AYRINTILAR: Mehmet ÖZTÜRK
Kahramanmaraş'a ait notlarımız biraz fazla. Çünkü şehire erken geldik ve akşama kadar zamanımızı iyi değerlendirdik.
Bu güzel şehri 3 boyutta ele alacağız.
1- Sütçü İmam.
2- Kuvay-ı Milliye ekibinin toplantısı.
3- Meşhur Maraş dondurması.
Maraş'ta ilk iş olarak Yeni Mesaj gazetesi istihbarat şefi Kamil Bayraktar ile Sütçü İmam'ın kabrine gittik.
Öğrendik ki Sütçü İmam'ı yakından tanıyan ve hayatta olan biri var. Hemen evine vardık.
Mehmet Küçüksaraç.
100 yaşında.
Kurtuluş Savaşına tanıklık eden iki katlı ahşap evde tek başına kalıyor.
Yürümekte ve duymakta zorlanan ama ikramda asla kusur etmeyen asırlık Mehmed dede, en çok neye yanıyor biliyor musunuz?
"- Bir Fransız askeri öldüremediğine."
Tabii o zamanki yaşı 12-13.
Tek tesellisi bıçakla birini yaralamış olması.
6 yıl esir kalan babasının daha sonra 6 yıl jandarmalık yapması ona çok şey öğretmiş.
"-Buraya Alman da geldi, Amerikalı da geldi, Fransız da" diyor.
Ama anlattığı şu olay çok ilginç:
"- Gavurların (Fransız askerleri) hemen şurada iki kahvesi vardı.
Üst tarafta hamamdan çıkan iki hanıma saldırıp yüzünü açmak istediler.
İkindi namazından çıkan Sütçü İmam olayı görünce koşarak geldi ve arkadaşlara haber verdi. Olay yerine koşanlar iki Fransız askerini öldürdüler. Akşam namazına silahıyla gelen Sütçü İmam iki tane daha öldürdü."
Hadisenin oluş tarihi 31 Ekim 1919.
Burada anlatılan bir anekdota özellikle dikkat çekmek lazım:
Fransız askerlerine yardım eden Ermeniler tanınmamak için Fransız üniforması giyip şöyle demişler: "Burası artık Fransızlara ait. Burada peçe ile gezilmez."
Sonra da kadınların yüzlerine saldırmışlar.
Ermeni soykırım iddialarına herhalde bundan daha iyi cevap olamaz.
Yıllardır beraber yaşa. Sonra Fransız üniforması giy ve komşunu öldür.
Sütçü İmam'ın mezarının 500 metre aşağısındaki kalenin dibinde ve Ulu Caminin kıblesinin ters tarafında şunlar yazılı:
"Maraş bize mezar olmadan
Düşmana gülzar olamaz."
"Maraşlım,
Bir hamaset destanı nakşedildi bağrına,
Yurdumun askerleri öldü, iman uğruna,
Ruhlarda bayraklaşan, Allah için savaştır,
Şehitler diyarı, işte bu yer Maraş'tır."
Mehmet dedenin son sözü şu oldu:
"-Fransız bir daha buraya gelemez. Çünkü ordusunu kırdık burada."
İşte bu ruhla dolu Maraş'ta akşam saat 21.00'da, Binevler'deyiz. Sütçü İmam'ın torunlarından yüzlercesi de.
Önce dinlediler:
Dr.Nuri Kaplan: "Gayri milli unsurlarla işbirliği yapanlara dikkat... Bunların arasında Vatikan da var."
Nihat Hekimoğlu: "Ülkeye başbakan olmak, makine ikmal dairesi başkanlığına benzemez.
Bu ülkeye Baş lazım."
Baki Bektaş: "İnsanımızı kaybetmemek için eğitimde önce öğretmen dememiz lazım. Hangi okulda değil hangi hocada okudun?"
Selim Kotil: "Bu ülkenin asıl sorunu nasıl kurtulacağı değil, kimin kurtaracağıdır.
İcazet almadan siyaset yapan,
Allah'ın nuruyla bakan biri.
Şimdi hem Şeyh Edebali hem de Osman Gazi olan birine ihtiyacımız var. O da aramızdadır."
Prof. Dr. Ata Selçuk: "Dünya küreselleşti. Ama sapı elemizde."
Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi: "Hocamız, Prof. Dr. Haydar Baş, yıllar önce seri, birlik konferansları verdi:
Askerle-sivil ittifakı olmadan olmaz, dedi.
