Maçlara gitmek, lüks tüketime giriyor!

Değerli futbolseverler ligde 11. hafta karşılaşmalarında 6 maç tamamlanırken, Galatasaray dün akşam 90+2'nci dakikasına 3-2 önde girdiği karşılaşmadan son 3 dakikada yediği 2 golle 4-3 mağlup olarak ligdeki 2. mağlubiyetini aldı. Bu maç tabii ki Çaykur Rizespor adına bir futbol mucizesine sahne oldu. 3 kupalı, 4 yıldızlı şampiyonu evinizde 4 gol atarak yenmek herkesin harcı değildir. Tabiki Şampiyonlar Ligi yorgunluğu'na rağmen Galatasaray'ın kötü olduğunu söylemek şampiyona haksızlık olur. Ancak siz 90+2'de maça 3-2 gireceksiniz. Ve takımınız hala hücum yapacak, olur iş değil, bırakın Hamza Hamzaoğlu'nu amatör küme hocası bile sonucu korumak adına zamana oynamaları gerektiğini bilir. Bu mücadeleyi sarı kırmızılıların sezon boyunca unutamayacakları iyi bir ders olarak görüyorum. 
Muhakkak maçın özetini izlemişsinizdir. Ben maçtan ziyade başka bir konuya değineceğim. Bu maçta futbol adına herşey mevcuttu aslında; verilmeyen penaltılar, gösterilen sarı ve kırmızı kartlar, birbirinden güzel gollerle izleyicileri sıkmayacak bir maç izledik diyebiliriz. Ancak futbolun olmazsa olmazı olan seyircileri tribünlerde pek göremedik. Rizeli taraftarların takımlarına sahip çıkmayışının asıl nedeni nedir? Son 5 haftadır galibiyet yüzü göremeyen Çaykur Rizespor'un son haftalardaki olumsuz performansının bunda etkisi var mı? 
Bu sorunun cevabını herkes farklı verebilir. Ben ise olaya daha geniş çerçeveden bakmak istiyorum. Maç özetlerini izlediğimde gördüm ki  taraftarların bu ilgisizliği sadece Rize'de yok. Aynı görüntü, Eskişehir-Osmanlıspor, Gençlerbirliği-Mersin İdmanyurdu, Antalya-Kayseri, Başakşehir-Trabzonspor maçlarında da mevcut. Yani kısacası Süper Lig takımlarının çoğunda aynı durum mevcut. Bu tablo karşısında anlıyoruz olay tamamen duygusal yani parasal. Bu na karşılık PTT 1. Lig maçlarına bakıldığında tribünler yer yer boşluklar olsa da genelde dolu tribünlere oynanıyor. Neden ni de yine duygusal yani parasal. Örneğin bugün İzmir'de oynanacak olan PTT Ligi'nde Göztepe ile Karşıyaka maç bilet fiyatlarına bakıldığında bilet fiyatının her iki takım taraftarları için de 20 TL olduğunu görüyoruz.
Ancak Süper Lig'de bu fiyatlar katlanınca alım gücüne bağlı olarak tribünler boş kalıyor. Dolayısıyla boş tribünlere oynanan maçların karşılığı da sizin liginizin kalitesine ve dolayısıyla marka değerine yansıyor.
Fenerbahçe biraz uç örnek olabilir ama yine de meselenin anlaşılması açısından basit bir hesapla açıklayalım. Fenerbahçe - Torku Konyaspor maçı için açıklanan en ucuz bilet fiyatı 105 TL. Yani bugün kü asgari ücretin hemen hemen yüzde 10'u demek oluyor. Bir ayda en az 2 lig maçını sahasında oynayan Fenerbahçe'nin bu maçlarına gitmek için 210 tl gibi bir rakam ödemek zorundasınız. Bu da asgari ücretin yüzde 20'si demek. O zaman şöyle diyebilir miyiz? Ya asgari ücret çok düşük, ya da maç biletleri çok pahalı! 
Bence her ikisi de doğru bir tespit. Hem asgari ücret olması gerektiği gibi 5 bin TL değil, hem de maç biletleri çok pahalı. Ama son seçimler gösterdi ki millet bu halinden şikayetçi değil. 
Bir futbolsever olarak her şeyi geçtim, en azından stadyumların dolması için bir düzenleme yapılmalı diye düşünüyorum. Anadolu takımlarının maç bilet fiyatları 3 büyüklere göre daha insaflı ancak orada da tarım, hayvancılık, ekonomi yerin dibinde olduğu için milletin alım gücüne bağlı olarak maçlara gitmek lüks tüketime giriyor. İstanbul'daki maçlara gidebilmek ise ultra lüks tüketime giriyor. 
Turk futbolunun patronu Federasyon başkanı mı? Yoksa Futbol Direktörü Fatih Terim mi? tartışılır ama bir an önce bu konuya bir çözüm bulmalarını Türk futbolunun marka değeri adına canı gönülden arzuluyorum. Fatih Terim demişken, son zamanlarda Kasımpaşa takımının Hollandalı oyuncusu Ryan Donk'un 'Türk Milli takımında oynamak istiyorum' açıklamalarına, Kasımpaşa - Akhisar maçına giderek olumlu cevap veren Fatih hocanın Hollandalı futbolcuyu milli takıma alıp almayacağını ilerleyen günlerde göreceğiz.