Aksaray'dan sonra Konya'da da büyük coşku ile karşılanan Kuvay-ı Milliye kadrosunun Türkiye'nin tek umudu olduğu ortaya çıktı. Konyalılar, bütün Türkiye'nin bu umudun etrafında kenetlenmesi gerektiğini söylediler
"Türkiye'nin problemlerini 24 saatte çözerim" diyen bir mimarın önderliğinde, "İş bize düştü" diyerek memleketi içinde bulunduğu siyasi, ekonomik, kültürel, stratejik kuşatılmışlıktan çıkarıp dünyanın lider ülkesi yapmak için hareket geçen Kuvay-ı Milliye kadrosu, şehit kanlarıyla yoğrulmuş Anadolu'daki yürüyüşüne devam ediyor. Kuvay-ı Milliye kadrosunun Orta Anadolu'daki ikinci durağı Aşıklar Sultanı Hz. Mevlana'nın diyarı Konya oldu. Konyalılar, bu kadro ve mimarını Hz. Mevlana'nın torunlarına yakışacak tarzda aşkla, muhabbetle karşıladılar. Bağırlarına bastılar. Ankara-Aksaray kavşağındaki Dündar Restaurant'ta gerçekleştirdikleri karşılama ve ağırlamayı bir aşk yumağına dönüştürdüler. Türkiye'nin içinde bulunduğu kuşatmanın hangi tehlikeli boyutlara ulaştığını hakkında Kuvay-ı Milliye kadrosundan detaylı bilgiler edindiler. Çözümün kendi maddi ve manevi dinamiklerimizde olduğunu bir kez daha görme, anlama, idrak etme fırsatı buldular. Hazine üstünde oturan dilenci örneğini sergilemekten kurtuluş için ülkenin başına değerli bir insanın gelmekte olduğunu, bu insan ve kadrosunun estirdiği yerli rüzgarı hissettiklerini, ayak seslerini duyduklarını ifade ettiler. Bu kadronun Konya'ya da uğramasının kendilerin için bir lütuf olduğunu belirtiler. Konya'nın da, Türkiye'nin de aradığı, hasretini çektiği kadro "işte bu kadro" tespitinde bulunarak, bu kadro ve liderin kısa zamanda ülkenin yönetiminde görmek istediklerini söylediler.
Netice almanın yolu
İçinde bulunduğu vahim şartlardan ülkeyi çıkarmak için milleti bizzat kendisinden icazet almak için yollara düşen Kuvay-ı Milliye kadrosunun mimarı Prof. Dr. Haydar Baş, kendisi ve kadrosunu bağrına basan 1500 sanayici, işadamı, esnaf, akademisyen Konyalıya hitaben yaptığı konuşmada, Türkiye'nin alabildiğine ağır siyasi, iktisadi, sinai vs. şartlardan geçtiğini ve fakat bunlara kaynaklık eden asli unsurun insan unsuru olduğun belirterek, "insanı kendi yararına, hak hesabına kazanmadıktan sonra ne iktisadi, ne siyasi, ne de sosyal hayatımıza düzene girmeyecektir" dedi. Kendinden, yaratanından koptuğu için insanımızın gayri ihtiyari kendisi ile kavgalı duruma geldiğini, içinde fırtınalar koptuğunu, bu korkunç fırtınalar ile dengesini kaybettiğini söyleyen Prof. Dr. Baş, bu dengesiz insanı hangi işin başına getirirseniz getirin istenilen neticenin tahsil edilemeyeceğin ifade etti. Bugünkü halimizin sebebini bu hakikate bağlayan Prof. Dr. Baş, herkesin mutlaka nefs muhasebesi yapmak zorunda olduğunun altını çizdi.