Körfez savaşı Türkiye'ye yönelik yapılmıştır, dedi.
O ne dedi ise çıktı."
Buradaki sorular da aynı oldu.
"-Sayın Prof. Dr. Haydar Baş'ı ne zaman başbakan olarak göreceğiz?"
VE MA-DO
Maraş'a varıp da dondurma yemeden olmaz. Yaşar Pastanesine gittik ve nefis dondurmayı yedik.
Doğrusu hayatımda bu kadar nefis dondurma yemedim.
Hatta şoklatıp Ankara'ya da getirdim.
150 yıllık geçmişi olan Maraş dondurmasının ben sırrını çözdüm: İşine aşık olmak.
Kardeşlerden kimi mühendis, kimi öğretmen. Ama A'dan Z'ye kadar her şeyi yapıyorlar.
Mesela bir Mehmet usta var ki öğleyin vardığımızda süt pişirmekten gelmişti. Gece saat 01.00'da gittiğimde de külahla dondurma koyup tezgahtarlık yapıyordu.
Şimdi MADO ismiyle Çin'e bile ihraç etmeyi düşünüyorlar. Bu konuda temaslar sözkonusu. Kaldı ki dondurma konusunda nerede ise tekel hale gelmiş İtalyan markası Roma'nın sahipleri, MADO'nun formülünü öğrenme peşinde olduklarını da öğreniyoruz. Ülkeyi kalkındırmak için kaynak arayanlara işte bir kaynak daha. Ankara'ya lazım olan tek şey işte böyle üreticileri teşvik etmek. Ama o bunun yerine rantiye başta üretimin haricinde herşeye destek vermek ve zararı milletin sırtına yüklemekle meşgul.
Görünen o ki MADO'nun da Türkiye'ye katma değer sağlaması Prof. Dr. Haydar Baş'ın projelerinin hayata geçmesine bağlı.
Bahse konu dondurmanın yapılış hikayesi ise ilginç ve biraz uzun olduğu için onu ayrı bir inceleme konusu yapmak gerektiğini hatırlatmakta fayda var.
Yeni bölümlerde buluşmak dileğiyle.
Kahramanmaraş'a ait notlarımız biraz fazla. Çünkü şehire erken geldik ve akşama kadar zamanımızı iyi değerlendirdik.
Bu güzel şehri 3 boyutta ele alacağız.
1- Sütçü İmam.
2- Kuvay-ı Milliye ekibinin toplantısı.
3- Meşhur Maraş dondurması.
Maraş'ta ilk iş olarak Yeni Mesaj gazetesi istihbarat şefi Kamil Bayraktar ile Sütçü İmam'ın kabrine gittik.
Öğrendik ki Sütçü İmam'ı yakından tanıyan ve hayatta olan biri var. Hemen evine vardık.
Mehmet Küçüksaraç.
100 yaşında.
Kurtuluş Savaşına tanıklık eden iki katlı ahşap evde tek başına kalıyor.
Yürümekte ve duymakta zorlanan ama ikramda asla kusur etmeyen asırlık Mehmed dede, en çok neye yanıyor biliyor musunuz?
"- Bir Fransız askeri öldüremediğine."
Tabii o zamanki yaşı 12-13.
Tek tesellisi bıçakla birini yaralamış olması.
6 yıl esir kalan babasının daha sonra 6 yıl jandarmalık yapması ona çok şey öğretmiş.
"-Buraya Alman da geldi, Amerikalı da geldi, Fransız da" diyor.
Ama anlattığı şu olay çok ilginç:
"- Gavurların (Fransız askerleri) hemen şurada iki kahvesi vardı.
Üst tarafta hamamdan çıkan iki hanıma saldırıp yüzünü açmak istediler.
İkindi namazından çıkan Sütçü İmam olayı görünce koşarak geldi ve arkadaşlara haber verdi. Olay yerine koşanlar iki Fransız askerini öldürdüler. Akşam namazına silahıyla gelen Sütçü İmam iki tane daha öldürdü."
Hadisenin oluş tarihi 31 Ekim 1919.
Burada anlatılan bir anekdota özellikle dikkat çekmek lazım:
Fransız askerlerine yardım eden Ermeniler tanınmamak için Fransız üniforması giyip şöyle demişler: "Burası artık Fransızlara ait. Burada peçe ile gezilmez."
