bakıyoruz ki yalnız aktörler değişmiş; fakat, sahne yine Bağdat'a kurulmuş. Ne hikmettir ki inkişaf etmesi beklenen insanlık daha da vahşileşmiş, daha da barbarlaşmış. Neden daha vahşi biliyor musunuz? Bağdat'ın tarihteki bahsettiğimiz işgalinde en azından kandırmacalar, haince ve sinsice, inceden inceye hazırlanmış planlar, hileler yoktu. Sadece Bağdat'ın işgaliyle yetinmişlerdi. Ya bugün? İşgal edilen Bağdat, ama aynı zamanda bütün insanların yürekleri insanların, insan hakları, adalet, sevgi, insanlık, vicdan gibi ne kadar isanca duyguları varsa hepsi şuan işgal altında. Bu kirli bir savaş. Bu istila bir ülkeye değil tüm insanlığa yapıldı. İnsanlar önce kandırıldı, insan hakları, adalet ve özgürlük masallarıyla. Artık vahşet, işgal ve istila devirleri geride kaldı onlar artık tarihin tozlu sayfaları arasına gömüldü, diye düşünmeye başlamıştı ki insanlık, bu çirkin savaş başlatıldı. Hem de kim tarafından? O özgürlük, hak, adalet, masalcısı amcalar tarafından!
Bağdat'ta yağmalanan sadece dükkanlar, müzeler, devlet kurumları değil, aynı zamanda yağmalanan, insanlığın adalet ve vicdan duyguları. Orada öldürülen sadece kadınlar, çocuklar, masul insanlar değil, aynı zamanda iyiye ve güzele dair ne varsa hepsi...
Moğolların işgal sırasında yaptıklarını nefretle ve tiksintiyle okurdum, şimdilerde gözüme masum bile görünmeye başladılar. Onlar en azından niyetlerini saklamadan başka bir amaç gütmeden yalnızca işgal ettikleri yeri tutsak ediyorlardı. Bunların yaptığı gibi "Irak'ı sömürgeleştirme" diyeceklerine, "Irak'ı özgürleştirme" diyor; "insanlığı koruma" deyip insanlığın en mahrem hislerine el uzatıyorlardı.
Bununla kalsa iyi, Irak'ı işgal ederek Ortadoğu'ya hakim bir noktada bulunmak, petrole konmak, yakın bir zamanda Kuzey Irak'taki Türkmenleri kaşla göz arasında yok farzedip Kürt devleti'ni kurmak, İsrail'i, Filistin ve bölgede en etkin konuma getirmek, Türkiye'yi iç ve dış sorunlarla sürekli uğraştırıp kendini toparlamasına asla ve kat'a imkan vermemek... Niyet bozuk, bozuk niyetle yapılacak iş çok.
Bu ne çirkin, iğrenç bir hesaplar zinciri! Sultan Abdülhamid Han'ın bir sözü var, diyor ki "Bize ne fenalık gelirse İngiliz eliyle gelir".
Demek ki bazı şeylerin uzun zamanla dahi değişmesi mümkün olmuyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Kevser Doyurum / diğer yazıları
- İrfan sofrası / 24.10.2023
- Tecelli / 27.07.2023
- İmam Hüseyin'in kıyamının sebepleri / 24.07.2023
- Kâmil insan, insanlar için bir aynadır / 21.07.2023
- Hayat rehberi Kur'an-ı Kerim / 01.12.2022
- Gaflet ve uyanıklık / 29.11.2022
- Bilinçli olgunlaşma / 26.11.2022
- Hayat memat / 22.11.2022
- Güzel ülkemin güzel insanları / 19.11.2022
- Bir tez olarak Milli Ekonomi Modeli / 26.09.2022
- Tecelli / 27.07.2023
- İmam Hüseyin'in kıyamının sebepleri / 24.07.2023
- Kâmil insan, insanlar için bir aynadır / 21.07.2023
- Hayat rehberi Kur'an-ı Kerim / 01.12.2022
- Gaflet ve uyanıklık / 29.11.2022
- Bilinçli olgunlaşma / 26.11.2022
- Hayat memat / 22.11.2022
- Güzel ülkemin güzel insanları / 19.11.2022
- Bir tez olarak Milli Ekonomi Modeli / 26.09.2022