Model insan zarureti
"İngiliz'in, Alman'ın, İtalyan'ın kısaca her milletin kendisine has bir insan modeli vardır. Bizim ise gençliğimize örnek göstereceğimiz bir insan modelimiz yok. Siyasi iradenin yapacağı ilk işi bu modeli tarif etmesidir" şeklinde sözlerine devam eden Prof. Dr. Haydar Baş, Türk-İslam medeniyetinin gençlerimize örnek gösterecek model insanlarla dolu olduğuna dikkat çekerek, şunları söyledi:
"Bizim medeniyetlerimizde medeni olmak için insan olma şartı vardır. İffet, haya, namus, merhamet, fetanet, sabır, muhtaç düşeni elinden tutma bizim medeniyetimizin insan tipinin özellikleridir. Bizim medeniyetimizin insan örneği evvela Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) sonra da bu milletin ulu önderleridir. Hangisine giderseniz, onların hayatı namus, iffet, fetanet, şefkat, merhamet ile doludur."
Batı bizi can evimizden vurdu
Bizim medeniyetimizin ana unsurunu mükemmel insan olduğu gerçeğini Batının da gördüğünü ve bu insanlık medeniyetini yıkmak için insanımız ile çok oynadığını ifade eden Prof. Dr. Haydar Baş, insanımızın üzerindeki oyunların bugün de sürdüğünü belirterek, şöyle konuştu:
"Hicaz bölgesi tarihi, coğrafi, stratejik konumu itibarı ile çok mühim bir bölge idi. Batı on binlerce misyoner yetiştirdi. Bu bölgenin insanın yoldan çıkardı. Akaidlerini bozdu. Yeni bir mezhep kurdu. Neticede Müslüman Arap kardeşlerimize bizi arkadan vurdurarak Hicaz'ı Osmanlıdan kopardı. Zannetmeyin ki o günkü faaliyetler bugün devam etmiyor. Bugün de devam ediyor. Çok ciddi bir safhada ilerliyor. O safha siyaset safhası ve sahnesidir. O bakımdan önümüze gelen her insanı didik didik etmemiz, dün söylediğine bugün niçin ters düştüğünü çok iyi bilmemiz ve ona göre karar verememiz lazımdır. Bugün de bu milletin imanı ile oynanıyor. Anadolu'da Türkler yoktu. Rumlar, Ermeniler vardı. Alparsalan Anadolu'ya girdikten sonra bunlar din yoluyla asimile edildiler. Türkleştirildiler. Bunları tekrar Hıristiyan yaparsak tekrar Rum, Ermeni vs. olduklarını anlayacaklar. Vahdet bozulacak. Bozulunca da herkes topraklarına kavuşacak. Bugün bu oyun oynanıyor. Ayık olmamız lazım. Bu işin gafleti olmaz."
Türkiye Batından bin yıl önde
Türkiye'de bazı sıkıntılar yüzünde geleceği başka ülkelerde, özellikle Avrupa ülkelerinde arama yanlışlığına düşüldüğüne, oralarda daha çok hürriyet bulunduğunun pompalandığına, gerçeğin ise tam aksi olduğuna işaret eden Prof. Dr. Haydar Baş, şunları söyledi:
"İnsan haklarının sakız gibi çiğnendiği Batı dünyasında, Paris'te, Londra'da, Berlin'de meydanda erkeksen ezan oku, okuyamazsın. Ama Türkiye'de kilise çanından geçilmiyor. Bin sene geçse de Türkiye'deki hürriyeti Avrupa yakalayamaz. Belki ruhumuzun, kalbimizin doyacağı manada bir hürriyetten mahrumsun. Ama insanlar konuşa konuşa anlaşır. Peki niye araya duvarlar örüyorlar, oturup konuşmuyor, tezimizi takdim etmiyoruz?"
Türklere vatandaşlık tuzağı
Prof. Dr. Haydar Baş konuşmasında, Almanya'da Türklere pompalanan "Siz hala Alman vatandaşı olmadınız mı?" kampanyalarına, bu kampanyanın tehlikeli sonuçlarına da dikkat çekerek, bayraktan hareketle şu tarihi tahlilde bulundu:
"Alman vatandaşı olan Alman bayrağına selam duracaktır. Alman bayrağı ise Hıristiyanlığın, teslis inancının sembolüdür. Sarı renk Hz. Meryem'i, kırmızı renk Hz. İsa'yı, siyah renk ise Ruhül Kudüs'ü temsil etmektedir. Dolayısıyla Alman bayrağına selam duran Hıristiyanlığa selam duracak demektir. Bizim bayrağımızdaki kırmızı renk ise şühedanın kanının rengidir. Ay, Tevhid'i, Rabbimizi, yıldız da Hz. Muhammed'i (sav) temsil etmektedir. Bizim bayrağımız bu milletin inancını, İslam'ı temsil etmektedir. Onun için bu bayrağın gölgesinden kimse ayrılamaz. Onun için merhum Akif, "yol varsa bu, bilmiyorum başka çıkar yol" diyor."