Sonra da kadınların yüzlerine saldırmışlar.
Ermeni soykırım iddialarına herhalde bundan daha iyi cevap olamaz.
Yıllardır beraber yaşa. Sonra Fransız üniforması giy ve komşunu öldür.
Sütçü İmam'ın mezarının 500 metre aşağısındaki kalenin dibinde ve Ulu Caminin kıblesinin ters tarafında şunlar yazılı:
"Maraş bize mezar olmadan
Düşmana gülzar olamaz."
"Maraşlım,
Bir hamaset destanı nakşedildi bağrına,
Yurdumun askerleri öldü, iman uğruna,
Ruhlarda bayraklaşan, Allah için savaştır,
Şehitler diyarı, işte bu yer Maraş'tır."
Mehmet dedenin son sözü şu oldu:
"-Fransız bir daha buraya gelemez. Çünkü ordusunu kırdık burada."
İşte bu ruhla dolu Maraş'ta akşam saat 21.00'da, Binevler'deyiz. Sütçü İmam'ın torunlarından yüzlercesi de.
Önce dinlediler:
Dr.Nuri Kaplan: "Gayri milli unsurlarla işbirliği yapanlara dikkat... Bunların arasında Vatikan da var."
Nihat Hekimoğlu: "Ülkeye başbakan olmak, makine ikmal dairesi başkanlığına benzemez.
Bu ülkeye Baş lazım."
Baki Bektaş: "İnsanımızı kaybetmemek için eğitimde önce öğretmen dememiz lazım. Hangi okulda değil hangi hocada okudun?"
Selim Kotil: "Bu ülkenin asıl sorunu nasıl kurtulacağı değil, kimin kurtaracağıdır.
İcazet almadan siyaset yapan,
Allah'ın nuruyla bakan biri.
Şimdi hem Şeyh Edebali hem de Osman Gazi olan birine ihtiyacımız var. O da aramızdadır."
Prof. Dr. Ata Selçuk: "Dünya küreselleşti. Ama sapı elemizde."
Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi: "Hocamız, Prof. Dr. Haydar Baş, yıllar önce seri, birlik konferansları verdi:
Askerle-sivil ittifakı olmadan olmaz, dedi.
Körfez savaşı Türkiye'ye yönelik yapılmıştır, dedi.
O ne dedi ise çıktı."
Buradaki sorular da aynı oldu.
"-Sayın Prof. Dr. Haydar Baş'ı ne zaman başbakan olarak göreceğiz?"
VE MA-DO
Maraş'a varıp da dondurma yemeden olmaz. Yaşar Pastanesine gittik ve nefis dondurmayı yedik.
Doğrusu hayatımda bu kadar nefis dondurma yemedim.
Hatta şoklatıp Ankara'ya da getirdim.
150 yıllık geçmişi olan Maraş dondurmasının ben sırrını çözdüm: İşine aşık olmak.
Kardeşlerden kimi mühendis, kimi öğretmen. Ama A'dan Z'ye kadar her şeyi yapıyorlar.
Mesela bir Mehmet usta var ki öğleyin vardığımızda süt pişirmekten gelmişti. Gece saat 01.00'da gittiğimde de külahla dondurma koyup tezgahtarlık yapıyordu.
Şimdi MADO ismiyle Çin'e bile ihraç etmeyi düşünüyorlar. Bu konuda temaslar sözkonusu. Kaldı ki dondurma konusunda nerede ise tekel hale gelmiş İtalyan markası Roma'nın sahipleri, MADO'nun formülünü öğrenme peşinde olduklarını da öğreniyoruz. Ülkeyi kalkındırmak için kaynak arayanlara işte bir kaynak daha. Ankara'ya lazım olan tek şey işte böyle üreticileri teşvik etmek. Ama o bunun yerine rantiye başta üretimin haricinde herşeye destek vermek ve zararı milletin sırtına yüklemekle meşgul.
Görünen o ki MADO'nun da Türkiye'ye katma değer sağlaması Prof. Dr. Haydar Baş'ın projelerinin hayata geçmesine bağlı.
Bahse konu dondurmanın yapılış hikayesi ise ilginç ve biraz uzun olduğu için onu ayrı bir inceleme konusu yapmak gerektiğini hatırlatmakta fayda var.
Yeni bölümlerde buluşmak dileğiyle.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.