Çarkı tersine çevirecek tez sahibi
Konyalılar hitaben yaptığı tarihi konuşmada diğer illerde olduğu gibi enflasyonu konusuna da değinen Prof. Dr. Haydar Baş, mevcut programlar enflasyonun düşünülmesini mümkün olmadığını Türkiye'deki enflasyonun maliyet enflasyonu olmasına rağmen talep enflasyonu reçetesi uygulanması hatasında ısrar edildiğini belirterek, enflasyonun, maliyetlerin düşürülmesi, emisyon hacminin genişletilerek proje karşılığı üretimin tahrik edilmesi suretiyle ancak düşürülebileceğini söyledi. Yardım dilenme gibi bir zilletle bir ülkenin hiçbir adım atamayacağını vurgulayan Prof. Dr. Baş , tek yolun 7'den 70'e çalışmaktan geçtiğinin altını çizdi. Milleti çalıştıracak formüle sahip olduğunu açıklamasında bulunan Prof. Dr. Haydar Baş, konuşmasını şöyle bitirdi:
"Trabzon mitinginde de söyledim. Yeminle konuşuyorum; biz bu işi 24 saatte hallederiz. Bu çarkı tersine çevirecek bir tezin sahibiyim ben. Bu tezimi Avrupa'ya da ABD'ye de kabul ettirdim. İsteseler de istemeseler de bana altın madalya verdiler. Bana muhtaç oldukları için bunu yaptılar. Ben iktisat sahasında iddialıyım. Görüşlerimiz dünya çapında kabul görmüş görüşlerdir. Allah'ın lütfuyla millet bizi nam ederse ,hizmete hazırız, mecburuz ve de memuruz. Bu millete hizmet etmek de Hakk'a hizmet etmektir."
Kurtuluş milli duruşta
Konya'da Dündar Restaurant hınca hınç dolduran 1500 Konyalıya Prof. Dr. Haydar Baş'ın haricinde Kuvay-ı Miliye kadrosundan Baki Bektaş, Ali Değirmenci, Bilal Karamus, Dr. Abdullah Terzi, Fuat Şengul, Cemal Baba, Abdullah Ağar, Mahmut Erdem, Harun Kayacı, Selim Kotil, İbrahim Berk, Ali Akbal, Mehmet Öztürk, Ahmet Erimhan ve Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi de kısa ve öz birer konuşma yaptılar.
Türkiye'nin içinde bulunduğu vahim kuşatmanın farkında olan kadronun bu çilekeş, vatanperver isimleri, ülkenin tarihinde görülmedik bir tehlike ile karşı karşıya bulunduğunu söylediler. Bu tehlikeyi savuşturmak yerine bizzat kendilerinin problem haline geldiğini, aydınların mandacı-teslimiyetçi bir tutum sergilediklerin haber verdiler. Bu tablonun hormonlu politikacıların eseri olduğun belirttiler. Çözümün milli bir duruşta olmasına rağmen liberal yeni aşıların önümüze konulmakta olduğuna, ölümü gösterip sıtmaya razı etme operasyonuna dikkat çektiler. Böyle bir ortamda ülkenin yalan ve yaban rüzgarlarına kapılmış fırdöndü siyasetçilere değil omurgası sağlam gerçek devlet adamlarına ihtiyaç olduğunu vurguladılar. Bu gerçek devlet adamının "Türkiye'nin meselelerini çekinmeyen Prof. Dr. Haydar Baş olduğunu söylediler. Konyalılar dahil tüm Türkiye'nin bu insanın sesine kulak vermesinin, bu sesle bütünleşmesinin zaruretine işaret ettiler. Ülkenin içinde bulunduğu makus talihinin ancak güleceğine dikkat çektiler. Türkiye'yi borç batağına sürükleyerek zillet içine düşürenlere Atatürk'ün şu sözünü hatırlattılar: "Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını aramayı alışkanlık haline getirmiş milletler, evveli haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar".
"Türkiye'nin problemlerini 24 saatte çözerim" diyen bir mimarın önderliğinde, "İş bize düştü" diyerek memleketi içinde bulunduğu siyasi, ekonomik, kültürel, stratejik kuşatılmışlıktan çıkarıp dünyanın lider ülkesi yapmak için hareket geçen Kuvay-ı Milliye kadrosu, şehit kanlarıyla yoğrulmuş Anadolu'daki yürüyüşüne devam ediyor. Kuvay-ı Milliye kadrosunun Orta Anadolu'daki ikinci durağı Aşıklar Sultanı Hz. Mevlana'nın diyarı Konya oldu. Konyalılar, bu kadro ve mimarını Hz. Mevlana'nın torunlarına yakışacak tarzda aşkla, muhabbetle karşıladılar. Bağırlarına bastılar. Ankara-Aksaray kavşağındaki Dündar Restaurant'ta gerçekleştirdikleri karşılama ve ağırlamayı bir aşk yumağına dönüştürdüler. Türkiye'nin içinde bulunduğu kuşatmanın hangi tehlikeli boyutlara ulaştığını hakkında Kuvay-ı Milliye kadrosundan detaylı bilgiler edindiler. Çözümün kendi maddi ve manevi dinamiklerimizde olduğunu bir kez daha görme, anlama, idrak etme fırsatı buldular. Hazine üstünde oturan dilenci örneğini sergilemekten kurtuluş için ülkenin başına değerli bir insanın gelmekte olduğunu, bu insan ve kadrosunun estirdiği yerli rüzgarı hissettiklerini, ayak seslerini duyduklarını ifade ettiler. Bu kadronun Konya'ya da uğramasının kendilerin için bir lütuf olduğunu belirtiler. Konya'nın da, Türkiye'nin de aradığı, hasretini çektiği kadro "işte bu kadro" tespitinde bulunarak, bu kadro ve liderin kısa zamanda ülkenin yönetiminde görmek istediklerini söylediler.
Netice almanın yolu
İçinde bulunduğu vahim şartlardan ülkeyi çıkarmak için milleti bizzat kendisinden icazet almak için yollara düşen Kuvay-ı Milliye kadrosunun mimarı Prof. Dr. Haydar Baş, kendisi ve kadrosunu bağrına basan 1500 sanayici, işadamı, esnaf, akademisyen Konyalıya hitaben yaptığı konuşmada, Türkiye'nin alabildiğine ağır siyasi, iktisadi, sinai vs. şartlardan geçtiğini ve fakat bunlara kaynaklık eden asli unsurun insan unsuru olduğun belirterek, "insanı kendi yararına, hak hesabına kazanmadıktan sonra ne iktisadi, ne siyasi, ne de sosyal hayatımıza düzene girmeyecektir" dedi. Kendinden, yaratanından koptuğu için insanımızın gayri ihtiyari kendisi ile kavgalı duruma geldiğini, içinde fırtınalar koptuğunu, bu korkunç fırtınalar ile dengesini kaybettiğini söyleyen Prof. Dr. Baş, bu dengesiz insanı hangi işin başına getirirseniz getirin istenilen neticenin tahsil edilemeyeceğin ifade etti. Bugünkü halimizin sebebini bu hakikate bağlayan Prof. Dr. Baş, herkesin mutlaka nefs muhasebesi yapmak zorunda olduğunun altını çizdi.
Model insan zarureti
"İngiliz'in, Alman'ın, İtalyan'ın kısaca her milletin kendisine has bir insan modeli vardır. Bizim ise gençliğimize örnek göstereceğimiz bir insan modelimiz yok. Siyasi iradenin yapacağı ilk işi bu modeli tarif etmesidir" şeklinde sözlerine devam eden Prof. Dr. Haydar Baş, Türk-İslam medeniyetinin gençlerimize örnek gösterecek model insanlarla dolu olduğuna dikkat çekerek, şunları söyledi:
"Bizim medeniyetlerimizde medeni olmak için insan olma şartı vardır. İffet, haya, namus, merhamet, fetanet, sabır, muhtaç düşeni elinden tutma bizim medeniyetimizin insan tipinin özellikleridir. Bizim medeniyetimizin insan örneği evvela Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) sonra da bu milletin ulu önderleridir. Hangisine giderseniz, onların hayatı namus, iffet, fetanet, şefkat, merhamet ile doludur."
Batı bizi can evimizden vurdu
Bizim medeniyetimizin ana unsurunu mükemmel insan olduğu gerçeğini Batının da gördüğünü ve bu insanlık medeniyetini yıkmak için insanımız ile çok oynadığını ifade eden Prof. Dr. Haydar Baş, insanımızın üzerindeki oyunların bugün de sürdüğünü belirterek, şöyle konuştu:
"Hicaz bölgesi tarihi, coğrafi, stratejik konumu itibarı ile çok mühim bir bölge idi. Batı on binlerce misyoner yetiştirdi. Bu bölgenin insanın yoldan çıkardı. Akaidlerini bozdu. Yeni bir mezhep kurdu. Neticede Müslüman Arap kardeşlerimize bizi arkadan vurdurarak Hicaz'ı Osmanlıdan kopardı. Zannetmeyin ki o günkü faaliyetler bugün devam etmiyor. Bugün de devam ediyor. Çok ciddi bir safhada ilerliyor. O safha siyaset safhası ve sahnesidir. O bakımdan önümüze gelen her insanı didik didik etmemiz, dün söylediğine bugün niçin ters düştüğünü çok iyi bilmemiz ve ona göre karar verememiz lazımdır. Bugün de bu milletin imanı ile oynanıyor. Anadolu'da Türkler yoktu. Rumlar, Ermeniler vardı. Alparsalan Anadolu'ya girdikten sonra bunlar din yoluyla asimile edildiler. Türkleştirildiler. Bunları tekrar Hıristiyan yaparsak tekrar Rum, Ermeni vs. olduklarını anlayacaklar. Vahdet bozulacak. Bozulunca da herkes topraklarına kavuşacak. Bugün bu oyun oynanıyor. Ayık olmamız lazım. Bu işin gafleti olmaz."
Türkiye Batından bin yıl önde
Türkiye'de bazı sıkıntılar yüzünde geleceği başka ülkelerde, özellikle Avrupa ülkelerinde arama yanlışlığına düşüldüğüne, oralarda daha çok hürriyet bulunduğunun pompalandığına, gerçeğin ise tam aksi olduğuna işaret eden Prof. Dr. Haydar Baş, şunları söyledi:
"İnsan haklarının sakız gibi çiğnendiği Batı dünyasında, Paris'te, Londra'da, Berlin'de meydanda erkeksen ezan oku, okuyamazsın. Ama Türkiye'de kilise çanından geçilmiyor. Bin sene geçse de Türkiye'deki hürriyeti Avrupa yakalayamaz. Belki ruhumuzun, kalbimizin doyacağı manada bir hürriyetten mahrumsun. Ama insanlar konuşa konuşa anlaşır. Peki niye araya duvarlar örüyorlar, oturup konuşmuyor, tezimizi takdim etmiyoruz?"
Türklere vatandaşlık tuzağı
Prof. Dr. Haydar Baş konuşmasında, Almanya'da Türklere pompalanan "Siz hala Alman vatandaşı olmadınız mı?" kampanyalarına, bu kampanyanın tehlikeli sonuçlarına da dikkat çekerek, bayraktan hareketle şu tarihi tahlilde bulundu:
"Alman vatandaşı olan Alman bayrağına selam duracaktır. Alman bayrağı ise Hıristiyanlığın, teslis inancının sembolüdür. Sarı renk Hz. Meryem'i, kırmızı renk Hz. İsa'yı, siyah renk ise Ruhül Kudüs'ü temsil etmektedir. Dolayısıyla Alman bayrağına selam duran Hıristiyanlığa selam duracak demektir. Bizim bayrağımızdaki kırmızı renk ise şühedanın kanının rengidir. Ay, Tevhid'i, Rabbimizi, yıldız da Hz. Muhammed'i (sav) temsil etmektedir. Bizim bayrağımız bu milletin inancını, İslam'ı temsil etmektedir. Onun için bu bayrağın gölgesinden kimse ayrılamaz. Onun için merhum Akif, "yol varsa bu, bilmiyorum başka çıkar yol" diyor."
Çarkı tersine çevirecek tez sahibi
Konyalılar hitaben yaptığı tarihi konuşmada diğer illerde olduğu gibi enflasyonu konusuna da değinen Prof. Dr. Haydar Baş, mevcut programlar enflasyonun düşünülmesini mümkün olmadığını Türkiye'deki enflasyonun maliyet enflasyonu olmasına rağmen talep enflasyonu reçetesi uygulanması hatasında ısrar edildiğini belirterek, enflasyonun, maliyetlerin düşürülmesi, emisyon hacminin genişletilerek proje karşılığı üretimin tahrik edilmesi suretiyle ancak düşürülebileceğini söyledi. Yardım dilenme gibi bir zilletle bir ülkenin hiçbir adım atamayacağını vurgulayan Prof. Dr. Baş , tek yolun 7'den 70'e çalışmaktan geçtiğinin altını çizdi. Milleti çalıştıracak formüle sahip olduğunu açıklamasında bulunan Prof. Dr. Haydar Baş, konuşmasını şöyle bitirdi:
"Trabzon mitinginde de söyledim. Yeminle konuşuyorum; biz bu işi 24 saatte hallederiz. Bu çarkı tersine çevirecek bir tezin sahibiyim ben. Bu tezimi Avrupa'ya da ABD'ye de kabul ettirdim. İsteseler de istemeseler de bana altın madalya verdiler. Bana muhtaç oldukları için bunu yaptılar. Ben iktisat sahasında iddialıyım. Görüşlerimiz dünya çapında kabul görmüş görüşlerdir. Allah'ın lütfuyla millet bizi nam ederse ,hizmete hazırız, mecburuz ve de memuruz. Bu millete hizmet etmek de Hakk'a hizmet etmektir."
Kurtuluş milli duruşta
Konya'da Dündar Restaurant hınca hınç dolduran 1500 Konyalıya Prof. Dr. Haydar Baş'ın haricinde Kuvay-ı Miliye kadrosundan Baki Bektaş, Ali Değirmenci, Bilal Karamus, Dr. Abdullah Terzi, Fuat Şengul, Cemal Baba, Abdullah Ağar, Mahmut Erdem, Harun Kayacı, Selim Kotil, İbrahim Berk, Ali Akbal, Mehmet Öztürk, Ahmet Erimhan ve Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi de kısa ve öz birer konuşma yaptılar.
Türkiye'nin içinde bulunduğu vahim kuşatmanın farkında olan kadronun bu çilekeş, vatanperver isimleri, ülkenin tarihinde görülmedik bir tehlike ile karşı karşıya bulunduğunu söylediler. Bu tehlikeyi savuşturmak yerine bizzat kendilerinin problem haline geldiğini, aydınların mandacı-teslimiyetçi bir tutum sergilediklerin haber verdiler. Bu tablonun hormonlu politikacıların eseri olduğun belirttiler. Çözümün milli bir duruşta olmasına rağmen liberal yeni aşıların önümüze konulmakta olduğuna, ölümü gösterip sıtmaya razı etme operasyonuna dikkat çektiler. Böyle bir ortamda ülkenin yalan ve yaban rüzgarlarına kapılmış fırdöndü siyasetçilere değil omurgası sağlam gerçek devlet adamlarına ihtiyaç olduğunu vurguladılar. Bu gerçek devlet adamının "Türkiye'nin meselelerini çekinmeyen Prof. Dr. Haydar Baş olduğunu söylediler. Konyalılar dahil tüm Türkiye'nin bu insanın sesine kulak vermesinin, bu sesle bütünleşmesinin zaruretine işaret ettiler. Ülkenin içinde bulunduğu makus talihinin ancak güleceğine dikkat çektiler. Türkiye'yi borç batağına sürükleyerek zillet içine düşürenlere Atatürk'ün şu sözünü hatırlattılar: "Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını aramayı alışkanlık haline getirmiş milletler, evveli haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar".
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.